15 Mart 2014 Cumartesi

Londra'da Sezon Finali Mİ ?


Mancini'nin ayağının tozu ile ilk maçına italya da Juventus'a karşı çıkıp aldığı 1 puan, sezonun bugünlerine ait hedefleri değiştirdi. Çünkü Terim'in gitmesiyle kaos ortamına giren takımın hemen toparlanıp 3 kulvar da Mart ayını görmesi çok kolay bi' şey değildi. Mancini, İtalya'dan getirdiği 1 puanın yanına hava şartlarının da "yürü ya kulum" demesi ile Arena da ki Juventus galibiyetini de koyarak takımın Mart ayına kadar hem ligde hem de Avrupa hedefinden uzaklaşmamasını sağladı.

Halbuki Torino'dan mağlubiyet ile dönülse içeride ki Kopenhag maçı bile o günkü kadar kolay geçmeyecekti. Son hafta Juventus'u yenmek bile yetmeyecekti. Ama o puan Arena da kar yağmasını bile sağladı ve avrupa da tur atlamanın verdiği gaz ile takım lige tutunmayı da başardı.

Ligde liderin 7 puan gerisinde olsa da kağıt üstünde avantajlı görünen fikstür ve avrupa macerasının devam etmesi Mancini'nin takıma direk müdahale etmesini engelledi. Çünkü bu ortamda radikal değişiklikler yapmak faydadan çok zarar getirebilirdi. O da Alex Telles hamlesi dışında keskin bi' hamle yapmadı.

Kağıt üstünde gerçekten avantajlı görünen takım deplasmanlarda 2 şer 2 şer toplamda 8 puan bırakınca avantaj falan kalmadı. Bu arada içeride Chelsea ile de 1-1 berabere kalınca tüm hesaplar alt üst oldu. Hesaba göre Chelsea ye kadar kayıpsız geçilecek ya da 3 puandan fazla bırakılmayacak, Chelsea öncesi ve sonrası oynanacak maçlar ligi belirleyecekti. Chelsea içinse içeride gerekirse gol yemeden beraberlik iyi diye muhabbetler çevriliyordu.

N'oldu? Doldu hocam doldu!

Bugün gerçekçi tek hedef kaldı o da şampiyonlar liginde çeyrek finale kalabilmek ve devamında ManUTD-Oly eşleşmesinden gelecek takımı kurada çekebilmek. Londra da galibiyet ya da gollü beraberlik gerekiyor. Ama içimden geçen penaltılar ve tabi ki Muslera'nın verdiği güven. İlk maçın 2. yarısındaki tek kale geçen oyundan sonra ister istemez ümitlenmedik değil ama rakip Chelsea ve menajeri Mourinho.

Karabük de 0-0 devam eden maçta 85'te oyundan çıkan Drogba'nın ruh hali nasıldır bilmiyorum. Hele ki bu sezon ki performansından sonra hiç umudumuz yok gibi ama rakip eski takımı olunca "lan belki" demeden geçemiyorum. Ayrıca Melo'nun da ilk maçta ki tabiri caizse rakibi ısıran, sazı eline alan oyunu da Ramires-Willian orta sahası karşısında "neden olmasın" dedirtiyor.

Maçın kilit oyuncusu kesinlikle Selçuk İnan olacaktır. Bu sezon Mustafa Sarp misali resitaller sunan sözde maestro, Londra da yine kayıp aranıyor kıvamında oynarsa orada kalsın gelmesin. Selçuk Salı günü Melo'ya oyun anlamında katılıp o seviyeye çıkarsa gollü beraberliğe gerek kalmadan galibiyet ve tur ile dönmek mümkün. Tabi bunları Mancini'nin kadro bakımından sürpriz yapmayacağını düşünerek yazdım.

Yani şu;

Muslera - Ebüe, Çedju, Semih, Teyyes - Yekta - Melo, İnan - Sneij - Burak, Drogba

Bu 11 bence 4-1-2-1-2 oynamalı geçen sene ki Schalke deplasmanı gibi anladın sen onu.

Peki Londra'dan handikaplı Chelsea galibiyeti yani tur kaybedilerek dönülürse n'olur?
Ligi zaten bi' türlü avucunun içine alamamış ve deplasmanda gol atmakta bile zorlanan takım avrupa hedefini de kaybedince Nisan gelmeden tatile çıkar. İçeride yine bilindik bol gollü galibiyetler alınabilir. Tek hedef Fenerbahçe maçı ve o maçta alınacak galibiyet olur. Yani sezon 25 Mart Salı akşamı Londra da finalini yapıp gelecek sezonun ilk bölümü için çekim hazırlıklarına başlanır.

Artık Eboue den mi başlar, Selçuk-Burak ikilisine mi girer, stoper için aday adaylarından yönetime vereceğe adaya mı geçer, golcü gibi bi' golcü işine mi girişir bilemem ama Mancini'nin işi pek kolay değil. Hele bi' de 5+3 gibi saçma sapan bi' yabancı kısıtlamasının olacağı yerde, ooohohohohohoho...

4 Mart 2014 Salı

Hırsız Var!

Bi' hırsız furyasıdır gidiyor ya, hadi bakalım. Ortalık hırsız kaynıyor. Ama hırsız damgasının vurulacağı kişiler, kurumlar vs.ler pek doğru seçilmiyor gibi.
Gibisi fazla, seçilmiyor işte. 

Arif Erdem'i herkes İnönü de ki İstanbulspor maçında 90+6 da kendini yere atarak kazandırdığı penaltı ile hatırlar. Malum maçı Galatasaray 3-2 kazanarak 4 yıllık serinin başlangıcını yapmış UEFA kupasına kadar olan efsane yol açılmıştır.

O yıllarda herkes Arif için "hep atıyor kendini", "bak yine attı kendini", "kim o yere düşen, kesin Arif'tir ha", "atma Arif din kardeşiyiz" vs. hep böyle esprili ara sıra sert ifadelerinde olduğu yaklaşımlar olmuştur. 

Futbolun doğasında vardır zaten yıldız oyuncular, ratingi yüksek takımlarda hakemlerin yaşadığı baskıdan hep faydalanmışlardır. En ufak darbede kendini yere bırakıp faul alan penaltı alan ilk insan değildir Arif Erdem. Aynı zamanda sonuncusu da Burak Yılmaz olmayacaktır. 

Yine ne tesadüftür ki İnönü de Burak Yılmaz Beşiktaş maçında bu şekilde bi' penaltı almış ve çok büyük tartışmalara yol açmıştır. Devamında ne bokumu yemek için maç izlediğini bilinmeyen bazı insanların gazlamaları nedeniyle "emek hırsızı" "hırsız" bilmem ne diyerek Burak Yılmaz'ın üstüne gidilmeye hatta işin rengini değişmeye başladığı görülmüştür.

Son olarak da Başçalan'ın memleketine deplasmana giden Gaassaray maçın sonlarına doğru Burak için tribünlerin hırsız tepkisi ile karşılaşmış ve gazı kaçmış insana benzemedik bi' hayvan oğlu hayvanın çakı atması ile Burak Yılmaz'ın ucuz kurtulduğu bi' olay meydana gelmiştir.

Şimdi soruyorum. Burak Yılmaz sizin dediğiniz gibi hırsız ise, Emre Belözoğlu nedir? Bak bu karşılaştırma sizin Burak için yaptığınız "ucuz" hırsız edebiyatınıza yanıt vermek için en anlaşılır yol. Ama biz buradan girmeyeceğiz. Sadece bunun da bi' yol olduğunu ama yanlışa yanlış ile gidip işleri bombok etmenin fayda etmeyeceğini göstermek için yazdım.

Buna cevap vermenin tek yolu ve bence de en doğru yolu şimdi gideceğimiz yol.
 
Madem siz bu kadar emeği, hakkı, adaleti, alın terini savunan delikanlılarsınız. 
Madem siz haksızlığa karşı tek yürek olmak ve böylelerini ifşa etmek, al aşağı etmek istiyorsunuz.
Helal olsun size kesinlikle doğru yoldasınız ki haklısınız da.

Ama bu kadar delikanlıysanız önce Başçalan hemşehrinize hırsız diye bağırın. Onu ifşa edin, al aşağı edin, yetimin garibin emeklinin köylünün çiftçinin hakkını isteyin, hırsız diye haykırın. It's ok?

Sonra Başçalan ve yanındakilerden sıra gelirse, Burak Yılmaz için "hırsız" diye sizden önce biz bağırırız, hiç sorun değil!

Hadi bakalım, yiyorsa!

Rizesin, Rizesporsun lan altı üstü, uğraştığın camia koskoca Galatasaray.
Alkollüsün sanırım, başka açıklaması olamaz.