27 Aralık 2013 Cuma

Sen Fareler İçin Bitki Al, Rahmi Amcanın Kafasını Uzaylılar Çalsın

Adamın biri evine, evdeki fareleri yemesi için bir bitki satın almış. Bir zaman sonra bitki tüm evi sarmış. Kapıdan bacaya, bacadan avluya, ta sokağın bir diğer ucuna kadar… Böyle olunca evde fare namına bir şey kalmamış. Böyle bir bitkiye ihtiyaç duymasının sebebi yine fareleri yakalaması için aldığı küçük kediymiş. Misafirperver bir mizaca sahip olan kedi, fareleri yakalamak şöyle dursun onlar için dolaptan peynir bile aşırdığı oluyormuş.  Evin içinde kediden önce yine fareleri yakalaması için yanlışlıkla satın aldığı bir de köpek varmış. Bunlardan çok daha öncesinde kendisine hediye gelen bir bukalemun da varmış ama o da kim bilir şu anda neredeymiş. O karışıklıkta belki üstüne oturmuş bile olabilirlermiş. Belki de bukalemun çoktan gitmiştir evden. Bunu bilmiyoruz.

Kedi köpeğe dalaşır, köpek kediyi kovalar günlerini bu şekilde geçirirlermiş. Ama sadece eğlenmesine… Esasen kedi, köpeğin kardeşi gibiymiş. Köpek onu mahalle kedilerinden korurmuş. Kedi de bundan cesaret alıp ona buna dalaşırmış. “Miyav! Miyav! Maaaaruuuuuuurrrrrr…” Bu şekilde. Sonrasını zaten siz de biliyorsunuz: “Feukreaakrrr-kreeoo!” ya da “Khreoooourururuuu” Aynen böyle.

Lakin ne kedinin, ne köpeğin, ne de fare meraklısı bir bitkinin öyküsü bu.

Bu evin hemen arka sokağında Şukufe isimli bir teyze otururmuş. Teyze’nin kocası bundan on sene evvel başına düşen bir meteor sonucu terk-i diyar eylemiş. Teyzenin sürekli bu olaydan dolayı duyduğu pişmanlığı anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü o gün adamı evden şu sözlerle kovmuş:

“Git pişmaniye al da gel! Canım pişmaniye istedi! Hadi, defol!”

Ömrünün en büyük hatasıymış bu. Ama nerden bilsin değil mi? İşte.

Kader böyle bir şey olmalı. Sen gel, onlarca ışık yılı ötedeki, milyonlarca yıl önce patlamış bir gezegen artığı, adamın kafasını bul!

Rahmi Bey hemen oracıkta rahmetlik olmuş ve bu olayın ardından Şukufe Hanım kafayı yemiş. Kocasının arada sırada kendisini ziyarete geldiğini filan iddia ediyormuş. Soranlara:

“Cesedinin kafası yoktu. Peki, kafası nerde? Söyler misin komşu. Neredeydi beyni benim beyimin? Bence uzaylılar kaçırdı Rahmiciğimin kafasını. Eve tevet. Kafan kopsun demeseydim keşke. Duaların kabul olacağı vakitmiş. Keşke demeseydim. Ah keşke demeseydim! Gelirken pişmaniye al da gel demiş idim. Pişmaniyeyi de yiyemeden gitti yiğidim…”

Bu yüzden ne zaman bir pişmaniye görse pişmanlıktan hüngür hüngür ağlar imiş Şukufe Hanım. Baklava ya da kadayıf gördüğü zaman biraz hüzünlenir; lokma tatlısı gördüğü zaman içlenirmiş. Sütlaç ya da kazandibinin konuyla çok da alakası yoksa da bahsi geçince hafif hafif içi sızılar, fıstık ezmesi ya da fındık ezmesi gibi tatlıları da hiç düşünmeden afiyetle midesine indirirmiş.

Zaten fıstık ezmesi yemekten dolayı da hayli kilo almış. Artık kapıdan çıkamadığı için uzun süredir oturma odasında oturmaktaymış. Mahalledeki çocuklar ona Dev Anası diyorlarmış. Ama bunun asıl sebebi kiloları değil; oğlunun gerçek bir dev olması imiş. Hatta “Ufacık kadın bunu nasıl doğurdu ayol” diye (ki o zaman çok ufakmış) kadınlar aralarında konuşurlarmış.

Dev Bey, çocukken iki metre boyunda imiş… Şimdiki boyunu siz düşünün. Belki beş metre… On metre. Sonuçta nasıl bir dev ise bu… On beş metre. Belki yirmi. Birinin bana söylediğine göre dev ile konuşmak için megafon şartmış.

Birisi de az önce dedi ki. “Onu küçükken zürafalar bulup, yetiştirmiş”

“Atma” dedim. “Evet, atıyor olabilirim” dedi. “Olabilirsin” dedim. Öyküye karışmayın.

Aslında çok lüzumlu görmediğim için değinmemiştim ama Şukufe Teyzenin evinde bazı hayaletler de varmış. Fakat kimseye gözükmedikleri için kimsenin bu hayaletlerden haberi yokmuş. Rahmi Bey mi? Hayır, onun kafasını uzaylılar kaçırmış.

Şimdi derin bir nefes alın ve öykünün adına aldanıp da bu öykünün Şukufe Teyze hakkında olduğunu filan sanmayın (ve Dâhili Martılar da nedir?) Lütfen… Hikâyemiz aslen Şukufe Teyzelerin iki apartman ötesinde oturan Bilge Adam ve çivisi hakkındadır, hazır olun:

Kafası dalgın mı dalgın ama gözleri derin mi derin bakan, Haşmet adında bir adam varmış. İşte bu kişi az önce Bilge Adam dediğim.

Bir gün Bilge Adam yerde kocaman bir çivi bulmuş. Ama çok büyük… Buraya desen değil, oraya desen değil. Peki nereye?

Ardından bir karara varmış ve çiviyi boynuna asmış.
“Bu nedir?” diyenlere de:
“Bu dünyanın çivisidir” dermiş.
“Hahahaha! Taksana o zaman yerine de dünyanın çivisini her şey yoluna girsin!” derlermiş onlar da.
Ve Bilge: “Takacağım yeri bilsem boynuma asar mıydım?” diye cevaplarmış bu soruyu.
Hep aynı soruyu soruyorlarmış ama hep.
Bir keresinde dayanamamış ve soruyu sorana:
“Bu çiviyi takacağım yeri ben biliyorum, dön… Dön!”
Yahu. Bilgeyi de delirttiniz…
“Sakin ol” demişler. Dalga mı geçiyorsunuz adamla?

Bu olaydan sonra hastaneye kapatılan Bilge Adam, doktorların çok ilgisini çekmiş ve kısa bir süre sonra aralarında bayağı popüler olmuş. Ünü daha sonra diğer bilim adamlarına da yayılmış ve herkes Bilge Adamı konuşur olmuş. Bilge Adamı hastaneden çıkarıp evine yollamışlar fakat çivisini geri vermemişler. Öyle ya, çivi dünyaya aitmiş.

Bu konu üzerine hassasiyetle eğilen bilim adamları araştırmışlar tarattırmışlar ve çivinin nereye çakılması gerektiğini tespit etmişler. Fakat çiviyi kimin çakacağı konusunda bir türlü anlaşmaya varamıyorlarmış. Böyle durumlarda mutlaka içlerinden biri ortaya çıkar ve yüksek sesle: “Kura çekelim!” der; herkes de bu fikri kabul eder. Öyle de olmuş.

Fakat olayı biraz abartmışlar, çekiliş tüm dünya genelinde yapılmış.
Kura sarı sakallı bir adama çıkmış, ama adamın bıyığı hiç yokmuş. Sadece sakal.

Ve gün gelince çivinin çakılacağı noktaya toplanmışlar. Her yer bilim adamı doluymuş. Ortalarında da sarı sakallı bıyıksız bir adam…

“Burası mı?” diye sormuş sarı sakallı. Hayır bıyık yok.
“Evet. Burası o noktadır. Büyük bir hassasiyetle hesapladım” demiş bir bilim adamı gururla öne çıkarak.
“Çakıyorum” demiş.
“Çak! Çak!” diye desteklemişler diğer bilimciler.
Durmuş. “Bir şey olmaz değil mi?” demiş.
“Hayır hayır olmaz”
“Bir şey olmayacaksa niye çakıyorum?”
Haydaa… Bunun üzerine başka bir bilimci öne çıkıp açıklamaya başlamış:
“Sana olacakları söyleyeyim: O çiviyi çaktığın zaman,
İnsanlar birbirlerini sevecek ve sayacaklar.
Dürüstlük, erdem ve bilgelik salgın gibi yayılacak.
İnsanlar birbirlerine hürmetli,
Hürmetliler neşeli.
Neşeliler pek keyifli olacaklar”mış.
“Hm… Çakıyorum o halde” demiş.
“Çak!” demişler.
Çekici eline almış ve:
ÇAK! Çakmış…
Ardından yer çatırdamaya, gök gürlemeye başlamış.
Bu olaydan sonra dünya ortadan ikiye ayrılmış.

Ortadan yarılma çizgisi tam da bizimkilerin sokağından geçiyormuş. Şukufe teyzenin evi ayrılmaya başlamış. Kapı dünyanın diğer tarafında kalmış. Teyze sonunda özgür kalmış fakat… O da nesi? Uzaylılar evin tam da altında saklanmasınlar mı? Şu işe bakın! Yer yarılınca hepsi ortaya çıkmış. Rahmi Beyin kafası da elbette ellerindeymiş. Şukufe Teyze:

“Ben demiştim!”

Uzaylılar Rahmi beyin kafasını geri vermek istememişler. Çünkü bu onlar için çok önemli bir şey. Ama Şukufe Teyzenin iri cüssesi ve oğlunun da bir dev oluşu onları biraz korkutuyormuş da. Bu konuyu kurul gündemine taşıyacaklarını söylemişler.

Bilge adam kafayı yediği ve ardından da çivisi elinden alındığı için evinden hiç çıkmayıp sürekli duvarda asılı duran tabloyu tutan çiviye bakıyormuş:

“Belki de o çivi bu çividir?”

Derken duvar kendinden uzaklaşmaya başlamış. Yerin yarıldığını sonradan fark etmiş. Aşağıya eğilip bakmış; dünyanın ta öbür ucu görünüyor. Ardından da uzay…

“Henüz çok geç olmamış olabilir. O çiviyi mutlaka almalıyım” diyerek karşıya atlamış fakat tutunamayarak aşağıya uçmuş. Dünyanın merkezine vardıktan sonra da sonsuza kadar yukarı düşmüş.

Öykünün başındaki sokağın iki yanına uzamış olan bitki  de dünya ortadan ikiye ayrılınca dalları aşırı gerilerek bir bir kopmuş: Flop-Pof!

Meğerse bitki, fareleri içindeki ortamda korumuş ve canlı kalmalarını sağlamış. Fakat bitkinin içinde fareler tuhaf bir adaptasyon geçirmişler. Bu yüzden bitki koptuktan sonra her yerde, tüylü küçük bir balon gibi pembe fareler uçuşuyormuş.

Evin köpeği başını oynatarak suratının etrafında uçuşan pembe fareyi savuşturmuş. Dünyanın diğer tarafında kalan yoldaşı; kediye bakıyormuş. Köpek, kediyi artık koruyamayacağı için kedinin etrafını diğer kediler sarmaya başlamışlar.

Köpek, az sonra gerçekleşecek manzaraya dayanamayacağı için arkasını dönmüş. Diğer kediler birden bizim kedinin üstüne atlamışlar: “Vrouuvvv, uuuuvriyuvv fkarraee!”

Köpek uzaklaşırken sesler hala kulağına geliyormuş. Gitmiş de gitmiş, gitmiş de gitmiş, ama sesler kulağından asla silinmemiş.

Hikâyemizde sadece kötü şeyler olmuyor. Şukufe Teyze tasavvuf diyetiyle zayıflamış ve kocasının kafasını uzaylıların elinden geri alıp, ona ‘kafalı’ bir cenaze töreni düzenleme imkânı bulmuş. (Akrabaların çoğu dünyanın diğer tarafında kaldığı için kalabalık bir cenaze töreni olacağını beklemeyin derim)

Cenazede Şukufe Teyze ve martılar dâhil herkes ağlamış… Şimdi az önce fark ettim de. Başlıktaki yazı: Martılar Dâhil olacak bence. Şukufe Teyze ve Martılar Dâhil. Aynen böyle. Dâhili Martılar değil. Yanlış yazılmış.

Ve dünya bir o yana bir bu yana hızla uzaklaşmış. Herkes kendi kaderine doğru yol almış, tıpkı her zaman olduğu gibi…

25 Aralık 2013 Çarşamba

Batalla:Bataja

İlk geldiği gün transferin okuyan spiker Batalla olarak anons geçmiştir yani "L" harflerini Lüleburgazın "Leğsi" gibi okuyarak telaffuz etmiştir. Sonra ispanya'ya şampiyonlar ligi deplasmanı yapmış bir kaç kendini bilmezin katkılarıyla telaffuz "Bataya" olarak revizyona uğramıştır. En sonunda fark etmeden yapılan halk oylaması ile Arjantinli yıldızın ona göre soyadı bize göre adı kokocu Daum ile anlaşamayıp rest çeken "Bataja" olarak kayıtlara geçmiştir. Adam koskoca Daum'a resti çekti gitti. Helal olsun mu demeli yoksa taraftarı ve takımı yarı yolda bıraktığı için ayıp etti mi demeli bilemiyorum. Biraz haklı biraz haksız. Daum kim ki?

                                                                "biz hayal edelim, sen gerçekleştir Batalla"

Son 2 sezon Süper lig istatistiği 28 gol 28 asist olan, Anadolu'dan 2. şampiyon çıkmasında ilk geldiği sezon oynadığı oyun ve 12 gole direkt etki ederek gösterdiği performans ile Bursa tarihine geçmiş birinin bi' anda silinip atılması tam da bizim spor kültürümüze yakışır bi' davranış oldu. Tebrikler, darısı nicelerine.

Zamanında Hakan Şükür'e Bülent Korkmaz'a Galatasaray da ayrılış sürecinde yapılanlar, hatta daha önceki yıllarda Aykut ve Oğuz'un paket gibi kapı önüne konulması, heykeli dikilen adam Alex de Souza'nın mevsimin ortasında evine gönderilmesi vs. vs.

Bizim tek bildiğimiz Zanetti, Totti, Gerard, Maldini gibi adamları övmek onları yüceltmek..Böyle devam.

Bursaspor 4 tam, 10 da 2 sezonda 147 lig maçı oynamış ve Bataja bunların 142'sinde sahaya çıkarak %96 gibi istikrar yüzdesi oluşturmuş.

147 lig maçında rakip filelere 222 gol atma beceresi gösteren Bursaspor takımında 222 golün 90 tanesine direkt etki eden adam yine Bataja, 42 gol 48 asist. Gol yükünün %40 'ına denk geliyor.

29 yaşındaki Bataja nereye gitmeli? 

Tabi ki ilk akla gelen yerler Rusya, Katar gibi ülkeler. Ama Türkiye liginde bu kadar istikrarlı oynayan ve oyuna etki edebilen bi' adamı kim kaçırmak ister?

Mesela düne kadar kontrat imzalamak için yanıp tutuşulan ama bugün itibariyle ipleri koparmış kafaca bırak bu işleri devlet su işleri kıvamına gelmiş Fernandes yerine Beşiktaş Bataja ile devre arası kadroyu takviye yapsa 2. yarı arada ki fark belli olmaz mı?

Jaja ile arkası bayındır baraj diye film çeken ama gişede hüsrana uğramasına rağmen kasasında milyonları olan Kayserispor. Bataja'ya para verebilecek takımların başında geliyor. Prosinecki devre arası dayanamayıp gitmezse 2. yarı kendisi için kim kurtarıcı olacak dersen, al sana Bataja derim. Adam da laga luga yok, gol var asist var. Doğal olarak bu sana yol su elektrik yerine puan ve puanlar olarak geliyor.

Kasımpaşa'nın Özer Hurmacı artı para teklif ettiği söyleniyor ama Oscar Scarione gibi bi' adamları varken Bataja'nın gelmesi Kasımpaşa bütçesi için lüks olur. Ha, illa ayakkabı kutumda birikmiş milyonlarım var transfer yaparım diyorsanız başka yerlerinizi yamamotolayın.

1 maç var, 3 maç arazi modunda futbol yaşantısı sürdüren sana göre Adrian bana Mierzejevski adlı hayal kırıklığının yerinde Bataja ve önünde Ocak'ta patlayacak golcüyü düşünün. Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz. Trabzon bambaşka bi' takım olur. İleri gitmekte zorlanan deplasmanlarda ezilip büzülen, Onur'un ağzının içine bileğinin gücüne güvenen takım o zaman nasıl değişir bi' hayal edin.

Tamam uzatmıyorum..

Son olarak Bataja'yı gidip izleme zahmetine girerek ülke futbolunun bu yeteneği izlemesine sebebiyet veren, "sabırsa sabır bizde kaya gibi" diyen "adam gibi adam" Ertuğrul Sağlam'ın Eskişehir'i Bataja ile pik yapmaz diyen aklını peynir ekmekle yemiştir. Jorquera şu an için o bölgede oynuyor ama kiralık, 25 yaşında ve bonservisi Genoa da olan bi' adam için sezon sonu satın alması zor olabilir.

Açıkçası Bataja'yı istemeyecek takım yoktur. Yarın Sneijder gitsin, Galatasaray bile devreye girer. Zaten bunu duyan Fenerbahçe girmezse ayıp eder. Beşiktaş zaten girmek zorunda en çok onun ihtiyacı var.

Herkes ister ama Bursa ne kadar bonservis ister, Bataja'nın yıllık maaşı falan kolay değil.

Büyükler dışında Kayserispor ve Eskişehirspor böyle bi' hamle yapabilir. Bu ikisi dışında ayakkabı kutusu olan takım var mı bilemiyorum. Varsa bi' sürpriz olabilir. Ayakkabı kutusundan bağımsız olarak, Antepte yönetim değişecek diye söylenti var yeni gelecek yönetim transfer bombası olarak Bataja'yı alsın mesela fena mı olur? Sergen'den sonra şehir zaten havaya girdi, iyice coşar gider.

14 Aralık 2013 Cumartesi

Katalunya Olmazsa...

İspanya milli takımının omurgası, beyni, iç organları, kolu bacağı, eli ayağı, kalbi..
Kim mi? Pique, Alba, Xavi, İniesta, Busquets, Fabregas, Pedro

Geriye kalan kulak, burun, boğaz, ortopedi, patoloji, nöroloji, üroloji ıvır zıvır..
Kim mi? Casillas, Ramos, Alonso, Cazorla, Silva, Villa, Torres

Katalunya'nın İspanya'dan ayrılmak istemesi İspanya'da gündemin konularından biri. İşin siyasi boyutu bize ağır gelir. Bizi ilgilendiren tarafı Katalunya ayrılırsa, Barcelona'da ki Katalan futbolcular ve Barcelona takımının durumu ne olur?

Katalanlar

Valdes, Alba, Pique, Bartra, Muniesa, Puyol, Montoya, Roberto, Busquets, Xavi, İniesta, Fabregas, Pedro, Deulofeu ve Tello sadece Barcelona kontratlı olanlar. Ayrıca Krkic, Cuenca, Jese, Romeu da diğer takımlarda oynayan katalan futbolculardan göze çarpan isimler. Eğer Katalan futbolcular artık İspanya milli takımında oynamayız derlerse İspanya milli takımının kupalara koymuş olduğu hegomonya sistemsel olarak çökmüş olur.

Katalunya kadrosuna baktığın zaman golcü konusunda sıkıntıları olduğu göze çarpan bi' eksi olarak duruyor. Tabi bunu Deulofeu'yu sahte 9 numara olarak al aşağı edebilirler mi, evet olabilir denenir. Olmazsa Fabregas var zaten bu işi hali hazırda yapıyor. Sonuçta ortaya çıkan Katalunya kadrosu şu şekilde oluyor.


Peki ya Katalanların terk ettiği İspanya milli takımında durumlar ne alemde olacak? Artık pas oyunu bitecek, tiki taka the end. Artık daha güce dayalı, gazla çalışan 90ların İspanyası tekrar dünyaya gelecek ve bize nostalji yaşatacak. Bakarsın Hierro, Mendieta, Guardiola, Alfonso falan çıkıp geliverir, belli mi olur? Tabi o kadar değişmez. Cazorla, Silva, Alonso gibi orta saha adamları varken ters düz olmalarına imkan yok ama gözler hep Xavi, İniesta ikilisinin rakibin başını döndüren, sabrını taşıran ve hayran bırakan yüksek pas yüzdesini arayacak. İşte yeni yüzü ile İspanya milli takımı..


İki takımı karşılaştırdığında tam bi' Barcelona-Real Madrid benzerliğinin içinde buluyorsun kendini. Tek eksikleri Messi ve Ronaldo gibi. Katalanların tamamı Barcelonalı, İspanyollar ise Real Madrid'i andıran 4-2-3-1'in keskin hatları olan temsilcisi gibi oluyorlar. Burada Torres yerine Negredo da olur, Cazorla yerine Villa'yı atabilirsin senin keyfine kalmış.

La Liga ve Barcelona Hatta Premier Lig

Katalunya'nın İspanya devletinden ayrılması durumunda Barcelona'nın La Liga da mücadele etmesinin bi' anlamı kalmayacak. Peki Barcelona hangi ligde oynayacak? Gönlümüzden geçen tabi ki Premier Lig. Bundesliga plase. Premier Lig de Barcelona'yı izlemek inanılmaz bi' tecrübe olur, olmalı da zaten. Sıktı artık La Liga. Premier Lig diyoruz ama Avrupa Süper Ligi muhabbetleri o zaman daha çok konuşulmaya başlanacaktır ki o vakit enteresan tecrübelerle karşılabiliriz.

Son olarak da NTVSPOR ve SMART platformu artık Barcelona'nın olmadığı bi' ligi kime hangi paraya pazarlarsınız bilemem. Bu işten Real Madrid bile zarar görür bu da işin ayrı güzelliği. Beter olsunlar ayrı konu. Atletico yürüsün gitsin. Arda'nın vurduğu Casillas'ın yumurtladığı olsun!

13 Aralık 2013 Cuma

Bugünlerin YAYIN'ları Var:14-15-16 Aralık


CUMARTESİ
13:00 FB Ülker - RH Antep +LigTV2+ 
13:30 FV Kahramanmaraşspor - 1461 Trabzon +TRTSpor Web+
13:30 Sivasspor - Çaykur Rizespor +LigTV+
14:00 Manisaspor - Balıkesirspor +TRT 1+
14:45 Manchester City - Arsenal +LigTV3+
16:00 SB Elazığspor - MP Antalyaspor +LigTV+
16:30 Bayern München - Hamburger SV +TRT3 Spor+
17:00 Osasuna - Real Madrid +NTVSpor Smart HD+
17:00 Chelsea - Crystal Palace +LigTV3+
18:00 Rennes - Paris SG +Tivibu+
19:00 Fethiyespor - Adana Demirspor +TRTSpor Web+
19:00 Orduspor - Bucaspor +TRTSpor+
19:00 Adanaspor - Şanlıurfaspor +TRTSpor Web+
19:00 Kayserispor - Eskişehirspor +LigTV2+
19:00 Catania - Verona +Tivibu+
19:00 Rayo Vallecano - Granada +NTVSpor Smart HD+
19:30 Wolfsburg - Stuttgart +TRT Haber+
19:30 Hull City - Stoke City +LigTV3+
21:00 Guingamp - Monaco +Tivibu+
21:00 Barcelona - Villarreal +NTVSpor Smart HD+
22:15 SportingCP - Belenenses +Tivibu+
23:00 Malaga - Getafe +NTVSpor Smart HD+

PAZAR
13:00 Uşak - Banvit +LigTV3+
15:00 Anadolu Efes - Beşiktaş +LigTV2+
15:00 Bordeaux - Valenciennes +Tivibu+
15:30 Gençlerbirliği - Galatasaray +LigTV+
15:30 Standard Liege - Genk +TVNet+
15:30 Feyenoord - Groningen +Fog TV+
15:30 Aston Villa - Manchester United +LigTV3+
16:30 Schalke 04 - Freiburg +TRT Spor+
17:30 Utrecht - PSV Eindhoven +Fog TV+
18:00 Lille - Bastia +Tivibu+
18:00 Real Sociedad - Real Betis +NTVSpor Smart HD+
18:00 Tottenham - Liverpool +LigTV3+
18:30 Leverkusen - Eintracht Frankfurt +TRT Haber+
19:00 Gaziantepspor - Kayseri Erciyesspor +LigTV2+
19:00 Kasımpaşa - Beşiktaş +LigTV+
19:00 Mersin İdmanyurdu - Ankaraspor +TRT Spor+
19:00 Gent - Anderlecht +TVNet+
19:30 Juventus - Sassuolo +Tivibu+
20:00 Sevilla - Athletic Bilbao +NTVSpor+
20:15 Olhanense - Benfica +Tivibu+
20:15 Karşıyaka - Galatasaray +LigTV3+
21:45 Napoli - Inter +Tivibu+
22:00 Lyon - Marseille +Tivibu+
22:00 Atletico Madrid - Valencia +NTVSpor+

PAZARTESİ
20:00 Karşıyaka - Samsunspor +TRTSpor+
20:00 Trabzonspor - Bursaspor +LigTV+
21:45 Milan - Roma +Tivibu+

23:00 Valladolid - Celta Vigo +NTVSpor Smart HD+

12 Aralık 2013 Perşembe

Alt Liglerin 30 Yaş Sınırı

Uzun süre önce yarım yamalak duyduğum ama sonrasında "yanlış anlamışımdır" diye pas geçtiğim bi' durumun, bugün acı bi' gerçek olarak öğrenmiş olmanın verdiği hislerle yazıyorum, ona göre.

Alt liglere getirilen saçma sapan 30 yaş üstü yaş sınırı. Affedersiniz de canım TFF'nin canım beyin takımı elemanları siz İstinye de personelinize 1000 yaşına kadar yaşasa 1000 yaşına kadar tonlarca maaş verecek durumdayken 30 yaşını doldurmuş insanların ekmeğini ellerinden alma hakkını nereden buluyorsunuz?

Bu hakkı size kim veriyor arkadaş? Peki bu adamlar 30 yaşına kadar emek verdikleri işten ayrılınca ne yapacaklar? Zaten 3 kuruş para kazanıyorlar, biri çıksın desin ki şu işi yaparlar, bu olabilir, şu da iyi vs. biri çıksın söylesin bilelim, bilsinler. Bu işe bi' ayar çekilmeli hatta ne ayarı anasını satıyım ya, adam oynayabildiği yere kadar oynasın kime ne? En fazla takımın hocası istemezse gönderir, sana n'oluyo be? "Yeter Demirören" deyince kızıyorsun, sızlanıyorsun, kızarıyorsun hem de dev ekranda kızarıyorsun canlı yayında kızarıp bozarıyorsun. Ama ne yapıyorum da bana "yeter" deniliyor diye hiç bakmıyorsun.

Hayretler içinde kalabilirsiniz, şok geçirebilirsiniz ama durun sakin olun. Bu beyin fırtınası sonucu ortaya çıkan kararı Demirören almamış. Şimdi dağılabilirsiniz.

Durun! Almamış ama düzeltme de yapmamış. O zaman, "yeter demirören" =)

Acaba hangi akla hizmet böyle bi' karar alındı. 30 yaşına gelmiş ama 3. ligde bile oynayamayan adamlar diye mi bakılıyor? Eğer böyle bi' kafa varsa o kafanın içine tüküreyim. 30 küsür yaşında GS, FB, BJK de mahalle maçında akşam kadroya yazmayacağın adamlar milyon dolarlar içinde her gün bi' mankenle gününü gün ederken iyi güzel oluyor, 30 ve üzeri yaşındaki garibim evine ekmek götürmek için zor şartlarda kıçını yırtarken mi kötü oluyor?

Sizin adaletinizi bilmem ne yapayım? Where is adalet? diye dalga geçenler var sağda solda. This is Adalet amk. This is Sparta. Birisi milyonların önünde Sparta Prag'ı Sparta da yeneceğiz diye beyanat veriyor, sonra en okkalısından malı götürüyor, öteki günde 1 paket sigara içiyor, bi' diğeri yanındaki adama pas vermekten aciz her maç yuhalanıyor vs. vs. Lan, yine dellendim bak.

30 yaşından sonra minimum 4-5 sene daha oynayıp, adam gibi hak ederek emeğinin karşılığını almak varken bu insanları çaresizliğe yönlendirmek kimsenin hakkı olamaz. İşçi, işveren, insan hakları, iş kanunu falan yok mu, yok mu bu işi bi' dalga dümeni?

Ve araştırdım baktım ki bu karar alınalı 5 yıl olmuş ve ben daha yeni karalama yapıyorum. Yazık lan adamlara, hem yazık hem ayıp. Ve bu işin nedeni de genç oyuncuların önünü açmakmış. Kayışın koptuğu yer. Bu arada bana da hem oha hem çüş, 5 yıl olmuş daha yeni ağlanıyorum.

Şimdi şöyle düşünün. Elinizde mükemmel yetenekli bi' çocuk var. 19-20 yaşlarında ya da 17-18 falan. Sonuçta genç kavramı herkes için farklı, örneğin genç Semih vardı 28 yaşında, her neyse. Bu mükemmel yetenekli olduğunu sandığımız genç vatandaş 30 yaşından gün almış ve hala 3. liglerde oynayan sıradan bi' emekçiden formayı alıp sahaya çıkamıyor. O zaman biz ne yapıyoruz? Hemen bi' kural getiriyoruz ve 30 yaş üstüne yasak koyuyoruz ki kendini yetenekli sanan ve bizimde yetenekli diye aldandığımız adamı kadroya alıyoruz. Aaaaa, bak ne güzel işe yaradı bu plan dimi?

Bu örümcek kafalılar, nato kafa nato mermerler azalarak bitmediği sürece biz daha çok dünya kupalarını televizyondan izleriz, kimse merak etmesin. Lan 17-18-19-20 yaşında ve çok yetenekli bi' adam varsa o zaten yürür gider, onu kimse tutamaz. Sen neyin peşindesin kimin önünü açıp, kimin önünü kapatıyorsun? Kime hizmet ediyorsunuz kardeşim siz, bu ne rezillik bu ne düşünememezlik, komiksiniz komik.

Bu adamların hakkı verilmeli hemde yeni sezonun başlaması beklenmeden hemen yarın karar alınıp gereği yapılmalı. İnsanların ekmeği ile kimse oynamamalı gerekirse bu işe siyaset bile karışabilir. Zaten karışmadığı ne kaldı ki buna karışsın da en azından bi' işe yarar.

Ha, unutmadan federasyon eğer genç oyuncularını ve onların oynadıkları yetiştikleri alt yapıları bu kadar önemsiyorsa 6 ayda 1 alt yaş kategorilerinin milli takım hocalarını kulüp takımlarına göndermez. Önce o koltuğu doldurun sonra kimsenin ekmeği ile oynamanıza gerek kalmaz, hadi anam bekleme yapmayın icraat yapın.

8 Aralık 2013 Pazar

Juventus'u Juventus Gibi Karşılama Fikri

Bugün birisi Fatih Terim'in Milan'a gittiği zaman çekilen Telsim reklamını anlattı da hafiften bi' güler gibi olduk ama kimse yemedi. Reklamda Milan formalı çocuk Terim'e takımın oynaması gereken taktiği söylüyor, Terim de olur öyle yaparım diyor. Sonra Milan formalı çocuk uzaklaşıp formayı çıkarıyor ve altında Juventus forması ile telefona sarılıp Terimi kandırdığını falan söylüyor vs. vs.

Roberto Mancini büyüğümüz ise tesadüf mü yoksa bilerek mi ya da doğrusu olduğu için bilemiyoruz ama tam da Juventus maçı öncesi 3'lü savunmaya dönerek bi' çeşit sinyaller vermeye çalıştı. Mesela ilk Juventus maçı ile bugünkü Juventus maçı arasında Galatasaray 13 maç oynadı. 3'ü şampiyonlar ligi, 1'i türkiye kupası ve 9 tanesi lig maçı. 4-4-2, 4-2-3-1, 4-3-3 ve son olarak da 3-5-2 düzeni ile sahaya çıkıldı. Yani rakip takım direktörü Conte'nin kafası bu yüzden karışmış olabilir ama Mancini'nin kafasının güzel olduğu çok net.

                                                                                                                                     
3'lü defans denendiği zaman kesinlikle ve özellikle Türkiye ligi standartları içinde çok başarılı olunabilecek bi' sistem. Hele ki büyük takımsan ve kanat beklerinin gel-git yapma kapasitesi üst düzeyi zorlar haldeyse ne hücumda sorun yaşarsın ne savunmada eksik kalırsın ne de orta alanı rakibe kaptırma riskin oluşur. Bunu şu anda avrupa da en iyi uygulayan takım Juventus ki 3 savunmacı ile oynayan kim var başka o da tartışılır. Benitez gelene kadar Napoli oynardı, şimdi Mazzari ile İnter oynuyor, Liverpool da Rodgers da denedi galiba ve gecenin bu saatinde aklıma başka da kimse gelmiyor. 03:37

Elazığ önünde yanda görüldüğü gibi eldeki malzeme ve lig kriterlerine uygun olarak oluşturulan bi' 11 ile sahaya diziliş izledik. İlk göze çarpan Riera'nın 3 yıllık Gaassaray kariyerinde ilk defa  kendi mevkisine en yakın yerde oynamış olması oldu. Ardından Ceyhun'un süpürücü görevini başarıyla yerine getirmesi nedeniyle tehlikeli olabilecek yerlerde soğukkanlılıkla kesilen Elazığ hücumlarına şahit olduk. Ceyhun süpürücü olmasının yanına  pas yapan savunmacı özelliğini arttırarak devam ettirebilirse hiç beklenmedik şekilde  takımın bankolarından biri olabilir. Tabi bi' de oyununa sertlik eklemesi gerekecek ki bunu şu saatten sonra nasıl yapar bilemiyorum. Uyuya kalmışım 04:56

Peki ya Mancini Elazığ maçında 3'lü denedi diye Juventus maçında kesin 3lü mü oynatacak? Ne bileyim lan ben! Ama maçta sonra "bugün ilk defa gol yemedik" demesi bu dizilişten umutlu olduğunun ipuçlarını veriyor. Her iki takım 3-5-2 dizilişi ile sahaya çıkacak olursa ki öyle görünüyor. Orta alanda Juventus üstünlüğü ele alamazsa yani taraftar, ev sahibi, saha avantajı, gaza gelme, final havası, kasap havası, hep beraber üçlü derken üstünlüğü rakibe vermezsek şansımız %51 olur. Diğer türlü içimden geçen skor 0-2 Juventus alır şeklinde.






13 maçta 1658 farklı oyuncusu olsa hepsine şans verirdi dediğim Mancini'nin Elazığ 11'i ile Juventus önüne çıkacağını hiç sanmıyorum. Tamam 3-5-2 ile devam edebilir ki bu taktik benim yeryüzünde şu anda tek geçtiğim hatta daha ileri gidip 3-3-4 yapılarak nirvanaya ulaşılması gerektiğini düşündüğüm yegane bi' sistem. Ancak bu denli  "final gibi final" maçında taktik değiştirmek ve oyuncu denemesi yapmak mantıksız diyeceğim, o da ne diyebilirsin o yüzden açık ve net olarak "yemez" diyorum. 

Tahminim 3-5-2 olacak ama yabancıların dört bi' tarafı çevirdiği hatta Sneijder'in damdam düşer gibi 11'e girmiş olabileceği bi' kadro ve tuhaf enteresan sürpriz bi' diziliş, yani şöyle 3-4-1-2;

Melo'nun Elazığ dizilişinden midir yoksa formundan mudur nedir bilmem ama sergilediği oyun çok iyiydi. Juventus'ta Pirlo yok diye dağa taşa yaza yaza haber yapıyorlar ama Pogba, Vidal, Marchisio üçlüsü de rakibin nefesini kesmeye yetecek de artacak seviyede futbolu bilen ve oynayan, oynatan gerekirse seni de oynatmayan isimler. O yüzden maçı kilidi orta saha ve bu durumda Sneijder'in orta sahaya vereceği katkı çok çok önemli olacak. Eğer kopuk bi' oyun sergilerse yine söylüyorum 0-2 temiz biter. O değilde o kadar döndüm dolaştım maçı Sneijdere bağladım ya, kendime yuh diyorum. Melo ve Selçuk sezonun maçına çıkacak.

Açıkçası şu saatten sonra UEFA ligine düşülse de ki bence o durum garanti çünkü Madrid Kopenhag'ı dümdüz eder geçer. UEFA ligine gitmek de başarısızlık olmayacak. Çünkü sezon başında kimin aklına gelirdi 10 Aralıkta şu hallere düşüleceği, kimin? Ha, Juventus'u yenip CL de tur atlanırsa da tadından yenmez. Mesela Fenerin şu saatte ekranda görünen 9 puanlık liderlik keyfi falan vız gelir tırıs gider, devre arası çilekler gelir.

Son 2 satırda Juventus için. Keşke Real Madrid'i al aşağı edip el ele beraber tur atlasaydık ama olmadı. Olsun canın sağolsun be!

Kim düşerse UEFA'ya, kupayı getirsin buraya, yazalım 2 satır bakalım makaraya... 

6 Aralık 2013 Cuma

Fethiye, İnegöl, Buca, Balıkesir hatta Antep Belediye

Türkiye Kupasının bi' önceki esprisi Fenerbahçe'nin en son milattan önce kupayı kazanmasıydı. Her sene bi' makara dönüyordu ama Aykut Kocaman makaraya çomağını sokarak kupanın ülke çapındaki ilgi durumunu ilişkisi yok olarak değiştirmesine neden oldu. Sonra kupayı bi' daha ne gören oldu ne de soran...

Ta ki geçen Salı Galatasaray'ın Antep Belediye önünde hem de kendi evinde ıkına ıkına penaltılarda turu geçmesi ve peşine Kadıköy'de 106 yıldır yenilmeyen Fethiye'nin rekor denemesine kadar... İşte o an kupaya olan ilgi arttı. Fenerbahçe'nin 30 yıllık hasreti bitirmesiyle ilgi alaka kesilen kupa, bugün herkes için çok önemli konuma geldi ya da gelir gibi yapıldı.

Şimdi bütün büyük takımlar ve onların yandaş medyacıları büyüklerin daha doğrusu reytingi tavan yapan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu turlarda elenmelerini başka başka nedenlere bağlamaya çalışıyorlar. Hatta bu durumun bi' daha kesinlikle tekrarlamaması için ne yaparız diye kara düşünüp sağda solda saçma sapan çareler arıyorlar. Mesela her sene bu ikisi final oynasa hayat bayram olsa falan...

Tabi şimdi A Haber ve Atv  kadrosu ilk cuma namazında bi' araya gelip, Galatasaray kupada finale gitsin diye dua edecekler çıkışta cinci hocaya gidecekler, mevlid falan da okutabilirler ama fayda etmeyebilir. Çünkü medya dünyası sporun bu sürprizlerle dolu güzelliğini hiçbir zaman sevmez. Ama sürprizlerde medyayı hiç sevmez, medyanın haberi yok. Mesela Bursaspor şampiyon olduğunda Fenerlileri geçtim, cinnet geçiren Gaassaraylı Beştaşlı medyacılar olduğunu kimse inkar edemez, biz biliyoruz.

Bursaya böyle yapanlar bugün Bucaya, Fethiyeye, İnegöle, Balıkesire neler yaparlar neler...

Reytingi düşük Beşiktaş maçını izliyoruz, ismi lazım olmayan yorumcu "Bucanın bilmem kaç numarasına dikkat edilmeli" gibisinden bi' cümle sarf etmiş. Spiker de bunu canlı yayında bize söylüyor. Ama söylerken sanki BjkTV yayınındayız, öyle bi' mistik hava var. Ha sonra n'oldu, Buca koydu şampiyonluk geldi. Yorumcu ile spiker hala dikkat etmeye devam ediyorlar.


Turu geçen ve geçemeyenlere gelecek olursak. Antep Belediye takımı turu geçebilir miydi, evet uzatmada bi' fırsat geldi değerlendiremediler. Penaltı da yine o fırsat kaçtı. Oyun olarak pek iç açıcı değillerdi. Ama mücadele dersen yırtındılar, yırttılar ama olmadı.

İnegölü izleme fırsatımız olmadı ama Sergen'in dediğine göre kupa maçlarına oyuncuları konsantre etmek zor oluyormuş. Bu lafa kendisi gibi cevap vermek istiyorum, "geçelim bu hikayeleri"..

Balıkesir takımı PTT liginde zaten sezonun flaş takımı hücum hattı abuk sabuk değişik fantastik isimlerle dolu yani Trabzon'un hele ki Erciyes ve Eskişehir maçlarında Onur'u ile 6 puan aldığını düşünürsek Zeki ile Balıkesir'e yenilmesi çok çok normal tartışması bile olmaz. Balıkesirspor'lu Muhammet Reis de bi' harika dostum..

Fethiyespor için söylenecek söz yok, balık malık sonuçta 107 yıl diye gırgıriye yapıyorlar daha ne olacak?

Son olarak Buca takımı bunlar içinde en adam akıllı ve topu bilen adamlardan oluşan, top oynayan oynatan isimlerin bi' arada olduğu bi' kadro. Yani hangisi en az şaşırttı dersen reytingsiz beşiktaşın mağlubiyeti derim.

Kupanın kura formatına gelecek olursak oraya 1-2 bi' şeyler sıkıştırmak gerekiyor. Amatör takımların katıldığı ön eleme turu ile kupa formatı başlıyor.1, 2 ve 3. turdan sonra avrupa kupalarına katılan takımlar son 32 takım içine kalmış şekilde kupaya başlıyorlar. Bu neyin kafası bilmiyorum ama bence saçma. İstediğin kupaya katılabilirsin, istersen uzay şampiyonlar liginde FC Gora ile maçın olsun bu diğer takımları hiç ilgilendirmez. Ha, 1. turdan mı başlasın hayır başlamasın. Ama 4. tura kadar da kıyak çekilmesin.


Bu işin oluru 3. turda 64 takım varken kuraya girmek. En azından daha enteresan eşleşmeler ortaya çıkabilir o zaman kupaya daha fazla ilgi olabilir. Bugünkü sahte ilgi gerçeğe dönüşebilir.

Ayrıca 32 takım kala kuraya girip, bu yetmezmiş gibi 16 takımın saçma sapan bi' şekilde seri başı olması da hiç komik değil. Madem son 32 den giriyorsunuz bari takım kayırmaca yapmayın. Bırakın 4. turda Fener-Gaaassaray eşleşsin ne olacak yani.

Son olarak da en baştan sonuna kadar kura çekimi yapılıp kim kimi yenerse kimle eşleşiyor, maçlar hangi tarihte nerede kimin sahasında, final hangi statta belli olursa her şey daha şık olur. Ha, sizin gibi yöneticilere bu yakışır mı dersen, bence yakışmaz ama yine de denemekte fayda var.

Balıkesir finale kadar yürüsün, Muhammet Reis UEFA Avrupa Liginde boy göstersin diyecem de adamın dünya umurunda değil ama 14 maçta 8 golü var!