22 Mayıs 2013 Çarşamba

Champions & Loser


1 Sezon | 34 Aday | 11 Adam

Geleneksel yılın altın, gümüş ve bronz kadrolarını seçmek için yine klavye başındaki yerimizi aldık. Masa ve zaman yazı yazmak için müsait, kafaca pek hazır değilim tabiri caizse maç saatinde belli olacak kıvamındaydım iğneyle geldim masa başına. Gündem sezonun bitmesiyle transferlerle dolup taşıyor. Son olarak Alper Potuk meselesi ile haziran gelmeden zirve yapmış durumda.

Altın, gümüş ve bronz dedik ama oturup da 33 tane adamdan kalabalık bi' kadro yapıp olayı basite indirgemek bizim blogun doğasına aykırı olur. İlla ki garip bi' şey yapacağız, yani değişik şeyler olsun istiyoruz. O yüzden bu 11'i sadece burada görürsün başka yerlerde boşuna aramayın derim.

Tüm gazetelerde internet sitelerinde oylamalarda ağırlıklı olarak şampiyon takımdan oyuncuların yer aldığı bi' kadro yapmak kolaya kaçmaktan başka bi' şey değil. Şampiyon ağırlıklı bi' kadro yapacaksak niye kurulan kadroya başka bi' sıfat yüklemesi yapıyoruz ki verelim gaassaray 11'ini, döşeyelim sarı kırmızıyı gitsin. Yok öyle bi' şey, en azından biz yapmıyoruz.

Sezonu çok iyi geçiren kaleciler var. Mesela sakatlıktan çıktıktan sonra Tolga'nın sakatlanması ile formayı yeniden alan Onur, gençlerin 88 doğumlu duruşu ve oyunu ile güven veren ismi Ramazan, Elazığ'ın ligde kalmasında Yılmaz Vural kadar katkısı olan sırtı dönük oyunu ile bilinen İvesa ve tabi ki Fernando Muslera. Ama benim bu sene ki favori ismin Akhisar kalecisi Oğuz Dağlaroğlu. Kaledeki isimler için yetenek tabi ki önemlidir ama önünde oynayan savunma isimleri de kalecinin kaderini kariyerini belirler diye düşündüğüm için kaleye Oğuz'u aldım. Ne demek istedim bende anlamadım!

Savunmayı yazmadan önce taktiksel olarak karmanın nasıl bi' 11 ile oynaması gerektiğini de düşündüm. Madem dikkat çekenleri yazıp listeliyoruz. O zaman benim dikkatimi çeken 3lü defansa göre kadromu yazıyorum.

Her bölgede olduğu gibi defansta da her türlü ismi yazmak mümkün ama 3lü bi' defans yapacağımız için ezbere konuşanların pek işine gelmeyecek bi' durum var kusura bakmasınlar. Adaylarım İbrahim Öztürk, Binya, Aykut Demir, Semih, Khizanishvili ve Yobo. Bu 6 kişiden listeme aldığım isimler duran toplarda ki golcülüğü ile Aykut, Ergün Penbe tadındaki soğunkanlılığı ile Semih ve Materazzi kıvamındaki sertliğiyle Khizanishvili oldu.

3lü defansın önünde 5li orta saha beklentisi artmış olabilir ama Napoli benzeri bi' 3-4-3'ü seviyorum. Oradan yürür giderim, bi' Cavani'miz yok ama olsun. Oyuncu tercihine bağlı olarak tam 3-4-3 olmasa da CM0102 günlerinden kalma bi' alışkanlık olan 3-1-3-1-2 gibi bi' şey çıkacak.

Orta saha yazmaya kalkınca Abdullah Avcı dışında en hasta fenerlisi bile kağıda ilk olarak Selçuk İnan yazarak oyuncunun hakkını vermekten kendini alamıyor. Doğru olanda bu zaten ama madem bi' farklılık yapacağız diye başladık yazmayız Selçuk İnan'ı olur biter. Ama 11 kişide 1 fire versek kimse tırı vırı yapmaz herhalde.

Selçuk İnan'ı savunma önüne ve forvet arkasına yazınca elimizde 3 tane orta saha kaldı. Sol tarafı sona bırakıyorum. Önce Selçuk İnan'ın yanında ve önünde kimin olacağına karar vermek lazım. Adaylar; Belluschi, Sane, Alper, Oğuzhan, Batalla, Köksal, Hakan Arslan ve Salih Uçan. Gönül ister ki Oğuzhan ve Salih'i yazıp düşünmeden kapıyı çekip çıkayım ama olmuyor işte. Ha, yazsam kimsenin gıkı çıkmaz çıkanların kıl dönmesi olma ihtimali yüksek. Neyse yine de orta alan kanatlarını yazarak Oğuzhan ve Salih için vakit kazanmak istiyorum.

Sağ taraf için gidip gelen ciğeri sağlam yazımıza kriterimize uygun isimler için başvuran isimler şu şekilde; Şener, Veysel, Sefa Yılmaz, Serdar Gürler, Salih Dursun. Burada ezberci eğitim sisteminin kurbanı olan gençlerimiz hemen Eboue ya da Gökhan Gönülü dayadılar ama yemezler. Benim tercihim Şener ama Sefa'nın cepte olduğunu söylemek lazım ki performansı ile milli takım yapmayı başardı. Sol tarafta gönül isterdi ki 3-4 tane türk yıldız veya yıldız adayımız olsun ama yok işte anasını satayım. Fenerbahçe diyorlar cumhuriyet diyorlar ama sol kanatta Hasan Ali Kaldırım adlı futbol fakiri oynuyor daha ne olsun? Sol da Riera ya da Tosic demekten başka şansımız yok o yüzden Tosic diyerek noktayı koyuyorum.

Oğuzhan ve Salih konusuna gelince Alper Potuk'a hakkını vermek lazım diye düşündüm. O yüzden Selçuk İnan'ın yanına Alper'i önlerine de Oğuzhan'ı yazarak orta alana ayarı verdim.

Son olarak ileri ikilide olmayı lig ve avrupa da attığı toplam 32 gol ile hak eden Burak Yılmaz'ı yazarak başlıyorum. Yanına herkes Gekas, Vleminckx, Uche falan olmalı der belki ama ben gizli bi' Bobo hayranıyımdır kimse bilmez. Ben bile yeni öğrendim, düşün artık.

Muslera-Gökhan Gönül, Semih, Yobo, Riera-Selçuk İnan, Alper, Batalla- Burak Yılmaz, Uche, Gekas

diye bi' 11 yazmak eyyamcıların işi. Böyle yazmayı bizde biliyoruz ki 10 sn de yazıverdik zaten ama bunu yapınca bi' şeyler ortaya koymuş olmuyorsun. Var olanı tekrarlamaktan başka bi' şey değil bu.


16 Mayıs 2013 Perşembe

Gaassarayınız, Feneriniz, Futbolunuz Batsın!

2 gün gecikmeli de olsa bu yazıyı paylaşmamak için hiçbir neden yok.

Banu Yelkovan Radikal'de yazdı okumayanlar da var işte onlar için geliyor...

                İt dalaşından başka bi' şey değil

Kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama küçüktüm... Sokaktan pat pat bir gürültüler bağrışmalar geldi, balkona fırladık.. Tam karşı apartmanın altında, vesikalık fotoğraflarımızı çektirdiğimiz, tatil fotoğraflarımızı bastırdığımız Foto Mehmet’in kapısından iki genç çıktı, koşarak uzaklaştılar... “Allah Allah ne oldu” derken Mehmet abi kanlar içinde sürünerek kapı ağzına geldi... Kapı komşusu bakkal göklere yükselen bir çığlık attı, yoldan geçenler kaçıştı, biz iki küçük kız çocuğu balkonda bakakaldık... Annem, “Çabuk içeri girin” diye bağırdı... Perde aralığından bakmamıza da izin vermedi. Sonra komşulardan öğrendik ki Mehmet Abi o öğleden sonra hastanede ölmüş... Zaten solcuymuş. Solcu ne demek bilmiyorduk. “Zaten solcuymuş” ne demek hiç anlamadık. Ebru solak olduğu için bir süre tırstı. O görüntü gözümün önünden hiç gitmedi. 
Sonra 12 Eylül oldu. Annem evdeki Ruhi Su, Cem Karaca, Edip Akbayram plaklarını kırdı. Plaklardan geriye iki Seyyal Taner, bir Füsun Önal kaldı.. Biz hala küçüktük, Ruhi Su’yu pek dinlemezdik de Cem Karaca’nın ‘Düştük Mahpus Damlarına’ plağının kırılmasına çok ağladık. Favori dans şarkımızdı.. 
Annem o furyada albümlerden babamın sendikacı arkadaşlarıyla çektirdiği resimleri ayıkladı, ortadan kesti, babamsız yarıları küvette yaktı. Annemin fotoğraf operasyonu sonrası albümler çok komik oldu; Babam kolunu olmayan birinin omzuna atmış gülüyor, olmayan birileriyle karşılıklı göbek atıyor, bedeni olmayan kollarla kadeh tokuşturuyor.. Bakıp bakıp gülerdik: “Bak İlhan Amcanın koluyla babam düğünde!” 
Babam banka müdürüydü ama sendikacıydı da... Her yeri geldiğinde, diyelim kardeşimle ben misafir çocuklarla oyuncuklarımızı paylaşmadığımızda BİLE, eşitlikten, adaletten, kardeşlikten bahsederdi. Kendi çocukken sopadan yaptığı oyuncağı anlatırdı, hiç oyuncağı olmayan çocukların hikâyelerini, biri bize aynısını yapsa hoşumuza gidip gitmeyeceğini... Uzun uzun anlatırdı, acayip sıkılırdık. Oyuncağı değil paylaşmak, hediye edip kurtulasımız gelirdi. Ama etmezdik, nitekim bizim de öyle çok oyuncağımız yoktu. 
Ben işte o yıllarda bir ara, belki Mehmet Abi öldüğü için, belki dans ettiğim plaklar kırıldığı için ya da annemin bütün önlemlerine rağmen babam yine de tutuklandığı için, işte tamamen böyle apolitik sebepler yüzünden apolitik oldum... Başkası çok benzer sebeplerden koyu militan olmuştur, olabilir. Bünye. Benimki böyle tepki verdi. Nasıl sen aynı benzer ve anlamsız sebeplerden Fenerbahçeli oldun, ben aynı ve anlamsız sebeplerden Galatasaraylı oldum, onun gibi. Anladın? 
Sonra büyüdüm. Çocuğum oldu. Eskiden yine bir göz atardım ama çocuktan sonra (tanıdığım pek çok anne gibi) gazetelerin 3. sayfa haberlerini pas geçmeye başladım. İnsan, başka bir insanı koşulsuz ve sonsuz sevebilme kapasitesini ilk elden deneyimlerken, kalbi bu kadar nefreti kaldırmıyor. Başka annelerin çocuklarının, başka annelerin çocuklarına reva gördükleri şiddeti bilmek istemiyor. Küçük kutulara sığan bunca hayat, bunca ölüm, bunca şiddet, bunca vahşet, bunca tecavüz ağır geliyor. 
Sen yaşı daha küçük üzülmesin diye klasik masalların sonunu değiştirirken “Yok yavrum, Pamuk Prenses’in annesi ölmedi, tatile gitti... Aa kurt babaannesini neden yesin? O dolaba saklandı” diye saçmalarken, çocuğa elinden geldiğince dostluğu, kardeşliği, spor sevgisini aşılamaya çalışırken televizyona bakıp “Volkan, Sabri’yi neden boğuyor?” diye sorunca afallıyorsun... El kadar çocukların gözüne sıkılan biber gazını seninkine sıkılmış gibi hissediyorsun... Onların gözyaşları, seninkinin gözünden akıyor... 
Volkan Sabri’yi neden boğuyor bilmiyorum oğlum. Sabri Volkan’ı neden tırmaladı bilmiyorum. O muzu sallayanın, o şişeyi atanın, o küfrü edenin, o gazı sıkanın ruh halini anlamıyorum. Ama günün birinde biri, “Senin oğlunu bıçakladılar, öldü, Emre Melo’yu tahrik etmiş de” diye karşıma gelirse ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Yeter be... Sizin erkek egemen kültürünüzden de, futbolunuzdan da, şiddetinizden de, sahte söylemlerinizden de... Siz kimin oğlunu öldürüyorsunuz? Bu böyle bilinsin, artık tarafım... Siz nerede duruyorsanız, tam karşınızdayım... Oğluma dokunanı yakarım...

7 Mayıs 2013 Salı

Alkışlarla Yaşıyorum




Sen mi alkışlarsın ben mi alkışlayayım? Yoksa ben mi alkışlatayım kendimi, istersen emri vaki yapayım ne dersin? Çat kapı yapsak olmaz illa alkış lazım şakşak olsun diyorsun. O da olmazsa Ali Sami Alkış'tan başka bi' şey gelmiyor aklıma!!

2007 de Fener, Ali Sami Yen'e şampiyon geldiğinde bu kadar alkış, tebrik muhabbeti olmuş muydu tam hatırlamıyorum ama  bu sene ki muhabbet çok sıktı. Avrupalıların her yaptığını biz de yapmak zorundaymışız gibi bi' duruma doğru gidiyoruz. Neymiş Chelsea'li oyuncular Manchester Unitedlıları alkış tufanına tutmuş. La banane olum tuttuysa o onların görüşü, bakış açısı hatta genişliği diyeyim olayın ciddiyeti daha da anlaşılsın.

Açıkçası ben fenerlilerden alkış falan beklemiyorum, çünkü hiçbir zaman alkışlamadım alkışlamam aynısını onların da yapacağından eminim o zaman medyada sağda solda "alkış, alkış" diye tempo tutmanın manası yok. Hani düğüne götürürler zorla, yetmezmiş gibi kalk oyna derler o da zorla tabi bu da ona benzemeye başladı.

Hayır 2007 de adamlar geldi mecidiyeköy'e nasıl karşıladık ne çabuk unuttuk la? Tamam çok abarttık orada ama en azından tepkiyi koyduk. Zaten biz bu kadar geniş bi' millet olsaydık geçen sene son maçta 50bin fenerli sahaya ineceğine alkışlar ve kuzu kuzu stadı terk ederdi. İşte o zaman ezeli rekabet biterdi benim için. Fenerin beşiktaş'tan bi' farkı kalmazdı, gs-fb derbileri yalan olurdu ki Allah'tan sahaya indiler sağı solu yaktılar da gereği yerine getirildi.



Diyelim ki fenerliler-aman diyeyim ha sakın bi' gaza gelme zıtlaşma falan olmasın neme lazım-pazar günü sahaya çıkarken bizi alkışladı n'olacak la? illa gururunuz okşanacaksa dalın istiklale bi' cumartesi, hatta gelin nevizadeye okşamak bedava! Hayır nedir bu yani "aaa banane alkış isterim yaaa" al sana alkış... Boşver doya doya kutla şampiyonluğu o gurur o forma o arma o klas o bilmem ne yeter sana..Yok ben illa da alkış istiyorum diyorsan gidersin avrupaya orada kırmızı ışıkta bile alkış varmış, ok?

Yani bu alkış olayının uzandığı diğer nokta da Avrupa da ezeli rakibin desteklenmesi konusu. Öyle bi' dünya yok. Kimse kimseyi kandırmasın bugün hepimiz fenerliyiz yarın hepimiz cimbomluyuz falan geçelim bu teraneleri. Ben aptal mıyım ki fenerin UEFA kupasını almasını isteyim, alnımda enayi falan mı yazıyor? Boşversene bi' kupa daha alınacaksa yine benim takımım alsın, sokarım ülke puanına banane. Ülke puanı toplanacaksa benim takımım da toplar. Sanki bilmiyor muyuz, 2000 de Henry'nin vurduğu kafa topuna en çok üzülenlerin kimin olduğunu!!

Hadi şimdi herkes renginin yanına gidip olması gerektiği gibi davransın yalan dolana gerek yok. Sen fenerlisin ben gaassaraylıyım o da beşiktaşlı hadi beyler ve laftan anlamayan bayanlar bekleme yapmayalım, hadi anam..

Metin ol Drogba


3 Mayıs 2013 Cuma

Thomas Häßler

İspanyol modası geçti diyorlar ya o zaman lanet olasıca alman ırkından sevdiğim tek insan Hassler'i tozlu raflar arasından çıkarmanın vakti gelmiş demektir. 1966 doğumlu Hassler'i boklu donumla nerede izledim de hangi tozlu raftan çıkarıp tekrar masaya koyuyorum dimi? Bende bilmiyorum, hatırlamıyorum. Biraz Karlsruhe anısı var gibi ama net değil. 

            Hassler vurursa gol olur, Brolin izler, Klinsman eşlik eder..Bu arada barajda Kennet Andersson da var 16 numara

Tabi bi' de bu var;

                        Schillaci, Hassler ve Baggio