16 Şubat 2014 Pazar

Şampiyonlar Ligi 2. Tur 1. Hafta

         2001 de Şampiyonluğu Sonuna Kadar Hak Eden Takımın Kalecisi, Santiago Canizares!

Bu ligin bambaşka bi' lig olduğunu son örneğini geçen sene finale giden yolda alınan skorlara göre bakarak anlayabiliriz. Mesela içeride 1-1 biten Schalke maçından sonra Almanya'dan hak edilmiş 3-2'lik tur ile dönen Galatasaray ve yine devamında 3-0'ın rövanşından Arena'da 10 dakika da skoru 3-1 getirdikten sonra akıllara kazınan "yoksa Real Madrid'e 5 mi atacağız lan" sorusu..

Tabi bu bizim burada yaşadıklarımızdan ibaret olanlar. Bi' de Dortmund efsanesi oldu geçen sene, belki de çoğu kişinin gönlünün şampiyonuydu, Real Madrid'e ilk maçta 4 tane sallamaları ve 2. maçın son 10 dakikasında altıpasta yaşanan karambollere rağmen finale uzanan yol. Ama finalde rakip Bayern olunca işler değişti. Bayern'in yaptığı da tırı vırı bi' şey değildi hani. Tarihin efsane takımı olarak anılacak Barcelona'yı iki maçta toplamda 7-0 ile ezerek geçmeleri hele hele Camp Nou da ki 0-3'lük maç. Şampiyonlar Ligi başka bi' sahne, müziği desen öyle enteresan.

İşte bu değişik arenanın en heyecanlı anlarının başladığı 2.tur ilk maçlarının 1. bölümüyle kapıları açıyoruz.

Bayer-Paris
Arapsporun dünya futboluna armağan ettiği yıldızlar karması takımlardan biri olan PSG belki de bu sezonun gizli favorisi dersek yanlış olmaz. Yıldızlar karmasından Zlatan gibi de bi' insan üstü yetenekleri olan biri olunca bu takımdan gizli favori demek bile yanlış olabilir. Ama Parisliler şu an için gizli favori olmaktan memnundurlar. Çünkü Bayern, Barcelona, Real Madrid gibi favorilerin yanında sivrilip dikkat çekmek istemeyeceklerdir ki buna uygun olarak kurada Leverkusen'i çekerek sinsice çeyrek finale kapağı atacaklar. Leverkusen sürpriz yapabilir mi? Dün Schalkeye yenilip beni tek maçtan yatıran takıma beter olsun başka da bi' şey demiyorum. Şaka bi' yana Leverkusen Alman takımı olmasa şu turun en tırı vırı takımı olurdu ama Bundesliga'nın yükselen değeri oradan çıkan her takımı dikkate almaya yetiyor.

Milan-Atletico
Bologna maçından sonra dedim ki bu turun anahtarı Balotelli'nin iki dudağının arasında arkadaş. Adam tam bi' çılgın dayılar. Akepe ampulünü patlatırcasına vurulup tavandaki örümcek ağını alana bi' golden sonra Thierry Henry tadında Ergün Pembe ayarından bi' soğukkanlılıkla santraya doğru dönüp gitmek herkese nasip olmaz. Her şey Balotelli ile olmaz tabi. Milan kağıt üstünde bu turda en şanslı kurayı çekmiş gibi görünebilir ama Atletico karşısında Milan'ın şansı zordan da öte. İşte şampiyonlar ligi burada başlıyor. Şansı olmayanların kendi şansını yarattığı düşler tiyatrosu. Ama fark etmez, Villa atar Atletico alır. Costa'yı hiç söylemiyorum. Ama Balotelli ? Milan'ın dağınıklığı karşısında (yıllardır kullanmak istediğim kelime) Atletico'nun kompakt yapısı yan yana koyunca düşler tiyatrosundan çıkıp gerçek dünyaya girmemize neden oluyor. Anladın sen onu.

Arsenal-Münih
Almanlar için hep "panzer" benzetmesi yapılır ya işte o benzetme bugün tam anlamıyla yerini bulmuş durumda. Bayern takımı geçen sene 7-0'lık Barcelona darbesinden sonra Dortmund'u da tabiri caizse al aşağı ederek hak edilmiş bi' zafere imza attı. Yetmedi bu kadroya Götze geldi o da yetmedi Guardiola gibi dahiyane olduğunu dünya da kabul edilmiş bi' teknik adamı beyin takımının başına getirdi. Premier Lig'in en iyi en kaliteli lig olma ünvanını aldı alacak dediğimiz Bundesliga 21 maçta 19 galibiyet ile zirvede yer alan, aynı şekilde CL de tek rakibi olan ManCity'i zorlanmadan geçen bi' Alman panzeri var. Guardiola 4-1-4-1 gibi gözüken ama saha içinde rakibin başını döndüren bi' oyun anlayışı ile oynatıyor. Mesela Lahm'ın savunma önünde ki hiç kimse tarafından fark edilememiş özelliğini ortaya çıkarmış olması bile kendisinin ne kadar özel biri olduğunu gösteriyor. Bütün övgülere, kaliteye, farklılığa Arsene Wenger nasıl yanıt verecek? Sezona son dakikada gelen flaş gibi flaş olan Mesut transferi ile beklenenin üstünde bi' başlangıç yapmış ve oyun olarak şampiyonlar seviyesine gelmeye başlamıştı. CM, FM gibi oyunlarda genç oyunculara şans vererek başarı arayan herkes gibi Arsenal'in bu başarısı hepimizi sevindirmişti ama 1 aydır devam eden kötü oyun hem de "EsasAlmanPanzeri" öncesinde tur şansını iyiden iyi mucizelere bıraktı. Bayern'in makine düzenine çomak sokmak için arka tarafı kollamak gerekli o da Arsenal için en zayıf oldukları nokta.

City-Barca
Bu senenin CL finali olsa. Kimsenin gıkı çıkmaz. Arada 3-5 alman kırmasının çatlak sesi gelir onu da Messi bakkala gönderir. Öyle müthiş bi' eşleşme ki nasıl CL finali olsa kimse itiraz etmiyorsa, turu kim geçerse geçsin aynı şekilde tepki olmaz. City arapspor himayesine girdiği günlerden bugüne bu sene oynadığı oyun ile artık büyük takım olduğunun güvenini herkese kabul ettirmiş durumda. Son günlerde biraz Chelsea fırtınası esiyor gibi gözükse de yok öyle bi' şey. Şu sezonda şöyle bi' maçta Agüero'nun bu sezon ki nefis performansını da üstüne koyduğumuzda sakatlığı nedeniyle oynamayacak olması City için fena, Barca için müthiş bi' avantaj. Agüero'nun çabukluğunun Pique-Mascherona karşısındaki eksikliği Barcelona savunması için bulunmaz nimet. Tahmini City yarı alanında geçmesi beklenen maçlarda kontrataklarda Navas'ın koşularına diğer taraftan tamamlaması beklenen adam Agüero iken, olmaması ?? Koskoca CityBarca eşleşmesini Agüero üzerinden döndürmek, City'nin tüm gücünü Agüero'ya bağlamak Yaya Toure gibi dünyanın en iyi 5 oyuncusundan birine terbiyesizlik yapmaktan başka bi' şey değil. Barca tarafından rakibin kim olduğunu pek fark etmiyor. Adamlar biz oynarız, illa ki golü atarız diye düşünüyorlar. İşte bu noktada savunmayı pas geçince zayıf noktaları ortaya çıkıyor. Geçen sene ki Bayern hezimetinden sonra herkes artık şifrenin çözüldüğünü ve oyunun bittiği düşünmeye başladı. Bu Barcelona için avantaj. Çünkü Messi'nin 2 sene üst üste kaybetmeye tahammülü yok. Hele ki dünya kupası öncesi hiç yok. Yaya Toure özelinde kendini ispat çabasına girmezse fark yaratabileceği maçlar olacak. Messi'nin durumu turu belirler, tabi ki kağıt üzerinde bu sene kayıp olan Andres İniesta.

Şampiyonlar Ligi'nin ne demek olduğunu sizden öğrenecek değiliz ama öğretecek de değiliz!

12 Şubat 2014 Çarşamba

MRA ve Hami

Mustafa Reşit Akçay. Güzel isim. Yakışıklı isim. Ama başarı olmayınca yerin dibine girmek için kötü bi' isim. Trabzon UEFA liginde gruplardan namağlup çıkarak bi' ilke imza attı. Ama İstanbul takımı olmadığı için kimse bunu umursamadı. Sonra ne oldu?

Trabzon avrupa maçlarından önce ve sonra hep puan kayıpları yaptı. Zaten dar ve kısıtlı yetenekli isimlerden oluşan kadro takımın ligi ve avrupayı aynı denge de tutmasına yetmedi. Buna taraftarın ilgisizliğini eklemek lazım. Beşiktaş maçı belki bi' de içeride ki Lazio maçı dışında tribünlerin dolduğu 3. bi' maç ben hatırlamıyorum.

6 avrupa maçı öncesi ve sonrasında 3 mağlubiyet 2 beraberlik var. 13 puana tekabül ediyor. 13 değil de 8 puan kaybetmiş olsa, bugün 29 yerine 34 puanda olacak. Tek kulvarda mücadele eden liderin 44 puanlı olduğu ligde 34 puan+avrupada Juventus ile tur maçı, daha ne istiyorsunuz diye sorarlar adama!

20 haftada 29 puan topladığı için MRA gönderildi. Bu arada Mustafa Reşit Akçay için kullanılan MRA olayı da çok şık. Hoca bunun patentini falan neyi varsa alsın yarın bi' gün lazım olur. Belli olmaz. Ne diyorduk?

20 hafta 29 puan. Evet, az puan. Ama bu kadro yapısı ve devre arası hala yapılmayan takviyelerle yapacak başka bi' şeyi olan var mı? Belki 29 değilde 33-34 puan olurdu. Mesela 35 olmazdı, buna iddaaya girerim. Çünkü ligin takım kaliteleri ve güç dengelerine bakarsan bunun böyle olacağını anlamak için dahiyane falan olmana gerek kalmıyor.

3-4 puan için MRA gönderildi diye düşünüyorum. Bazıları hatta bazen bende diyordum ya hoca şu adamı oynatma, takımı önde oynat, mesafeleri kısalt falan diye bunları kime demiyoruz ki?

Neyse ağlama duvarına çevirmeye gerek yok. Avrupa da namağlup tur atlamış, Trabzon seyircisine Vidal, Pirlo, Buffon, Tevez gibi yıldızları izletme lüksünü 10 TL maç bileti karşılığında sunmuş ve dar kadrosuna inatla takviye yapılmadığı için ligde puan kayıpları yaşadığı için takımdan ayrılmak zorunda kalan MRA yolu açık olsun.

Ama trabzonlular da şunu bilsin bu kadronun bu ligde olacağı en iyi yer 4.lük olur. Hadi şans yanında olsun en fazla 3. olur. Hala da 4. olma şansı var. 4. sivasla arada fazla fark yok.

MRA nın gidişinden sonra asıl sorun şurada tekrarlıyor. Neden takım en azından Hazirana kadar Hami Mandıralıya teslim edilmiyor. Bu kadar mı güvenmiyorsunuz bu adama? Madem güvenmiyorsunuz neden yardımcı antrenör yapıyorsunuz? Lan ne acaip bi' ülkeyiz ya.

Hala gazetelerde ne idüğü belirsiz adamlar Şenol Güneş bu işin çaresi diyorsunuz. Şenol hoca bi' daha kendini harcatır mı sizin gibi boş beleş adamlara? Bırakın bu işleri.