29 Eylül 2014 Pazartesi

Passolig Pasomaç Pasosuz Taraftar

O kadar muhabbeti olmuşken goygoyu dünyaya getiren 3 kişilik ekipte yer alan biri olarak passoligin tam aranan kan olduğunu düşünüyorum. Atıp tutmak için acaba diye düşünmeye gerek yok. Birileri benden önce passolig diye bi' şey uydurmuş bende peşinden gidiyorum, çekilin geliyorum. Tutmayın küçük enişteyi elektronik bileti var!


13-14 yaşlarındayken cebimizde sadece Ulusa gidip gelecek paramız olmasına rağmen Ankaragücü maçlarında stada giderdik. Bilet almaya paramız yoktu ama 9 kişi bu şekilde gidip keyifle maç izlediğimiz günleri net hatırlıyorum. O zaman facebook, twitter, swarm falan olmadığı için "bebelerle maç qeyfi" diye yer bildirimi yapamamıştık ama yerimizi bilen biliyordu. Tabi o zamanlar passolig massolig yok, iyi ki de yok anasını satayım. Bahane arayanlara birebir ekmek kapısı oldu bugünlerde.

Gündüz maçındayız muhtemelen 13:30 ya da 14:00, Gençlik parkının 19 mayıs stadı girişinden çıkarken "gecekondu" kale arkası girişinde passoligi olmayan binlerce kişi sıraya dizilmiş. Hem paramız yok, hem de sıra uzamış bayındır baraja kadar gitmiş. Ama sıkıntı yok. Görmüş geçirmiş, bozuk paralarını çekirdekçiye hibe eden, yaşını başını almış, çok bilmiş, ihtiyar heyeti adayı amcanın sırada yanına gelirsin ve o seni kendi biletiyle içeriye aldırır. Ne amca bi' sebep sorar, ne turnikede halısaha yeleği giymiş güvenlik ne de sıradaki passoligsiz gerçek taraftarlar...

Biletsiz maça girmek tabi saçmalığın daniskası ama gerçek taraftarı dışarda bırakmaya kimsenin hakkı yok. Mesela Cumartesi TT Arenada 5-6 bin kişinin passoligde sorun olduğu için stada giremediğinden kimin haberi var? Hatta bazılarının yağmura inat bekleyip 55. dakikada zar zor girebildiğinden kimin haberi var? Dilden ırak gözden uzak haberin var mı, yar yar?

Kale arkası gişesinde "Amca yanında girebilir miyim" günlerinden, kağıt biletin atık sınıflandırmasına takıldığı elektronik biletin hayata geçtiği, ekranda somurtan suratımızı gördüğümüz stat kapılarına geldik.

Passoligi savunmak gibi niyetim yok, olmayacak da ama bugün stadyumların boşluğuna passolig diyip geçiyoruz ve yine kolay olanı seçiyoruz. Dikkati çekmek istediğim konu Türkiye kağıt üstünde futbol ülkesi olarak görülebilir. Ali'den Zeki'ye herkes futbol konuşup en doğrusunu bildiğini sanabilir söyleyebilir ancak bunlar alt alta üst üste yan yana geldiği zaman futbol ülkesi olduğumuz anlamına gelmez.

Futbol ülkesi dediğin yerde her ilin takımı kapalı gişe oynar, kemikleşmiş gerçekten şehrinin takımını tutan taraftarlar vardır. Bizim ülkemizde yancılık yapar gibi arada bi' şehrinin takımı destekleme taklidi yapılmaz.

Futbol ülkesinde Cuma ve Pazartesi günleri iş çıkışına, sırf yayıncı kuruluşun gönlü olsun diye maç konulmaz.

Futbol ülkesinde dağın başındaki ya da şehrin orta yerinde görünen ama tek yoldan ulaşımın sağlandığı yerlere 21:00, 21:45 maçları konulmaz. İnsanların evine nasıl gideceği de düşünülür.

Futbol ülkesi olmaktan önce insan olmak gelir.

Futbol ülkelerinde Ankaragücü gibi 100 yıllık çınarlar belediye başkanının oğluna peşkeş çekilip oyuncak edilmez.

Futbol ülkelerinde Kocaelispor, Sakaryaspor gibi taraftarlar amatör kümeye düşmez, düşürülmez.

Daha önce de yazmıştım, tribünleri doldurmak istiyorsak gündüz maçlarının sayısını arttırmalıyız. Cumartesi-Pazar dışında maç oynatmamalıyız. Bizim ülkemizde bunun dışında maç oynatmak deveye hendek atlatmaktan beter. 23:00 ya da 23:30 da biten maçtan sonra insanlar nasıl gidecek evine diye düşünülmeli artık. Birisi gerçekten taraftarı düşünmeli passolig goygoyunu kenara bırakıp asıl mevzuya çözüm bulunmalı.

Passolig için tek önerim kart parasının bi' defaya mahsus alınması. Yani her sene yeniden 20-25 lira ödemeye dayalı olmaması. Bunun en güzel örneği kredi kartı yıllık aidatı yüzünden bankacılara blöf yapan bizler hatta passoligi ortaya çıkaranları verebiliriz. Banka aranır ve blöfü dünyaya getiren 3 kişilik ekipte yer alan kullanıcı şöyle der; "eğer yıllık kart aidatını iptal etmezseniz kartımı kapatıyorum". Bi' bankacıda çıkıp diyememiştir ki "gördüm, al sana full AS", nerede eski bankacılar. İşte passoligde şu an blöfü yemeye müsait çünkü 4 milyon hedeflerken daha 350 bindeler ve işler iyice sarpa sarmış durumda. Eğer bi' defaya mahsus olursa fişlenme olayı biraz arka planda kalıp taraftar yeni maç saatleriyle stadlara dönüş yapabilir.

Benim çözüm önerim;

Cumartesi
14:00 || 1 maç
16:00 || 2 maç
18:00 || 1 maç

Pazar 
13:30 || 2 maç
15:30 || 2 maç
17:30 || 1 maç

Yani federasyonun 3-4-5 Ekim günlerine yayıp en abidik saatlerde oynatacağı 5. hafta maçlarının aşağıdaki gibi olduğu taktirde 3 hafta içinde passoligi alaşağı ederek seyirci sayısında gözle görünür artış olacağının garantisini veriyorum. 

Geçtiğimiz hafta 3450 kişinin izlediği Beşiktaş-Eskişehir maçı Cumartesi 20:00 yerine aynı gün 16:00 da oynansaydı 20-25 bin kişiye oynardı. Hem dönüş yolunda kimsenin kafasında soru işareti olmazdı, hem de hava şartları gündüz daha iyiydi olimpiyatın havasından kaçılmış olurdu. 

Yine aynı şekilde Cuma günü 20:00 de oynatmakta dayatılan Galatasaray-Sivasspor maçı Cumartesi 18:00 de oynatılsaydı 30 bin rahat gelirdi.Maç bittikten sonra cumartesi gecesi bolca vakit kalacağı için taraftarı çekmek için bi' neden daha. Hatta bi' tane daha geliyor. Cuma günü iş çıkışı 20:00 de maç olmaz olmuyorda, işçıkışı.net!

4 EKİM Cumartesi
14:00 || Mersin İdman Yurdu-Bursaspor
16:00 || Kasımpaşa-Gaziantepspor, Sivasspor-Gençlerbirliği
18:00 || Fenerbahçe-Torku Konyaspor

5 EKİM Pazar 
13:30 || Başakşehirspor-Akhisar Belediye, Karabükspor-Trabzonspor
15:30 || Balıkesirspor-Beşiktaş, Eskişehirspor-Çaykur Rizespor
17:30 || Erciyesspor-Galatasaray

Tabi bu saatlere ilk itirazı LİG TV yapacak. Zaten her şeye çomak sokan da onlar onunda passoliginde farkındayız. Ama sorun olmaz. 2 farklı gün ve 6 farklı saat var, 3 büyükleri aynı saate denk getirmedikleri sürece sorun olmaz. 

Salı günü şampiyonlar ligi olan cumartesi oynar, perşembe UEFA'sı olan pazar oynar. Tamam, ağırlıklı olarak büyükleri 17:30 ve 18:00 de oynatırsınız sizin de gönlünüz olsun. Ama aynı güne denk gelince korkmayın adamlar Real Madrid-Barcelona maçını yerel saatle 15:00'te oynatıyor kimsenin gıkı çıkmıyor, yıllardır premier ligde cumartesi 14:45'te izlemediğimiz derbi kalmadı tadına doyamıyoruz. Hadi siz şimdi dediğimi yapın gerisini taraftara bırakın, korkmayın adam yemiyoruz maç izliyoruz izlemek istiyoruz.

27 Eylül 2014 Cumartesi

Puan ve Puanlar Almaya Geldik

Niyeti bozan herkes kaosun zirve yaptığı ortamda Sivasın kaçırdığı golleri konuşmak için can atıyor.
Olcanın düşürüldüğü pozisyona penaltı mıydı acaba diyerek komple teorilerinin gardiyanlarına selam çakıyor. 
Golden sonra herkes el ele kulübeye koşarken Olcan niye gitmedi diye "yoksa" kalıplı sorular türetmek için bekliyor.


Bugün sadece 3 puan ve şu fotoğraf önemliydi. Şu kaos ortamında başka şeyleri konuşmak yersiz. Çünkü dün tek kale top oynayıp, Sivasın orta sahayı bile geçemediği bi' 90 dakika sonrasında 0-0 beraberlikle maçı tamamlamış olsaydık bugünkü kavga gürültüyü kimse tahmin edemezdi. Çukurun içinden çıkmak için sadece 3 puanları yan yana koyup merdiven olarak aydınlığa çıkmak gerekiyor. Arada olan biteni tatavayı duymamazlıktan gelmek lazım, en azından 1 Kasıma kadar. Daha önce de söyledim sonrası Fatih Terim Allah Kerim..

Prandellihocam'ın dün ilk kez denediği 3-5-1-1 sistemine de bi' şeyler söyleyelim ki oradan atak gelirse savunmamız hazır olsun. 3-5-1-1 Prandelli'nin element uydurma edasıyla yaptığı bi' şey değil, daha önce İtalya milli takım ile 2012 Avrupa şampiyonasında finale giden yolda çok işe yaramış Almanları hizaya getirmiş, grupta İspanyolları afallatmıştı. 

Hocamın taktisyenliğine sözüm yok, lafının üstüne laf söylemem. Dün Sneijder'i Conte'nin Juventusta yaptığı 3-5-1-1 gibi Pirlo niyetine kullanması kesinlikle taktisyenlikte bu işin ehli olduğunu gösteren bi' davranış. Nedenine gelirsek geçen hafta tek kale oynayan ama pozisyona girmekte zorlanıp 2 kontra ile 2-0 mağlup olan ağır bi' takım izledik. Benim düşüncem, hocam oyundaki ağırlığa biraz tempo katmak için ön tarafta Olcan ve Burak ikilisine deli presi yaptırıp topu alınca da savunma önündeki Sneijder ile atağın yönünü tek pasla değiştirmeyi düşündü. Pirlo zamanında Sneijder gibi 10 numaraydı, Ancelotti geldi 5 numara yaptı olmaya da bilirdi ama oldu. 

Dikkat ettiyseniz bizim Başbakan Mr. Pirlo'nun kontrol ve pası birleştirdiği dahiyane sağlı sollu pasları vardır. İşte bunu Galatasaray da yapabilecek isim Sneijder. Dün de 3-5 pozisyonda bi' anda atağın yönünü değiştirerek rakibin dengesini bozdu, oyunu açtı, boşluklara anlam kattı vs...Hatta şu dağlarda Sneijder'in eseri siz bilmezsiniz!

Bu arada Dzemailli'nin sol iç olarak başlayıp zaman zaman soldışa kaydığı pozisyondaki performansı da iyiydi. Zaten Anderlecht maçında boş adam olmadığını sinyallerini vermişti. Sezon sonunda bakarsak ekstra goller attığını görebiliriz. 5-6 taneden rahat atar diyorum. 

İlk defa oynadığınız bi' saha içi yerleşiminde rakibe fazla ve net pozisyonlar verilmesini doğal karşılamak ve iyi niyetli olmak lazım. Melo ilk defa stoper, Sneijder ilk defa DMC oynadı bunlar hep savunmayı etkileyen durumlar. Saha içi dizilişi sizin kağıda yazdığınız gibi olmayabilir, hatta olmaz çünkü burada Football Manager oynamıyoruz.

      İyi günler #PrandelliHocam, Godfather 4 gibisin Corleoneler taşşağını yesin!

26 Eylül 2014 Cuma

Prandelli Hocam

                 Bugün Ezel'i yeniden çeksem dayımın yerine tereddütsüz seni oynatırdım hocam, sakal style!

Zaten Galatasaray her sezona 3 maçta 9 puanla başlıyor ya, hatta öyle ezici bi futbol oynuyor ki 3 maçta 9 yerine 10 puan mı versek diye federasyon ne yapacağını şaşırıyor, şampiyonlar liginde ilk maçın nerede ve kimle olduğu fark etmeksizin 3 puanı sökerek alıyor ya, Galatasaray değil Barcelona mübarek!

Sanki bu yazdığım senaryo her sene noktasına virgülüne oluyordu bu sene Cesare Prandelli'nin 3 maçta 4 puan alması kulübe yakışmadı. Ne lan bu hırs, kime lan bu hırs? Hiç tanımadığınız bi' İtalyana karşı ne bu kin?

Önce bi' kendinizi bilin, sonra başkalarına atıp tutarsınız. Siz geçen sene olimpiyatta Beşiktaş'ı yenip gelen teknik direktörü bile cevapsız çağrılara dönmüyor diye sözleşme feshine gittiniz, o yüzden önce kendiniz bilin sonra başkalarını bilirsiniz.

Bu kendini bilmezlerin katkılarıyla futbol takımı öyle bi kaos içine girdi ki gerçekten 3 maçta 10 puanı hak edecek futbol geleneği vardı da bizim haberimiz yokmuş gibi bi durum oluşturdular. Medya muhalefet ve 3-5 kendini medyadan sayan kendini bilmezin gazıyla ortalık toz duman, sonuç Ekim'de olağanüstü kongre. Buyur buradan yak!

Ah hocam ah, Prandellihocam!

Öyle bi yere geldin ki herkes taktisyen, herkes deha, herkes Mourinho, bilemedin Sir Alex öyle ekeşmiş öyle bilmiş ki vay ki vay hocam tam bi' dallasın içine düştün.

Şimdi başkan da çıkıp aday olmayacağını açıkladı ya, artık işin zordan da zor be hocam! 25 Ekime kadar tam 1 ay var, 1 ayda 6 zorlu maç var. Sivas, Arsenal(A), Erciyes(A), Fenerbahçe, Dortmund ve kongre günü Başakşehir(A) ile zirve yapacak hardcore bi' fikstür var. Var da var hocam...

Hocamın bu kaos ortamında, hem kendini hem takımda taraftarın gözünden düşen oyuncuları kurtarması için 6 maçtan minimum kayıpla çıkması gerekiyor. Kayıp demişken içerideki Sivas ve Fenerbahçe, dışarıdaki Erciyes ve Başakşehir maçlarını hiç saymıyorum onlara direk 4erden 12 puan yazdım bile. Orada bi' sıkıntı olursa zaten hocam hiç kusura bakmasın bu şafaktan sonra bahane sökmez. Kayıp olacaksa Arsenal deplasmanı olabilir belki içeride Dortmund ile berabere kalınabilir sorun değil. Şu an öncelik annemizin ligi ve oynanan oyun ve atılacak goller ve alınacak puanlar ve ve ve ve....

1 senedir öyle bi' kaos yaratıldı ki sanırsın Aziz Yıldırım geldi Galatasaray başkanı oldu. Önce Fatih Terim'i gönderdi, şimdi de kongre kararı aldı. Sonra aslında ilk tercihimiz Lucescu falan diye açıklama yapıyor. Böyle garip garip şeyler. Yani Aziz Yıldırım gelse 2 sene üst üste şampiyon olmuş ve 3. şampiyonluğa, 4. yıldıza giden takımın dengelerini bozamazdı. Ama sağ olsun iç mihraklar dış mihraklar liseliler, üniversiteliler el ele verip yürüyen takımı zirveden indirdiler.

Tabi her şeyi yönetim yaptı, Ünal Aysal tek suçlu demek doğru değil ama domino etkisini başlatan isim o ve yönetiminden başka birisi değil kimse kusura bakmasın. Üstüne bugün çıkmış aday olmayacağım diyor. Olmazsan olma, eski resimlere bak bi cigara yak. Seversin ya da sevmezsin tarzındır ya da değildir o hiç sorun değil ama sen Galatasaray efsanesi olmuş 6 şampiyonluk kazanmış teknik direktörü telefona bakmadı bahanesiyle gönderirsen, daha doğrusu senin bunun yapmaya gücün yetmez yeterse de 1 yılda indirirler seni oradan. Sonra takım içinde huzurda kalmaz, futbolcularda istek de olmaz, motivasyon cortlar puan kayıpları, kavgalar, gruplaşmalar vs. İstediğiniz buysa buyurun buradan yakın, kısa parliament var isterseniz?

Basit bi' soru var, 2 sene üst üste şampiyon olunmasaydı Ünal Aysal o koltukta oturabilir miydi?

Neyse hocam sen işine bak, bunların dallas oyunlarına karışma, bulaşma boşver. Zaten seni kimse tanımıyor, araştırma zahmetinde de bulunmuyor ama hakkında en çok atıp tutan yine onlar aynı tipler.. Artık takımı toparla ve kongre günü ligde kayıpsız, şampiyonlar liginde 3 maç sonunda minimum 3-4 puanın olacak şekilde başın önde çık. Sonrası Fatih Terim Allah Kerim.

Oyun içi etkisizliğe gelecek olursak, hocamın kararsız olduğu konu İtalya ve Parma zamanlarında oynattığı bizim baklava dediğimiz merkezden delip gitme arzusunda inat etmesi. Yani Bruma'yı bile savunma arasında araya kaynayan olarak kullanmak istiyor. Bruma da o konu maalesef available değil. Hocam kararını vermeli merkezden delip geçmek mi istiyor kanatlardan oyunu açıp adam eksilterek mi sonuca gitmek istiyor? Artık denemeyi yapmayı bırakmalı yoksa sacked position kapıda bekliyor. 

Bruma, Pandev, Olcan, Yasin hatta Aydın gibi kanat hücumcuları varken merkezden baklava yapmaya çalışmak pek mantıklı gelmiyor. En azından yapacaksan Brumayı, Olcanı yanında oturturken yap yoksa olmuyor hocam sende görüyorsun. Ha, 4-4-2'yi ben baklavalı severim tadına doyum olmaz diyorsan Melo ile başlayıp Dzemaili-Selçuk ikilisinin önünde Sneijder ile biten bi' baklava yapabilirsin. Önüne de çift forvet olarak Umut-Burak ikilisini salıp zehiri akıtabilirsin. Ama yine de sen bilirsin, sana güveniyorum hocam. 

Yabancı kontenjanını da göz önüne alarak önünde ki 6 maçlık serüvende 1 ya da 2 oyuncunun değiştiği diri ve formda, şu an ki psikolojik kaos ortamının ağırlığını yüklenebilecek oyuncuları bir araya getirip takımı kargaşanın içinde çekip çıkarmalı ki hoca gibi hoca olduğu belli olsun, kapalı da Prandellihocam yazısı yerini alsın. İdeal 11-13 oyuncuyu seçmek şu an ki kritik süreç.

Benim bugünkü Sivas ve hafta içi Arsenal 11'im
Olcan ve Pandev gibi iki adamı kenarda bıraktım ki müdahale şansın olsun, Allah gönlüne göre versin hocam.

SİVAS; Muslera - Veysel, Chedjou, Semih, Tarık - Melo, Dzemaili, Yekta - Sneijder - Burak, Umut
ARSENALMuslera - Tarık, Chedjou, Semih, Telles Melo, Dzemaili, Selçuk - Sneijder - Burak, Umut

Bu benim öngörüm, sen takımın içindesin doğrusunu sen bilirsin ve yaparsın ver fanı gitsin artık hocam!

5 Eylül 2014 Cuma

Direktörle 4 Sene

          Tam bi' direktörün yapabileceği el ve ağız refleksi kompozisyonu

Direktörlük; senin bugün öğrendiklerini çoktan unutmuş olan, bu şafaktan sonra ben mi yapayım modunda, top class bütçeli şirketlerde yönetmekten çok "vay be" dedirten, söylemleri ile başka dünyalara gidiş dönüş bilet kazandıran zeka seviyesinde, günümüzde her 3 kişiden 2sinin müdür olduğu yerde bunlara kış kış diyecek kişi veya kişiler için kullanılır veya kullanılmalıdır. Yani ben en azından öyle biliyorum. Belki de yanlış biliyorum o da belli değil ama Türkiye Futbol Direktörü olmak için ne yapmak gerekiyor onu hiç bilmiyorum çünkü Sinyor Terim bu ünvanı nereden aldı soru işareti, gökten zembille inmediği kesin. Dolayısıyla Arka Sokaklarda neler oluyor Rıza Baba? Fabrika Direktörü, Art Direktör, Proje Direktörü, Medikal Direktör, Teknik İşler Direktörü liste uzar gider.

Direktör denilince hiç unutmam; "Ya çocuklar, Mahmut bey Direktör olunca işler değişti bi' şey diyemiyoruz"

Mr. Direktör "Dünya Kupasına takım hazırlıyoruz" diyerek cümle içinde Avrupa Şampiyonasını taca attı. Bunu son dünya kupasında abidik kubidik oyuncularla yarı final yapan Hollandalılar bile yapamaz. Bi' önceki DK eleme gruplarında 4. olup Bulgaristan sınırında Türkiye'ye geri dönüş için play-off oynama hakkı kazanan takım için üst düzey hedefler koymak pek inandırıcı değil.

Hatırlamak istemeyiz ama 4. olduğumuz eleme maçlarına da grup 1.liği diye balıklama atlayıp küme düşmekten zor kurtulmuştuk. Direktör adı olunca biraz daha İngiliz vari konuşmalar yapmak lazım. Yani ne demek istediğini anlaşılmayan lafı dolandıran bakarız hallederiz yapacağız edeceğiz ayağı çekmek lazım.

Açıkçası "Dünya Kupasına takım hazırlıyoruz" deme hakkı Avrupa Şampiyonasına katılamadığı için Copa Americayı iplemeyen Brezilya, Arjantin gibi Güney Amerika ülkeleri ile son dünya kupasında finali kaybeden takım için geçerlidir. Gerisi faso fiso, asta vista, tanjant kotanjant anağdın mı?

4 Yıllık Kadro 

Kağıt üzerinde bile olsa planlama yapmak çok zor bi' iştir. Deneyenler bilir. Direktörüm benim biricik sevgilim önümüzdeki 4 yılı planlıyoruz dedi. Eğer bunu bi' Alman kafasıyla yapıp Türk coşkusuyla harmanlarsa vay ki ne vay. 2018 DK sonrası Türkiye top class 10 dünya devi arasına girebilir. Geleceğe yönelik bi' planlama olacak hem de bugün izlerken başarıyı da beraberinde getirecek. Hocamın dediği galiba böyle bi' şey ki bu epey zor iş, kolay gelsin.

4 yıllık bi' süreç olunca kadro seçimi de ona göre mi olmalı yoksa kim formda ise onlarla mı devam edilmeli yoksa ortaya middle middle karışık bi' şeyler mi yapılmalı? Şu an 2018 DK kadrosunda olmayacak muhtemel isimler Emre Belözoğlu ve Hakan Balta. Bunlara ek olarak yaşları 32-33 olacak Gökhan Gönül, Selçuk İnan, Mehmet Topal, Burak Yılmaz ve Olcan Adın var. Kadronun geri kalanı o günün şartları ve alttan gelecek isimlerin yukarıyı zorlama durumlarına göre kadroda ki yerlerini koruyabilirler. Sonuçta şu an ağırlıklı bugünün kadrosundan oluşan ama Ozan Tufan ve Hakan Çalhanoğlu gibi geleceğin demirbaşları olacak isimler de kadroda yer alıyor.

Bugün ki kadronun değişmez isimleri kalede Onur, savunmada Gökhan ve Caner, orta sahada Arda ve Hakan Çalhanoğlu ile hücumda Burak Yılmaz olacak. Bu eleme maçlarında sakatlık, ceza olmadığı sürece bu 6 kişi kadronun omurgasını oluşturacaklar. Geri kalan 5 kişilik yer için ÖSYM başvuruları toplamaya başladı. ÖSYM direktörü pardon TFDirektörü belli başlı isimler içinden o an ki form durumuna göre seçimini yapacak. Yani havuz belli musluklar belli kimin açıp kimi kapatacağı kimin ne kadar saatte doldurup boşaltabileceği de ortada, o zaman ne duruyorsun helva yapsana DİREKTÖR!

Savunma göbeğinde Semih, Ömer ikilisi şu an için iyi duruyorlar ama Ersan ve bence Bekir ve Uğur Demirok da alternatif olarak fena değiller. Savunma beklerinde Tarık Çamdal'ın Galatasaray formasıyla çıkacağı seviye Gökhan Gönül'ün yıllardır sıçıp sıvadığı milli takım performansına pozitif etki yapacaktır. Caner için bi' şey söylemeye gerek yok böyle oynasın yeter, alternatifi İsmail artık bi' sağbek içi rahat olsun Caner'in forma garanti! İshak üstüne koyar mı, bu sene belli olur.

Merkez orta alanda hala Emre Belözoğlu kadroda. Kendisi hakkında yazılacak kelimeler bizim için tükendi. Ha, topçuluğuna laf yok orası ayrı. Selçuk İnan, Topal, Oğuzhan şu an kadroda olmayan Alper, Direktörün Ozan Tufan açılımı orta alanda listenin başında bulunuyor. Sakatlığı nedeniyle kadroda olmayan yancı Nuri Şahin'de bu rotasyonda yer alır ama kim tatmin olur bilinmez. Kenar forvetlerde kaptan Arda ve Hakan Çalhanoğlu'nu yan yana izleme keyfi diye bi' şey ortaya çıkabilir dikkat edilmeli. Ahmet İlhan Özek milli takım topçusu değil onun gibilerini çok gördük kusura bakmasın, Gökhan Emreciksin stayla! Sercan Sararer ve Tunay Torun rüzgarı vardı, hava açtı galiba ses seda yok ikisinden!

Olcan ve Olcay, ikisi de hedefi bayındır baraj olan milli takım için vasatın az biraz üstünde dolaşan 18 oyuncusu olabilirler ki zaten öyleler. Gökhan Töre'yi yazıyorum ki Ahmet İlhan'ın olduğu yerde haksızlık olmasın. Ayrıca Burhan Eşer'e yapılan haksızlığın sebebi nedir onu da sormak lazım!!!

Gol makineciliği mühendisliğinde şu an için kimseye beğendiremediğimiz Burak Yılmaz var. Alternatif başvuru yapanlar Pektemek gol demek, Mevlüt yedek kulübesi demek ve Umut parçalı Bulutlu demek var. Cenk Tosun da kenarda bekliyor maybe, perhaps kafasında.

Bu isimler 2016 elemelerinde kadronun iskeletorunu oluşturacak havuzda boy verirler. Artık kim boğulur, kimin kolu çıkar, kim takar orasını zaman gösterir.

4 yıllık planlama olunca alttan gelecek veya gelmek üzere olan isimleri de not etmek lazım ki bi' şey olursa biz demiştik olum deriz, hahahahaha...

Şu an ki Ümit milli kadrosundan yukarı çıkacak isimler-sürpriz olmazsa-Ahmet Çalık, Enes Ünal, Alpaslan Öztürk, Salih Uçan ve tabi ki benim leblebici dediğim Muhammet Demir. Bu çocuk bu sene inşallah 15-20 arası atacak bu yabancı uygulamasının da etkisiyle 4-5 milyona İstanbula gelecek ve işte o zaman niye leblebici dediğimi anlayacaksınız.

Almanya'da oynayan, alt yaşlarda Almanya'yı seçmişlerden ikna edilebilecek ya da alt yaşlarda Türkiye formasını seçen ve 2 yıl içinde şampiyona seviyesine çıkabilecek isimleri tahmin edemiyoruz, sistem izin vermiyor. Ama bi' Emre Can hiç fena olmaz son tahlilde.

2016 Avrupa Şampiyonasına giderken nasıl bi' 25 kişi çıkar bilinmez. 2 sezon sonraki bi' turnuvayı kestirmek zor ama sallamak bizim işimiz. İşte benim orada görmek istediğim 25 kişilik kadro

Onur, Tolga, Mert
Gökhan, Tarık, Caner, İsmail, Semih, Ömer, Uğur, Ersan (İshak) (Kaan Ayhan)
Topal, Selçuk, Alper, Oğuzhan, Ozan, Salih (Nuri) (Emre Can) (Levin Öztunalı)
Arda, Hakan, Töre (Olcay, Olcan) (Sinan Kurt)
Burak, Muhammet, Pektemek

Son olarak hocam bu ülkede sen Direktör olmayacaksın da kim olacak allasen sonuna kadar hak etmişsindir, bizden yana sıkıntı yok. Ama sen yine de Avrupa Şampiyonasına da bi' takım hazırla sen gelmesen bile biz gideriz sonra Dünya Kupasında buluşuruz, ok? Grandepuntohocam kim tutar seni!