30 Ekim 2013 Çarşamba

Ah Gece Gelme Gündüz Maçına Gel

Serie A, Premier Lig ve Bundesliga, büyük küçük demeden herkesin geceye gündüze, zamana mekana, asfalta kuma aldırmadan sahaya çıkıp takır takır topunu oynamaktan hiç geri kalmadığı, bizimde ağzımız açık dört gözle izlediğimiz ligler.Ve hepsinde her hafta, yaz veya kış fark etmeksizin gündüz maçları oynanıyor. Kimsenin de şikayeti olmadığı için oynanmaya da devam edecek.

Gel gidelim bizim 400 milyon dolarlık ligimize, hadi büyüklerden birisini gündüz gözüyle kendi sahasında oynatın bakalım neler oluyor?

Gündüz maçı oynandı geçen haftalarda bi' gün, teknik konuda direktör olarak görev yapan adamın dediği lafa bakar mısınız; "çocuklar uyanamıyorlar" ee yatırın o zaman televizyonda alt yazı bile var "hadi çocuklar uykuya" diye, biri de "çok güneş geliyor bizim kaleye" dedi geçen gün..Islak odunu olan var mı?


Manchester United, Arsenal, Manchester City, Liverpool, Bayern Münih, Dortmund, Juventus, Milan, İnter vs. gündüz maç yapmaktan hiç çekinmeyen, gece veya gündüz fark etmeksizin aynı topu, aynı kaliteyi sahaya yansıtabilen ve bundan şikayetçi olmayan takımlar. Hayır, anlaşılamayan konu şu, gündüz oynamanın gerçekten büyük bi' dezavantajı mı var ki de bizim ligin sözde büyükleri böyle ağlanıp duruyorlar. Gündüz maçı deyince deliye dönüyorlar. Almanlar yıllardır kendi saatlerine göre 15:30 da lig maçı oynuyorlar, aynı şekilde italyanlar 15:00 de başlatıyorlar pazar günü maçlarını, ingilizler yine aynı şekilde 15:00-16:00 ama biz kıçı ayrık ispanyol karıdan beteriz. Bi' bakıyorsun 13:30, arkanı dönmeye gör 21:45 olmuş. Ulan hiç düşünce yok, bu insan 21:45 te başlayıp 23:30 da bitecek maçtan sonra evine nasıl gidecek? Ayıp be.

Hem pazar gecesi 19 veya 20 de maç oynatmak ne kadar iğrenç bi' durum hiç bilirler mi? Parasını her gece saymadan uyumayan, pazartesi sendromu olmayan pazar günü lanetini hayatında yaşamamış zengin tafyası. Pazartesi iş vardır, belki de pazar gece vardır belli mi olur kimin ne iş yaptığını bilemezsin. O yüzden pazar günü en geç maçı 16:00 ya da 17:00 ye koyacaksın ki 18-19:00 dan sonra herkes dalgasına baksın, en azından yapacak bi' şeyi daha olsun. Diğer türlü 21 ya da 22 de stattan çıktıktan sonra ne yapabilirsin ki zaten yollarda perişan olmaktan başka ne seçeneğin kalıyor? 

Gündüz maçının şöyle de bi' güzelliği olur. Cuma ve Pazartesi akşamları saçma sapan maçlar oynatmaktansa bunları hafta sonu gündüze kaydırırsanız, cuma ve pazartesi stata gidemeyenler için de güzellik yapmış olursunuz, farkında olmadan gişeden kar yaparsınız demedi demeyin. Olmayan seyirci ortalamanız artar. Aslında bu tarz detaylar herkesin aklına gelebilecek şeyler ama demek ki başka dolaplar dönüyor ki yapmıyorsunuz. 

Cumartesi
14:00 || 1 maç
16:00 || 2 maç
18:00 || 1 maç

Pazar 
13:30 || 2 maç
15:30 || 2 maç
17:30 || 1 maç

Tabi bu saatlere ilk itirazı LİG TV yapacak. Zaten her şeye çomak sokan da onlar onunda farkındayız. Ama sorun olmaz. 2 farklı gün ve 6 farklı saat var, Trabzonspor'un LİG TV için önemi olmadığı gerçeğini ortaya koyarsak, 3 büyükleri aynı saate denk getirmedikleri sürece sorun olmaz ki bu saatlere göre getireni de döverler.

Salı günü CL olan cumartesi oynar, perşembe UEFA'sı olan önce ve sonra pazar oynar. Tamam, ağırlıklı olarak büyükleri 17:30 ve 18:00 de oynatırsınız. Ama aynı güne denk gelince mecbur 15:30 ve 16:00 da oynatırsınız. Çok da güzel olur merak etmeyin, hadi alın kağıdı kalemi de yapın önümüzdeki haftanın programını.

23 Kasım Cumartesi
14:00 || Bursaspor-Kasımpaşa
16:00 || Trabzonspor-Eskişehirspor, Rizespor-Kayserispor
18:00 || Galatasaray-Sivasspor

24 Kasım Pazar 
13:30 || Gaziantepspor-Elazığspor, Erciyesspor-Gençlerbirliği
15:30 || Beşiktaş-Konyaspor, AkhisarBLD-Karabükspor
17:30 || Antalyaspor-Fenerbahçe

Bak, önünde sımsıcak bi' örnek var geçen hafta "El Clasico" ispanya saatiyle 17:00 de başladı. 

Hadi bakalım TFF, " ah gece gelme gündüz gel, tenhalarda mehhalarda buluşalım vay vay"

25 Ekim 2013 Cuma

El Kılasiko

Nasıl ki NBA yayınları D-Smart platformuna geçince bizim için sadece skordan ibaret bi' lig haline geldiyse, La Liga da bu şafaktan sonra sezon sonunda Barcelona'nın şampiyon olduğu bi' lig olarak devam edecek. Bu ne la? NTV dedik, bağrımıza bastık ama EL CLASSİCO da şifreli yayıncılığın kurbanı edilmez ki yazık günah ayıp tü kaka yani. 

Ancelotti den bi' bok olmaz, bizim 34 dakikada Burak, Sneijder, Drogba, Eboue, Melo ile harcadığımız pozisyonları Barcelona'da Victor Valdes bile kaçırmaz ona göre hadi bakalım. 

Fakirlerelink rastgele, bağlantısı hızlı olan kazansın!


Şifo'lu Genşler

Ankara'da önce Ankaragücü vardır sonra duruma göre Gençlerbirliği yani hobi gibi bi' şey. Gençlerbirliği ne zaman varolmuş, armaya bakarsan 1923 yazar ama göz kararı baktığın zaman Kona-Moşe-Kuşe dönemleri, devamında can yakan büyük takım galibiyetleri, Ersun Yanal ile gelen efsanevi başarılı sezon, sonrasında geçtiğimiz 2 sene tadı damaklarda kalan Fuat Çapa dönemi ve tabi ki İlhan Cavcav adında ete kemiğe bürünmüş bi' demirbaş. Tabi unutmadan Behzat amirimin estirdiği kırmızı-kara havası da son zamanların popülaritesi. Özetle 90'lı yılların başından bugüne kadar geçen 20-25 yıllık bi' zaman dilimi. Zamana takılıp kalmamak lazım.

Mehmet Özdilek, dillere destan ve örnek bi' şekilde noktalanan profesyonel kariyeri sonrasında sokağa çıkamayacak duruma düştüğü İsviçre faciasından sonra halkın gözünde profilini sağlama almak için Antalyaspor ile 5 sezon boyunca takdire şayan bi' istikrar ve her sene yükselen bi' performans gösterdi. Namı-diğer Şifo, Antalya'dan sonra yine aynı seviyede mi kalacak yoksa gönlünde yatan karakartal sevgisi için sabırla beklemeye mi geçecek sorularına Gençlerbirliği olarak cevap verdi. Açıkçası beni çok şaşırttı. Antalya'dan sonra Gençlebirliği gibi hiçbir zaman yukarıya oynamak gibi bi' hedefi olmayan, "komşuda pişer bize de düşer küme düşmeyelim yeter" kafasında lige renk katan bi' kulübe gelerek neyi amaçlamış olabilir, merakımdan çatlamasam da içim içimi kemirmese de acaba demekten kendimi alamıyorum.

Acaba İlhan Cavcav yıllardır biriktirdiği paraları bozdurup, kumbarasını kırmaya ve zirveye oynamaya mı karar verdi? Eğer öyleyse Şifo hocaya helal olsun, ince ayar güzel ayar vermiş, akıllılık etmiş. Ama başkan, "yok öyle bi' dünya, ben yıllardır biriktirdiğim parayı Şifo Mehmet için mi bozdurcam" diyorsa bu olayın bi' mantığı yok. Mantık aramak için sebepte yok, geleneksel dönemlik türk teknik direktör kıyımlarından biri olsa gerek der geçerim.

Uzattık da uzattık ama önce bi' olayın iç yüzünü öğrenmek lazım ki kime nasıl konuşacağımızı bilelim.




Şifo Mehmet hoca, Antalya da 5 sezon boyunca haddini aşmadan ama çok da geri basmadan, yarım adım da olsa ileri gitmenin bu topraklarda nimet olduğunu bilerek, elindeki malzemeden maksimum verimi alarak ve bunlara istikrarlı bi' oyun yapısını taktiksel anlayışı da ekleyerek, kulübe belki de tarihinin hem sportif hem de ekonomik olarak en önemli katkısı yapmış biri olarak tarihe geçmiştir. Ama Antalya seyircisi kendisine böyle bi' teşekkür etti mi bilmiyorum. Bilen varsa söylesin, yoksa ayıp etmişler zaten.

Şu an ki Gençlerbirliği kadrosu lig ortalamasının altında bi' kadro, kesinlikle 2-3 transfer isteyecektir. Ama devreye kadar 9 maç var ve burada bi' etki gösterip en azından takım üzerindeki ölü toprağını atıp silkelenmesini sağlamak için çalışacaktır ve bunu da yapabilir. Hatta sürpriz 1-2 sonuç alabilir, yazalım kenara tutmazsa alabilir demiştik alır demedik der, işin içinden çıkarız. İlk yarı bitmeden Trabzon, Galatasaray ve Beşiktaş ile maçı var, artık kime niyet kime kısmet!


Kadro detayına girelim. Şifo'nun Antalya da çok tuttuğu, bi' zamanlar sağdan soldan topladığı 1 puanların eseri olan Yalçın Ayhan-Ömer Çatkıç ikilisinin benzerini Ramazan ve Sedat Bayrak yakalar mı, neden olmasın. Defansta Sedat yer bulabilir mi o başka bi' detay. Ama hoca önce savunma der, bunu yıllardır sıkıla sıkıla izledik. Şifo gençleri sever, misal istanbuldan getirip 11 oynattığı Emrah Başsan onun eseridir. Şimdi ise Uğur Çiftçi, Ahmet Çalık, Atabey, Artun(kiralık gitti) gibi ve daha sonra adını duyacağımız gençlerbirliği cevherlerini de es geçmemek lazım. Ancak gözle görünür bi' golcü ve oyunu yönlendirmek için gerekli bi' oyuncu eksikliği bas bas bağırıyor, affedersin kıçını yırtıyor kimse bakmıyor. Yani Azofeifa ve Vleminckx'i koy şu takıma bi' anda kolbastı yapar rakibe. Çok da kötü değil, zamanla Şifo ayarı verecektir. Antalya'dan gelebilecek oyuncular olabilir, mesela Emrah Başsan gibi ve Emrah'ı 10 numara pozisyonuna çekip hem takım için hem de Emrah için olması gerekeni yapmış olur.

Gençlerbirliği'ni ne severim, ne de sevmem, ne etliye ne sütlüye bol köpüklü orta şekerli severim. Ama Ankara'yı çok severim, zahmet olmazsa küme falan düşmesinler ayıp ederler. Kumbarada bi' ton parayla PTT 1.ligde komik olur.

24 Ekim 2013 Perşembe

İbrahimoviç vs Ronaldo

Yakın tarihten Giggs, Weah ve Cantona, fi tarihinden ise George Best, Schuster ve Di Stefano futbol kariyerleri boyunca hiçbir zaman dünya kupasında forma giyememiş yıldızlar olarak google arama motorunu meşgul etmekten gurur duyarlar. Günümüzden sıcak bi' örnek vermek gerekirse 100 milyonluk adam Gareth Bale de dünya kupasında hiçbir zaman forma giyemeyecek.

İnanmazsan Sinan Engin'e sor; "Galler ne ya, Galler ne abi?".

Hani bi' laf vardır, "o forma kutsaldır nasip olmaz herkese" diye işte dünya kupası o hesap nasip olmuyor herkese. Bak bizim Fatih Terim de bi' türlü gidemedi oraya. 2006 da cort, 2010 da mort, 2014 yine terelelli.

2014 Brezilya finalistlerinin çoğunluğu belirlendi. Geriye kıtaların play-off eşleşmelerinden galip gelecek takımların belirlenmesi kaldı. Afrika da favoriler bu sefer sürpriz yapmayacak gibi, Amerika kıtasında Uruguay ve Meksika play-offu U21 kadroları ile geçebilecek kolaylıkta rakiplere denk gelmişler, asıl kısa devrenin, cadı kazanının, adrenalinin olacağı yer Avrupa elemeleri. Kuradan önce Hırvatistan, İsveç, Fransa ve Portekiz'in tur atlayacak şekilde kuranın çekilmesini dilemiştim ama gel gör ki Portekiz ve İsveç birbirini çekmiş.


Ya İbrahimoviç Brezilya'da olacak ya da Cristiano Ronaldo. Yani hayvani goller atan, dev cüsseli sihirbaz mıdır nedir bilinmez bi' kılığa bürünmüş ve futbolcuyum diye ortada dolanan mucizevi insan Zlatan İbrahimoviç, dünya kupasını evde kola-çekirdek yaparak geçirecek, mesela yani. Aynı şeyleri nedense Ronaldo için yazasım hiç gelmiyor. Portekizi zaten sevmem, Ronaldo'dan hiç haz etmem ama saygı duyarım orası ayrı konu. Buraya yazıyorum, Ronaldo dünya kupasına gidemezse, o vakitte dünya kupasını takip ederse bende İrina Shayk ile 6 gece 7 gün herşey dahil tatil yaparım, masraflar benden. Daha da ne diyim ben artık, bu saatten sonra gelmem davosa..

Sonuçta dünya böyle bi' risk ile karşı karşıya. Birinden biri mortlayacak. Tabi arada güme gitmesi muhtemel ultra insanlardan biri de Fransız Franck Ribery. Ukrayna kolay takım değ-el hacılar. Bi' bakmışsın Yarmolenko 1-0 yapmış, bi' bakmışsın 90+2 olmuş sonra pompido olur farkına varamazsın by by France.

Zaten bi' Türkiye futbol federasyonu bi' de FİFA, yok abi bu adamlarla bu işler yürümez. Adam gibi çeksene kurayı dimi, versene güzelcene ince ayarını ne milletin canını sıkıyorsun. Bak bi' de bu yüzden bölüneceğiz şimdi ikiye, mitoz mu mayoz mu olur artık orası rastgele.

O değilde Platini UEFA yerine FİFA başkanı olsaydı, play-off da Yunanistan, İzlanda, Romanya ve Ukrayna'nın Brezilya'ya gitmesini sağlayıp İbrahimovic, Ribery, Ronaldo ve Mandzukic'i evde bırakmanın bi' yolunu bulurdu. O yüzden buna da şükür demekte fayda var.

Peki şunu hiç düşünen oldu mu; ya Romanya Yunanistan'a elenirse, Bogdan Stancu'yu izleyemeyecek miyiz?

23 Ekim 2013 Çarşamba

Mancini'nin Virajı

Fatih Terim'in gönderilmesi ve bahanesi camianın o çok bahsedilen değerlerine ayıp edilerek yapıldı. Bunu aksini söyleyen fazla kurumsallaşmış demektir ki fazlası mideye zarar verir, aman. Belki sezon başı yani önceki sezon sonu tokalaşıp helalleşip teşekkür edilerek yollar ayrılsaydı; midemiz bulanıp, kafamız soru işaretleri ile dolup, sezon hevesimiz, 4. yıldız heyecanımız yarım kalmamış olacaktı. Oha lan, sizli bizli konuşarak çok taraf oldum sanki ama yok öyle bi' şey bilen bilir. Taraf olmaya zamanım yok, yazı yazmaya olduğu kadar :) Bu arada teşekkür edilecek birisi varsa o da Fatih Terim'dir. Fatih Terim'in Ünal Aysal'a teşekkür etmesi için bi' sebep yok. Çünkü 2 sene üst üste şampiyonluk yaşatarak bi' kez olsun yönetimin aklını seçim, istifa gibi tribal enfeksiyonlarla bulandırmamıştır. 

Mancini'nin takımın başına getirilmesi belki çok önceden planlanmış bi' şeydi veya değildi orasını bilemeyiz ama Juventus deplasmanı öncesi gelmesi kendisi açısından dezavantaj olmakla birlikte gizli bi' avantajı beraberinde getiriyordu. Bu avantajı 2-2 ile de cebine koyarak başladı bizim eleman ama milli maç arasına girerken Akhisar da almış olduğu darbe hiç hoş olmadı. Çünkü burası Mancini'nin de dediği gibi herkesin herşeyi bildiğini sandığı ama kimsenin herşeyi tam olarak bilmediği Türkiye Cumhuriyeti. Nasıl cümle ama, iyi dimi? Bende tam anlamayıp bodoslama sallayanlardan olduğum için öyle bi' cümle çıkması normal.

Mancini herşeye rağmen elinde fırsat kuponu+kargo bedava kampanyası ile gezmeye devam ediyor. Bu anlamda önünde hala şampiyonlar liginde 2. tur şansı ve UEFA'ya kalsa bile Fatih Terim'in Madrid'den 6 yemesine bahane bulunacak bi' başarı söz konusu. Lig içinse 2-3 hafta sonra Kadıköyde oynanacak olan Fenerbahçe maçı dışında başka bi' çıkış yolu görünmüyor. Eğer Mancini gerçek anlamda bi' elemansa ve premier lig şampiyonluğu arapların milyar dolarlarından bağımsız kazanılmışsa; yani demem o ki olsa ile bulsa yanyana gelse ekeke kös köse eşemede kişne falan..

... -se, -sa, Kopenhag, Kayseri, Konya, Kopenhag, Fenerbahçe diye devam edecek 5'i bi' yerde serisinden hem tabela da hem de psikolojik olarak üstünlüğü ele almış olarak çıkması gerekiyor. Zaten bu keskin virajın sonunda uçuruma yuvarlanmadan Kadıköy'den hem psikolojik üstünlük hem de 3 puanla dönülürse o akşam formalara 4. yıldız takılır bunu da not edin bi' tahta masaya. Diğer türlü elemancininin işi zorunda ötesinde olur çünkü 4. yıldız gazıyla başladığı maratonun 11. haftasında liderin 9-10 puan gerisinde kalmak kuyruklu yıldızın tepesinden zirveye aval aval bakmaya dönüşür. Bu da ne demek ben de bilmiyorum, çünkü kıçım limon kamyonu kıvamında sıkıp duruyorum. Limon kamyonu ne alakaysa, işte bunlar hep eleman, hep elemancini!

Hepsini geçtim, ilk lig maçında kemer takmadan giydiği, belli ki üzerine milim milim ölçülerek dikilmiş takımı ile Fatih Terim'i aratmayacak dolabı da yanında getirmiş bizim eleman!

22 Ekim 2013 Salı

PES 2014 > Tsubasa'nın Zamanlama Hesabı

Play Station dünyasına emek vermiş, offline da ömür tüketen, online da kendinden geçen, rüyasında R2'nin gerçek kimliği ile tanışmış, altıpastan tonlarca gol kaçırma potansiyeli oldukça yüksek ama uzaktan gol atmanın zorluğunu da bilen, bugüne kadar karşılıklı oynamadığımız için FİFA 96'lardan Winning Eleven serilerden bu yana klasikleşen, dikmen sırtlarında yemede yanında yat tadında olan aşırtma sanatımdan yemek nasip olmamış ama şu cümleden sonra yemiş kadar olan sevdiğim bi' arkadaşım kendi sitesinde PES 2014'ü değerlendirmiş. 
İlgi alanıma giren italyanca spiker olayı çok şık, hava toplarında ve yan toplarda zamanlamayı ayarlayabilmek güzel bi' enstantane, kış geldi nerde bizim kestane! 
Kimse bana tırıvırı yapmasın, oynayanların yalancısıyım. 
Tabi ki İtalya'mız
""
İki gecedir oyunu aralıksız oynuyorum ve gördüğüm her şeyi bir Pes hayranı olarak değil objektif biri olarak sizlere aktaracağım.
GRAFİKLER Her pes kullanıcısı oyunun grafiklerine önem verir. Demo yayınlandığında herkesin ilk tepkisi grafiklere olmuştu çünkü son aylardır yayınlanan bütün görsellerde grafiklerin çok geliştiğini görüyorduk. Ama oyun gelince grafiklerin tam bir facia olduğunu fark etmemek mümkün değil. Oyuncu modellemeleri yüz ayrıntıları formalar gayet başarılı. Stadyum efektleri de eski pes serilerine göre oldukça hareketli ve iyi olmuş. Özellikle hareketli reklam panoları görselliğe keyif katıyor ancak özellikle çimler ve hareket etmeyen fileler çok ciddi can sıkıcı. Sanki alianz arena da değil de avcılar kardeşler halı sahada oynuyorsunuz havası var. Çimler oldukça kötü. Çimlerin rengi genel görüş açımızı kapladığı içinde bütün grafiğin kötü görünmesine neden oluyor. Çimler ve fileler düzeltilirse üzerinde uğraşılmış diğer unsurların grafikleri daha çok ön plana çıkacaktır.
SES Konami bu sene bizlere yollanan oyunlarda bi güzellik yapmış ve tüm spikerleri seçilebilir yapmış. Jim beglinden kurtulduk denilebilir bir anlamda. Arapça, Japonca ve Türkçe spiker seçenekleri olmasa da özellikle Portekiz ve İtalyan spiker efsane olmuş. Stat sesleri daha belirgin ve ön planda, seyirci tepkileri oyunu etkileyebilecek cinsten. Ses ayarlarında da oldukça fazla seçeneğimiz var. Spiker sesinden stat anonslarına seyirci sesinden dış efektlere kadar her sesin düzeyini ayarlayabiliyoruz. Özellikle şampiyonlar liginde müzik jenerik müziği gibi değil direk stadın içinden geldiği için starda ya da statta maç izliyormuş havası yaratıyor..
MENÜ Pes 2014 menüsü diğer serilere göre oldukça basit ve kullanışlı olmuş. Basit başlıklar altında tüm menüyü toparlamışlar ve her şeye kolay ulaşmamızı hedeflemiş bu sene Konami. Ayarlardan favori takım ve favori oyuncunuzu seçerek arka planınızı kendinize göre düzenlemiş oluyorsunuz bu da oldukça başarılı bir nüans bence. Online menü henüz açılmadığı için maalesef bu konuda bilgi veremiyorum. Düzenle bölümündeki dışa aktar, tanıtım verilerini kullan gibi bölümler kaldırılmış. Bu nedenle maalesef 2013 deki kayıtlı transfer verilerimizi maalesef kullanamıyoruz. Özellikle bizler için yararlı olan futbolcuyu isimle arama bölümü de kalkmış. Maalesef takımınızı kurarken bazı futbolcuları bulmakta sıkıntı yaşayabilirsiniz. Milli takımlardan futbolcu eklerken o oyuncunun hangi takımda bulunduğunu ve bazı bilgilerini gösteren kullanıcı kartları da oldukça başarılı.
OYUN PLANI Bu sene özellikle bu bölüm konaminin başarısız olduğu yerlerden bir tanesi. Maalesef oyun planı oldukça yavaş. Aslında oyuncu ayrıntıları fotoğrafları menünün kolaylığı açısından alıştığımız oyun planı bölümlerinden farksız değil fakat oyuncu değişimleri gibi noktalarda sinir bozucu derecede olan yavaşlık insanı çığırından çıkarıyor. Hatta bazen sırf o yavaşlıktan oyuncu değiştirmediğim olmuştur yaptığım maçlarda. Eğer düzelmezse online oynarken süreyi de düşünürsek çok can sıkacağa benziyor.
Ve OYNANABİLİRLİK Konami bu sene efsane oyunu Metal Gear Solid oyunuyla kullanıcılarının beğenisini kazanan oyun motoru yapımcısı ile anlaşarak güzel bir atak yaptı. Ancak tabi ki sıfırdan bir oyun motoru yapmak ve bunu kullanıcının beğenisine sunmak oldukça büyük bir risk. Firma aslında çok iyi oyun motorları çıkarsa da futbol konusunda kendilerini geliştirmeleri gerektiği kocaman bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
İlk 10 maç kocaman bir facia olacak çünkü gerçekten zor. Aslında belki oyun zor değil ama özellikle 2011 den beri başlayan kolay oyun, rahat çalım, defanstan ara pasına alıştığımız için bu oyun bizim canımızı çıkartıyor. Ronaldo ile bile topu alıp kafanıza göre gidemiyor, adamınızı çapraza çekip forvete uzun ara pası atamıyor ve çok emek harcamadan sonuca gidemiyorsunuz. Bu da bizi oldukça zorluyor.
Benden gelecek ilk taktik oyuna pes olarak değil yepyeni bir futbol oyunu olarak başlamanız ve kafanızdaki parmaklarınızdaki bütün pes alışkanlığını bir kenara bırakıp yeni motora alışmanız. Oyun ilk aşamada facia gibi görünse de oyuna alışınca aslında inanılmaz zevk alıyorsunuz. R2 nin gücü azaltılmış. Özellikle geçen seneki oyunun açığı olan R2 ile orta sahadan bile atılan şutlar canınızı sıkmayacak anlayacağınız. Depar tuşu basılı sağ sol yaparak bütün defansı da geçmek artık mümkün değil. Çok fazla hız oyuncunun top kontrolünün kaybolmasına ve topu kaybetmesine neden oluyor. Oyuncular genel olarak top kontrolünü çok zor yapıyorlar. Özellikle sert gelen pasları genelde sektiriyor ve rakibe kaptırıyorlar. Bunu için konaminin gelecek update ile daha kullanılabilir olacağını düşünüyorum. Ancak Oyunun arka kapağında da yazdığı gibi aklınızı ve becerinizi kullanarak çalım atarak oyuncu eksiltmeniz mümkün. Paslar genel olarak başarılı kısa paslarda x tuşuna fazla basmamak daha isabet oranı sağlıyor. Rakip oyuncunun kurnazlığı pas arası yapıp sizi bir anda kontra atak yerken ve kalemizde gol yemiş bir halde bırakabilir. Şutlar gayet güzel olmuş fakat şut çektiğinizi hissedemiyorsunuz. Hem ses olarak hem de his olarak bu sağlanmamış. Yanlış hatırlamıyorsam 2012 ilk çıktığında bu sorun vardı sonra update ile düzeltilmişti umarım buda düzeltilir. Taç atışlarında ekranın kararmaması oyuncunun topu alıp hemen kullanması güzel olmuş. Bakarsınız ileride yandan top atan top toplayıcılar eklenir. Serbest vuruşlardaki hedef gösterici ilk aşamada can sıksa da ona rağmen işiniz kolay değil. 2013 de hayatımıza giren ve oyuncu seçtiğimiz sağ analog hayatımızdan çıkarılmış. Alışması zor ama eski efsane serileri hatırlattığı için sıkıntı yaratır cinsten değil. Oyunda hataya yer yok şuta pasa ortaya bir kere bastığınızda hatanızı düzeltmek için ikinci şansınız yok ondan hata yapmayın. Defans müdahalelerini anlatmazsam olmaz. Defans çok güzel bir şekilde yerini alıyor ve birebirdeki müdahaleler çok başarılı olmuş. Özellikle hava topları süper. Arkaya kesilen ortalar defansın zamanlama hatası ve gol. Hata yapmak yok demiştim dimi. Zamanlama olarak da hataya yer yok.
Genel olarak oyunla ilgili izlenimlerimi yazdım. Oyuna hataları düzelten bir update gelmesi şart. Kolay oyun ve hataları kullanarak rakibini yenen oyuncunun olmadığı bir pes serisi karsınızda. Sabırla alışacak ve alıştıkça zevk alışacağınızdan eminim.
Görkem Büyükkahramanhttp://www.onlinepesligi.com/
""

Oğuzhan Dilenciliğine Son

Beşiktaş'ın bu sezon puan kaybettiği maçlar, Galatasaray ve Antalya mağlubiyeti son olarak da Rize beraberliği. Herkesin bu 3 maçtan sonra dile getirdiği konu puan kayıplarını %70-80 oranında Oğuzhan'ın yokluğuna bağlayıp kestirmeden işin içinden çıkmak. Ama bu işler 1 adamın eksikliğine herşeyi bağlayıp tüm sorumluluğu üzerinden atmayla olmaz. Hele ki biz büyük takımız, böyle takımız, şöyle yaparız, şampiyon olacağız, içerde dışarda yeneriz, heyyt ulan falan derken puan kaybı yapınca "ama Oğuzhan yoktu" diyerek sıyrılmakla duvarı delsen olmaz.

Madem Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kağıt ve saha üstündeki büyüklüklerini, "artık 2 büyük ve diğerleri var" muhabbetlerini kabul etmiyorsanız, etmeyeceğiz diyorsanız büyük takım gibi olmayı kim eksik olursa olsun rakibi de hakemi de kendi içinizdeki irlandalıları da yenmeyi, tabiri caizse al-aşağı etmeyi bileceksiniz.

Tamam Necip, Veli, Atiba veyahutta Mami bi' Oğuzhan değildir. Onun gibi ince gören, ileri doğru oynamayı bilen, futbol bilgisi ve potansiyeli üst düzeye çıkmaya en müsait olan, skoru ve oyunun gidişatını değiştirmeye yönelik en potansiyelli elemanın olabilir. Ama büyük takım dediğinin sadece A planı ile yola çıkmaz. Gerekirse A dan Z ye kadar planların olmalı ki her action durumunda en afilli aksiyonu ortaya koyabilesin.

Hadi Oğuzhan yok anladık, ya Fernandes? Dünyaca ünlü Fernandes'iniz, hani o koşu rekortmeni Olcay'ınız, baskı presin göbek adı Veli'niz, hadi verdiğin sözler, hani ellerin nerde? Beşiktaş lige 4'te 4 ile başladı ama biraz kendini kandırmaktan vazgeçmeli. Bugün Rize'nin yakaladığı kontraları, hatta kontrayı geçtim normal pas yapa yapa gelipte heyecandan eli ayağına dolaşıp dağa taşa vuran hücumcuların yerinde Sow, Drogba gibi isimler olsa ne olurdu? Hadi bu kıyaslama çok saçma diyeceksin, olabilir senin de suçun yok.


Oğuzhan yoksa çok sevdiğiniz yere göğe sığdıramadığınız maratoncu mu futbolcu mu bilemediğimiz koşu rekortmeni Olcay'ınız neden zahmet edipte bi' maç sazı, gitarı, piyanoyu eline alıp kulakların pasını almıyor? Ve bu adam milli takımda Arda Turan çıkınca yerine giren yedek oyuncu? Bu işleri geçelim beyler.

Beşiktaş, Oğuzhan yarın iyileşince de puan kaybı yapacak, siz yapmayacak mı sanıyorsunuz yoksa? Size öyle bi' taahhüt verdilerse böyle tongalara gelmeyin, diğer oyuncularınızı sorgulayın. Takım 1 kişiden değil 25 kişiden oluşuyor, sahaya 11 kişi çıkıyor, kenarda 7 kişi var. Oğuzhan yoksa o var bu var, aman sözleşme uzatalım diye yanar döner gecelere kendinizi verdiğiniz Fernandes'iniz Almeida'ınız var dimi.

Ha, Oğuzhan kesinlikle şu form durumu oyuncu kadrosunda oyunu gidişatını ve geçmişini belirleyebilecek tek isim gibi duruyor. Ama onun yanına 2. bi' isim koymak, alternatif yaratmak ya da 2,3,4,5. planı yapmak da yılda milyon dolarlar kazanan adamların işi, zahmet olacak ama yapsınlar. Sağda solda dilenci gibi "Allah rızası için bi' Oğuzhan" demesinler, komik oluyor. Sene 2013, 2014'ten gün almışız hiç hoş değil genşler.

Son olarak da Oğuzhan banko oynuyor mu ki de böyle sızlanıyorsunuz?

Benim hatırladığım Veli, Atiba, Fernandes orta 3 lü yapıyorlar. O da bi' manyaklık zaten, Atiba varken Veliye ne gerek var, Oğuzhan varken niye kenarda oturur. Hele Ömer Şişmanoğlu varken niye Olcayto bey oynar hiç anlamam etmem banane ya!

1 Ekim 2013 Salı

Karmaşık Duygular:Juventus-Galatasaray


15 yıl önce tabiri caizse ben göt kadarken, 16 Eylül günü grup ilk maçı olan Juventus-Galatasaray maçını izlerken Ümit Davala'nın golüne horul horul uyuyan ev ahalisini uyandırmamak için sessiz ve delice sevinmiştim. O gün galibiyeti kaçıran taraftık, Delle Alpi de tarih yazacaktık ama İnzaghi izin vermemişti. Maçın benim için en enteresan tarafı Juventus'un attığı ilk gole farkında olmadan sevinmiş olmamdı. Sonra n'oluyo lan deyip 2-2 yaptıkları gole üzülmüştüm. Juventus golüne sevinmemin tabi ki bi' nedeni vardı.

Kendi takımlarına delicesine aşık hatta takıntı haline getirmiş holiganistler tarafından hoş karşılanmasa da futbolu futbol olduğu için seven herkesin Avrupa liglerinden, yurt içinde alt liglerden, hatta kendi liginde alt sıralardan sempati duyduğu takip ettiği takımlar vardır. Bizim Dikmen yöresinde de Avrupa havasını solumuş ya da solumaya hevesliler olarak Juventus'u sevme, destekleme, takip etme modası 90'lı yılların başından bu yana bi' gelenektir. Ha, bu sevgi gösterisi bu sempatiklik juventus'un ne siyah-beyaz renginden ne de kara kaşından kara gözündendir. Herkesin farklı bi' sebebi var, kimisi Del Piero peşinde, kimisi forma peşinde, kimisi de yüreğinin götürdüğü yerdedir ancak amaç herkesi aynı nokta da buluşturmaktadır.

Bugün aynı noktada buluştuğumuz tüm Bianconerilerle acaip duygular yaşama arefesindeyiz. Fenerliler bugün dünden daha çok Juventuslu olacak, biz gol olunca nasıl bi' tepki göstereceğiz bunların merakı içindeyiz. Kura çekildiği andan itibaren heyecanla beklediğimiz konsantremizi sadece maça vermek istediğimiz bi' ortamda Ünal Başgan'ın aldığı cinnetlik karar biraz olsun tadımızı kaçırdı ama yine de düdük çalınca herşey unutulur diye avunuyorum.

İlk maçta alınan 6-1'lik Real Madrid yenilgisi herkesin hayallerini suya düşürdü hatta bu sezonu kapatanlar bile oldu ama ben bunu diyenlerin tam karşısındayım. Şampiyonlar liginde grupta kim olursa olsun 3. maça kadar herkesin her türlü şansı devam eder. Bunu geçen sene Braga ve Cluj'u al aşağı ederek görmüştük. Tabi bu 3 maçta 1 puan aldıktan sonra gruptan her türlü çıkarım durumunun sadece rakipler Braga ve Cluj olduğunda gerçekleşebileceğini düşünenler ağırlıktaydı. Ama Real Madrid ve Juventus olduğunda bile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Belki de kendimizi avutuyoruz. Hatta aklıma "Türkler otobüse binmeden maç bitmez" diyen Cristiano Ronaldo'yu getiriyorum ve her seferinde neden olmasın diyorum.

Şimdi yine aynı durumla karşılaşma ihtimali var. Ama yaşam koşulları biraz engebeli, biraz soğuk ve bulutlu bi' gökyüzü var. Brezilya dizilerini geçtim, Arka Sokaklar dizisinde bile yaşanmayacak saçmalıkta sergilenen 40 yıllık Galatasaraylı Fatih Terim'in 2 günlük Ünal Aysal tarafından gönderilme biçimi ile sarsılan "kurumsal" şirketimiz, şampiyonlar ligi gibi küresel bi' organizasyon öncesinde inceden dağılmış durumda. Ama bu dağılma dönemini atlatmak için de Juventus gibi çok önemli bi' deplasmandan puan ve iyi oyunla dönmek bi' anda siyahla beyaz kadar olmasa da bulutları dağıtıp güneşi yüzünü göstermesi için yeterli olacaktır.

Peki Mancini ve pırasa saçları takım üzerinde nasıl bi' etki gösterecek? Juventus deplasmanı ile Mancini kuralları işlemeye başlayacak mı yoksa bu maçı "sütten" sayıp önümüzdeki maçlara mı bakacağız?  Eğer Mancini taraftarın gözüne girmek istiyorsa ki Fatih Terim'den sonra bu iş çok zor. Alex Ferguson gelse bile zorlanırdı şu şartlarda. Üst üste başarılı sonuçlar alıp taraftarın tepkisi azami seviyeye çekmeli yoksa en ufak bi' kötü sonuç halinde protesto etmeye hazır bi' seyirci profili hali hazırda bekliyor olacak ki bu takıma el freni çekmekten başka bi' şeye yaramaz.

Dolayısıyla bu maç takımdan önce Mancini için hem şans hem de şanssızlık. İtalya dan puanla dönerse çatlak sesler kesilir, galibiyetle dönerse içeride ki ilk maçta tribüne gelir yumruk şov yapar. Ama net bi' mağlubiyet alınırsa o pırasa saçlarındaki beyaz sayısındaki artış yüzdesi normalin çok üstünde olabilir, hatta olur.

Klavyeden baktığımız zaman, Mancini'nin Fatih Terim'in çoğu zaman içten içe isteyip de elde edemediği bi' şansa sahip olması nedeniyle işinin ilk günden kolay başlayacağını görüyoruz. Neymiş bu içten içe isteyip elde edilemeyen şans? Wesley Sneijder sakat ve büyük ihtimalle oynamayacak. Bu durumda Mancini Burak mı Drogba mı diye düşünmeyecek. Ya da Sneijdere yer açmaya çalışmayacak. Tabi hoşuna giden saha içi yerleşim hangisidir, neyi sever, neyi uygun bulur bilemem ama takip ettiğimiz bildiğimiz duyduğumuz italyanların söylediğine falan bakılırsa ağırlıklı 4-4-2, duruma göre 4-2-3-1 yapan bi' italyan vatandaşı olarak biliniyor. Ha, gönlümden geçeni sorarsan Conte'nin 3-5-2'si derim orası ayrı. 

4-4-2 ya da 4-2-3-1, bu maçta daha çok savunmayı düşünen bi' takım görmemiz kimseyi şaşırtmayacak. Ama önemli olan her şeye rağmen çift forvetle çıkmak. Geçen sene ki çeyrek finalden sonra tek forvet arkası 5 defansif orta sahaya dönüp kuyruğuna basılmış kedi olmamak bu seviyede geri vites yapmamak kayda değer. Yunanistan misali kazanılacak başarılara bizim karnımız tok. Çünkü Galatasaray bu değil, bu olmadı ve olmamalı da.

Juventus'a gelince, insan 2 satır yazmak istiyor ama ne diyeceğimizi bilemiyoruz ki yarın akşam gol olursa her türlü sevinir miyiz acaba diye düşünüyorum, gerisi tırı vırı. Yine 2-2 biter mi diye de iç geçiriyorum ona göre!

Muslera-Eboue,Semih,Dany,Riera-Engin,Melo,Selçuk,Bruma-Drogba,Burak