27 Aralık 2013 Cuma

Sen Fareler İçin Bitki Al, Rahmi Amcanın Kafasını Uzaylılar Çalsın

Adamın biri evine, evdeki fareleri yemesi için bir bitki satın almış. Bir zaman sonra bitki tüm evi sarmış. Kapıdan bacaya, bacadan avluya, ta sokağın bir diğer ucuna kadar… Böyle olunca evde fare namına bir şey kalmamış. Böyle bir bitkiye ihtiyaç duymasının sebebi yine fareleri yakalaması için aldığı küçük kediymiş. Misafirperver bir mizaca sahip olan kedi, fareleri yakalamak şöyle dursun onlar için dolaptan peynir bile aşırdığı oluyormuş.  Evin içinde kediden önce yine fareleri yakalaması için yanlışlıkla satın aldığı bir de köpek varmış. Bunlardan çok daha öncesinde kendisine hediye gelen bir bukalemun da varmış ama o da kim bilir şu anda neredeymiş. O karışıklıkta belki üstüne oturmuş bile olabilirlermiş. Belki de bukalemun çoktan gitmiştir evden. Bunu bilmiyoruz.

Kedi köpeğe dalaşır, köpek kediyi kovalar günlerini bu şekilde geçirirlermiş. Ama sadece eğlenmesine… Esasen kedi, köpeğin kardeşi gibiymiş. Köpek onu mahalle kedilerinden korurmuş. Kedi de bundan cesaret alıp ona buna dalaşırmış. “Miyav! Miyav! Maaaaruuuuuuurrrrrr…” Bu şekilde. Sonrasını zaten siz de biliyorsunuz: “Feukreaakrrr-kreeoo!” ya da “Khreoooourururuuu” Aynen böyle.

Lakin ne kedinin, ne köpeğin, ne de fare meraklısı bir bitkinin öyküsü bu.

Bu evin hemen arka sokağında Şukufe isimli bir teyze otururmuş. Teyze’nin kocası bundan on sene evvel başına düşen bir meteor sonucu terk-i diyar eylemiş. Teyzenin sürekli bu olaydan dolayı duyduğu pişmanlığı anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü o gün adamı evden şu sözlerle kovmuş:

“Git pişmaniye al da gel! Canım pişmaniye istedi! Hadi, defol!”

Ömrünün en büyük hatasıymış bu. Ama nerden bilsin değil mi? İşte.

Kader böyle bir şey olmalı. Sen gel, onlarca ışık yılı ötedeki, milyonlarca yıl önce patlamış bir gezegen artığı, adamın kafasını bul!

Rahmi Bey hemen oracıkta rahmetlik olmuş ve bu olayın ardından Şukufe Hanım kafayı yemiş. Kocasının arada sırada kendisini ziyarete geldiğini filan iddia ediyormuş. Soranlara:

“Cesedinin kafası yoktu. Peki, kafası nerde? Söyler misin komşu. Neredeydi beyni benim beyimin? Bence uzaylılar kaçırdı Rahmiciğimin kafasını. Eve tevet. Kafan kopsun demeseydim keşke. Duaların kabul olacağı vakitmiş. Keşke demeseydim. Ah keşke demeseydim! Gelirken pişmaniye al da gel demiş idim. Pişmaniyeyi de yiyemeden gitti yiğidim…”

Bu yüzden ne zaman bir pişmaniye görse pişmanlıktan hüngür hüngür ağlar imiş Şukufe Hanım. Baklava ya da kadayıf gördüğü zaman biraz hüzünlenir; lokma tatlısı gördüğü zaman içlenirmiş. Sütlaç ya da kazandibinin konuyla çok da alakası yoksa da bahsi geçince hafif hafif içi sızılar, fıstık ezmesi ya da fındık ezmesi gibi tatlıları da hiç düşünmeden afiyetle midesine indirirmiş.

Zaten fıstık ezmesi yemekten dolayı da hayli kilo almış. Artık kapıdan çıkamadığı için uzun süredir oturma odasında oturmaktaymış. Mahalledeki çocuklar ona Dev Anası diyorlarmış. Ama bunun asıl sebebi kiloları değil; oğlunun gerçek bir dev olması imiş. Hatta “Ufacık kadın bunu nasıl doğurdu ayol” diye (ki o zaman çok ufakmış) kadınlar aralarında konuşurlarmış.

Dev Bey, çocukken iki metre boyunda imiş… Şimdiki boyunu siz düşünün. Belki beş metre… On metre. Sonuçta nasıl bir dev ise bu… On beş metre. Belki yirmi. Birinin bana söylediğine göre dev ile konuşmak için megafon şartmış.

Birisi de az önce dedi ki. “Onu küçükken zürafalar bulup, yetiştirmiş”

“Atma” dedim. “Evet, atıyor olabilirim” dedi. “Olabilirsin” dedim. Öyküye karışmayın.

Aslında çok lüzumlu görmediğim için değinmemiştim ama Şukufe Teyzenin evinde bazı hayaletler de varmış. Fakat kimseye gözükmedikleri için kimsenin bu hayaletlerden haberi yokmuş. Rahmi Bey mi? Hayır, onun kafasını uzaylılar kaçırmış.

Şimdi derin bir nefes alın ve öykünün adına aldanıp da bu öykünün Şukufe Teyze hakkında olduğunu filan sanmayın (ve Dâhili Martılar da nedir?) Lütfen… Hikâyemiz aslen Şukufe Teyzelerin iki apartman ötesinde oturan Bilge Adam ve çivisi hakkındadır, hazır olun:

Kafası dalgın mı dalgın ama gözleri derin mi derin bakan, Haşmet adında bir adam varmış. İşte bu kişi az önce Bilge Adam dediğim.

Bir gün Bilge Adam yerde kocaman bir çivi bulmuş. Ama çok büyük… Buraya desen değil, oraya desen değil. Peki nereye?

Ardından bir karara varmış ve çiviyi boynuna asmış.
“Bu nedir?” diyenlere de:
“Bu dünyanın çivisidir” dermiş.
“Hahahaha! Taksana o zaman yerine de dünyanın çivisini her şey yoluna girsin!” derlermiş onlar da.
Ve Bilge: “Takacağım yeri bilsem boynuma asar mıydım?” diye cevaplarmış bu soruyu.
Hep aynı soruyu soruyorlarmış ama hep.
Bir keresinde dayanamamış ve soruyu sorana:
“Bu çiviyi takacağım yeri ben biliyorum, dön… Dön!”
Yahu. Bilgeyi de delirttiniz…
“Sakin ol” demişler. Dalga mı geçiyorsunuz adamla?

Bu olaydan sonra hastaneye kapatılan Bilge Adam, doktorların çok ilgisini çekmiş ve kısa bir süre sonra aralarında bayağı popüler olmuş. Ünü daha sonra diğer bilim adamlarına da yayılmış ve herkes Bilge Adamı konuşur olmuş. Bilge Adamı hastaneden çıkarıp evine yollamışlar fakat çivisini geri vermemişler. Öyle ya, çivi dünyaya aitmiş.

Bu konu üzerine hassasiyetle eğilen bilim adamları araştırmışlar tarattırmışlar ve çivinin nereye çakılması gerektiğini tespit etmişler. Fakat çiviyi kimin çakacağı konusunda bir türlü anlaşmaya varamıyorlarmış. Böyle durumlarda mutlaka içlerinden biri ortaya çıkar ve yüksek sesle: “Kura çekelim!” der; herkes de bu fikri kabul eder. Öyle de olmuş.

Fakat olayı biraz abartmışlar, çekiliş tüm dünya genelinde yapılmış.
Kura sarı sakallı bir adama çıkmış, ama adamın bıyığı hiç yokmuş. Sadece sakal.

Ve gün gelince çivinin çakılacağı noktaya toplanmışlar. Her yer bilim adamı doluymuş. Ortalarında da sarı sakallı bıyıksız bir adam…

“Burası mı?” diye sormuş sarı sakallı. Hayır bıyık yok.
“Evet. Burası o noktadır. Büyük bir hassasiyetle hesapladım” demiş bir bilim adamı gururla öne çıkarak.
“Çakıyorum” demiş.
“Çak! Çak!” diye desteklemişler diğer bilimciler.
Durmuş. “Bir şey olmaz değil mi?” demiş.
“Hayır hayır olmaz”
“Bir şey olmayacaksa niye çakıyorum?”
Haydaa… Bunun üzerine başka bir bilimci öne çıkıp açıklamaya başlamış:
“Sana olacakları söyleyeyim: O çiviyi çaktığın zaman,
İnsanlar birbirlerini sevecek ve sayacaklar.
Dürüstlük, erdem ve bilgelik salgın gibi yayılacak.
İnsanlar birbirlerine hürmetli,
Hürmetliler neşeli.
Neşeliler pek keyifli olacaklar”mış.
“Hm… Çakıyorum o halde” demiş.
“Çak!” demişler.
Çekici eline almış ve:
ÇAK! Çakmış…
Ardından yer çatırdamaya, gök gürlemeye başlamış.
Bu olaydan sonra dünya ortadan ikiye ayrılmış.

Ortadan yarılma çizgisi tam da bizimkilerin sokağından geçiyormuş. Şukufe teyzenin evi ayrılmaya başlamış. Kapı dünyanın diğer tarafında kalmış. Teyze sonunda özgür kalmış fakat… O da nesi? Uzaylılar evin tam da altında saklanmasınlar mı? Şu işe bakın! Yer yarılınca hepsi ortaya çıkmış. Rahmi Beyin kafası da elbette ellerindeymiş. Şukufe Teyze:

“Ben demiştim!”

Uzaylılar Rahmi beyin kafasını geri vermek istememişler. Çünkü bu onlar için çok önemli bir şey. Ama Şukufe Teyzenin iri cüssesi ve oğlunun da bir dev oluşu onları biraz korkutuyormuş da. Bu konuyu kurul gündemine taşıyacaklarını söylemişler.

Bilge adam kafayı yediği ve ardından da çivisi elinden alındığı için evinden hiç çıkmayıp sürekli duvarda asılı duran tabloyu tutan çiviye bakıyormuş:

“Belki de o çivi bu çividir?”

Derken duvar kendinden uzaklaşmaya başlamış. Yerin yarıldığını sonradan fark etmiş. Aşağıya eğilip bakmış; dünyanın ta öbür ucu görünüyor. Ardından da uzay…

“Henüz çok geç olmamış olabilir. O çiviyi mutlaka almalıyım” diyerek karşıya atlamış fakat tutunamayarak aşağıya uçmuş. Dünyanın merkezine vardıktan sonra da sonsuza kadar yukarı düşmüş.

Öykünün başındaki sokağın iki yanına uzamış olan bitki  de dünya ortadan ikiye ayrılınca dalları aşırı gerilerek bir bir kopmuş: Flop-Pof!

Meğerse bitki, fareleri içindeki ortamda korumuş ve canlı kalmalarını sağlamış. Fakat bitkinin içinde fareler tuhaf bir adaptasyon geçirmişler. Bu yüzden bitki koptuktan sonra her yerde, tüylü küçük bir balon gibi pembe fareler uçuşuyormuş.

Evin köpeği başını oynatarak suratının etrafında uçuşan pembe fareyi savuşturmuş. Dünyanın diğer tarafında kalan yoldaşı; kediye bakıyormuş. Köpek, kediyi artık koruyamayacağı için kedinin etrafını diğer kediler sarmaya başlamışlar.

Köpek, az sonra gerçekleşecek manzaraya dayanamayacağı için arkasını dönmüş. Diğer kediler birden bizim kedinin üstüne atlamışlar: “Vrouuvvv, uuuuvriyuvv fkarraee!”

Köpek uzaklaşırken sesler hala kulağına geliyormuş. Gitmiş de gitmiş, gitmiş de gitmiş, ama sesler kulağından asla silinmemiş.

Hikâyemizde sadece kötü şeyler olmuyor. Şukufe Teyze tasavvuf diyetiyle zayıflamış ve kocasının kafasını uzaylıların elinden geri alıp, ona ‘kafalı’ bir cenaze töreni düzenleme imkânı bulmuş. (Akrabaların çoğu dünyanın diğer tarafında kaldığı için kalabalık bir cenaze töreni olacağını beklemeyin derim)

Cenazede Şukufe Teyze ve martılar dâhil herkes ağlamış… Şimdi az önce fark ettim de. Başlıktaki yazı: Martılar Dâhil olacak bence. Şukufe Teyze ve Martılar Dâhil. Aynen böyle. Dâhili Martılar değil. Yanlış yazılmış.

Ve dünya bir o yana bir bu yana hızla uzaklaşmış. Herkes kendi kaderine doğru yol almış, tıpkı her zaman olduğu gibi…

25 Aralık 2013 Çarşamba

Batalla:Bataja

İlk geldiği gün transferin okuyan spiker Batalla olarak anons geçmiştir yani "L" harflerini Lüleburgazın "Leğsi" gibi okuyarak telaffuz etmiştir. Sonra ispanya'ya şampiyonlar ligi deplasmanı yapmış bir kaç kendini bilmezin katkılarıyla telaffuz "Bataya" olarak revizyona uğramıştır. En sonunda fark etmeden yapılan halk oylaması ile Arjantinli yıldızın ona göre soyadı bize göre adı kokocu Daum ile anlaşamayıp rest çeken "Bataja" olarak kayıtlara geçmiştir. Adam koskoca Daum'a resti çekti gitti. Helal olsun mu demeli yoksa taraftarı ve takımı yarı yolda bıraktığı için ayıp etti mi demeli bilemiyorum. Biraz haklı biraz haksız. Daum kim ki?

                                                                "biz hayal edelim, sen gerçekleştir Batalla"

Son 2 sezon Süper lig istatistiği 28 gol 28 asist olan, Anadolu'dan 2. şampiyon çıkmasında ilk geldiği sezon oynadığı oyun ve 12 gole direkt etki ederek gösterdiği performans ile Bursa tarihine geçmiş birinin bi' anda silinip atılması tam da bizim spor kültürümüze yakışır bi' davranış oldu. Tebrikler, darısı nicelerine.

Zamanında Hakan Şükür'e Bülent Korkmaz'a Galatasaray da ayrılış sürecinde yapılanlar, hatta daha önceki yıllarda Aykut ve Oğuz'un paket gibi kapı önüne konulması, heykeli dikilen adam Alex de Souza'nın mevsimin ortasında evine gönderilmesi vs. vs.

Bizim tek bildiğimiz Zanetti, Totti, Gerard, Maldini gibi adamları övmek onları yüceltmek..Böyle devam.

Bursaspor 4 tam, 10 da 2 sezonda 147 lig maçı oynamış ve Bataja bunların 142'sinde sahaya çıkarak %96 gibi istikrar yüzdesi oluşturmuş.

147 lig maçında rakip filelere 222 gol atma beceresi gösteren Bursaspor takımında 222 golün 90 tanesine direkt etki eden adam yine Bataja, 42 gol 48 asist. Gol yükünün %40 'ına denk geliyor.

29 yaşındaki Bataja nereye gitmeli? 

Tabi ki ilk akla gelen yerler Rusya, Katar gibi ülkeler. Ama Türkiye liginde bu kadar istikrarlı oynayan ve oyuna etki edebilen bi' adamı kim kaçırmak ister?

Mesela düne kadar kontrat imzalamak için yanıp tutuşulan ama bugün itibariyle ipleri koparmış kafaca bırak bu işleri devlet su işleri kıvamına gelmiş Fernandes yerine Beşiktaş Bataja ile devre arası kadroyu takviye yapsa 2. yarı arada ki fark belli olmaz mı?

Jaja ile arkası bayındır baraj diye film çeken ama gişede hüsrana uğramasına rağmen kasasında milyonları olan Kayserispor. Bataja'ya para verebilecek takımların başında geliyor. Prosinecki devre arası dayanamayıp gitmezse 2. yarı kendisi için kim kurtarıcı olacak dersen, al sana Bataja derim. Adam da laga luga yok, gol var asist var. Doğal olarak bu sana yol su elektrik yerine puan ve puanlar olarak geliyor.

Kasımpaşa'nın Özer Hurmacı artı para teklif ettiği söyleniyor ama Oscar Scarione gibi bi' adamları varken Bataja'nın gelmesi Kasımpaşa bütçesi için lüks olur. Ha, illa ayakkabı kutumda birikmiş milyonlarım var transfer yaparım diyorsanız başka yerlerinizi yamamotolayın.

1 maç var, 3 maç arazi modunda futbol yaşantısı sürdüren sana göre Adrian bana Mierzejevski adlı hayal kırıklığının yerinde Bataja ve önünde Ocak'ta patlayacak golcüyü düşünün. Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz. Trabzon bambaşka bi' takım olur. İleri gitmekte zorlanan deplasmanlarda ezilip büzülen, Onur'un ağzının içine bileğinin gücüne güvenen takım o zaman nasıl değişir bi' hayal edin.

Tamam uzatmıyorum..

Son olarak Bataja'yı gidip izleme zahmetine girerek ülke futbolunun bu yeteneği izlemesine sebebiyet veren, "sabırsa sabır bizde kaya gibi" diyen "adam gibi adam" Ertuğrul Sağlam'ın Eskişehir'i Bataja ile pik yapmaz diyen aklını peynir ekmekle yemiştir. Jorquera şu an için o bölgede oynuyor ama kiralık, 25 yaşında ve bonservisi Genoa da olan bi' adam için sezon sonu satın alması zor olabilir.

Açıkçası Bataja'yı istemeyecek takım yoktur. Yarın Sneijder gitsin, Galatasaray bile devreye girer. Zaten bunu duyan Fenerbahçe girmezse ayıp eder. Beşiktaş zaten girmek zorunda en çok onun ihtiyacı var.

Herkes ister ama Bursa ne kadar bonservis ister, Bataja'nın yıllık maaşı falan kolay değil.

Büyükler dışında Kayserispor ve Eskişehirspor böyle bi' hamle yapabilir. Bu ikisi dışında ayakkabı kutusu olan takım var mı bilemiyorum. Varsa bi' sürpriz olabilir. Ayakkabı kutusundan bağımsız olarak, Antepte yönetim değişecek diye söylenti var yeni gelecek yönetim transfer bombası olarak Bataja'yı alsın mesela fena mı olur? Sergen'den sonra şehir zaten havaya girdi, iyice coşar gider.

14 Aralık 2013 Cumartesi

Katalunya Olmazsa...

İspanya milli takımının omurgası, beyni, iç organları, kolu bacağı, eli ayağı, kalbi..
Kim mi? Pique, Alba, Xavi, İniesta, Busquets, Fabregas, Pedro

Geriye kalan kulak, burun, boğaz, ortopedi, patoloji, nöroloji, üroloji ıvır zıvır..
Kim mi? Casillas, Ramos, Alonso, Cazorla, Silva, Villa, Torres

Katalunya'nın İspanya'dan ayrılmak istemesi İspanya'da gündemin konularından biri. İşin siyasi boyutu bize ağır gelir. Bizi ilgilendiren tarafı Katalunya ayrılırsa, Barcelona'da ki Katalan futbolcular ve Barcelona takımının durumu ne olur?

Katalanlar

Valdes, Alba, Pique, Bartra, Muniesa, Puyol, Montoya, Roberto, Busquets, Xavi, İniesta, Fabregas, Pedro, Deulofeu ve Tello sadece Barcelona kontratlı olanlar. Ayrıca Krkic, Cuenca, Jese, Romeu da diğer takımlarda oynayan katalan futbolculardan göze çarpan isimler. Eğer Katalan futbolcular artık İspanya milli takımında oynamayız derlerse İspanya milli takımının kupalara koymuş olduğu hegomonya sistemsel olarak çökmüş olur.

Katalunya kadrosuna baktığın zaman golcü konusunda sıkıntıları olduğu göze çarpan bi' eksi olarak duruyor. Tabi bunu Deulofeu'yu sahte 9 numara olarak al aşağı edebilirler mi, evet olabilir denenir. Olmazsa Fabregas var zaten bu işi hali hazırda yapıyor. Sonuçta ortaya çıkan Katalunya kadrosu şu şekilde oluyor.


Peki ya Katalanların terk ettiği İspanya milli takımında durumlar ne alemde olacak? Artık pas oyunu bitecek, tiki taka the end. Artık daha güce dayalı, gazla çalışan 90ların İspanyası tekrar dünyaya gelecek ve bize nostalji yaşatacak. Bakarsın Hierro, Mendieta, Guardiola, Alfonso falan çıkıp geliverir, belli mi olur? Tabi o kadar değişmez. Cazorla, Silva, Alonso gibi orta saha adamları varken ters düz olmalarına imkan yok ama gözler hep Xavi, İniesta ikilisinin rakibin başını döndüren, sabrını taşıran ve hayran bırakan yüksek pas yüzdesini arayacak. İşte yeni yüzü ile İspanya milli takımı..


İki takımı karşılaştırdığında tam bi' Barcelona-Real Madrid benzerliğinin içinde buluyorsun kendini. Tek eksikleri Messi ve Ronaldo gibi. Katalanların tamamı Barcelonalı, İspanyollar ise Real Madrid'i andıran 4-2-3-1'in keskin hatları olan temsilcisi gibi oluyorlar. Burada Torres yerine Negredo da olur, Cazorla yerine Villa'yı atabilirsin senin keyfine kalmış.

La Liga ve Barcelona Hatta Premier Lig

Katalunya'nın İspanya devletinden ayrılması durumunda Barcelona'nın La Liga da mücadele etmesinin bi' anlamı kalmayacak. Peki Barcelona hangi ligde oynayacak? Gönlümüzden geçen tabi ki Premier Lig. Bundesliga plase. Premier Lig de Barcelona'yı izlemek inanılmaz bi' tecrübe olur, olmalı da zaten. Sıktı artık La Liga. Premier Lig diyoruz ama Avrupa Süper Ligi muhabbetleri o zaman daha çok konuşulmaya başlanacaktır ki o vakit enteresan tecrübelerle karşılabiliriz.

Son olarak da NTVSPOR ve SMART platformu artık Barcelona'nın olmadığı bi' ligi kime hangi paraya pazarlarsınız bilemem. Bu işten Real Madrid bile zarar görür bu da işin ayrı güzelliği. Beter olsunlar ayrı konu. Atletico yürüsün gitsin. Arda'nın vurduğu Casillas'ın yumurtladığı olsun!

13 Aralık 2013 Cuma

Bugünlerin YAYIN'ları Var:14-15-16 Aralık


CUMARTESİ
13:00 FB Ülker - RH Antep +LigTV2+ 
13:30 FV Kahramanmaraşspor - 1461 Trabzon +TRTSpor Web+
13:30 Sivasspor - Çaykur Rizespor +LigTV+
14:00 Manisaspor - Balıkesirspor +TRT 1+
14:45 Manchester City - Arsenal +LigTV3+
16:00 SB Elazığspor - MP Antalyaspor +LigTV+
16:30 Bayern München - Hamburger SV +TRT3 Spor+
17:00 Osasuna - Real Madrid +NTVSpor Smart HD+
17:00 Chelsea - Crystal Palace +LigTV3+
18:00 Rennes - Paris SG +Tivibu+
19:00 Fethiyespor - Adana Demirspor +TRTSpor Web+
19:00 Orduspor - Bucaspor +TRTSpor+
19:00 Adanaspor - Şanlıurfaspor +TRTSpor Web+
19:00 Kayserispor - Eskişehirspor +LigTV2+
19:00 Catania - Verona +Tivibu+
19:00 Rayo Vallecano - Granada +NTVSpor Smart HD+
19:30 Wolfsburg - Stuttgart +TRT Haber+
19:30 Hull City - Stoke City +LigTV3+
21:00 Guingamp - Monaco +Tivibu+
21:00 Barcelona - Villarreal +NTVSpor Smart HD+
22:15 SportingCP - Belenenses +Tivibu+
23:00 Malaga - Getafe +NTVSpor Smart HD+

PAZAR
13:00 Uşak - Banvit +LigTV3+
15:00 Anadolu Efes - Beşiktaş +LigTV2+
15:00 Bordeaux - Valenciennes +Tivibu+
15:30 Gençlerbirliği - Galatasaray +LigTV+
15:30 Standard Liege - Genk +TVNet+
15:30 Feyenoord - Groningen +Fog TV+
15:30 Aston Villa - Manchester United +LigTV3+
16:30 Schalke 04 - Freiburg +TRT Spor+
17:30 Utrecht - PSV Eindhoven +Fog TV+
18:00 Lille - Bastia +Tivibu+
18:00 Real Sociedad - Real Betis +NTVSpor Smart HD+
18:00 Tottenham - Liverpool +LigTV3+
18:30 Leverkusen - Eintracht Frankfurt +TRT Haber+
19:00 Gaziantepspor - Kayseri Erciyesspor +LigTV2+
19:00 Kasımpaşa - Beşiktaş +LigTV+
19:00 Mersin İdmanyurdu - Ankaraspor +TRT Spor+
19:00 Gent - Anderlecht +TVNet+
19:30 Juventus - Sassuolo +Tivibu+
20:00 Sevilla - Athletic Bilbao +NTVSpor+
20:15 Olhanense - Benfica +Tivibu+
20:15 Karşıyaka - Galatasaray +LigTV3+
21:45 Napoli - Inter +Tivibu+
22:00 Lyon - Marseille +Tivibu+
22:00 Atletico Madrid - Valencia +NTVSpor+

PAZARTESİ
20:00 Karşıyaka - Samsunspor +TRTSpor+
20:00 Trabzonspor - Bursaspor +LigTV+
21:45 Milan - Roma +Tivibu+

23:00 Valladolid - Celta Vigo +NTVSpor Smart HD+

12 Aralık 2013 Perşembe

Alt Liglerin 30 Yaş Sınırı

Uzun süre önce yarım yamalak duyduğum ama sonrasında "yanlış anlamışımdır" diye pas geçtiğim bi' durumun, bugün acı bi' gerçek olarak öğrenmiş olmanın verdiği hislerle yazıyorum, ona göre.

Alt liglere getirilen saçma sapan 30 yaş üstü yaş sınırı. Affedersiniz de canım TFF'nin canım beyin takımı elemanları siz İstinye de personelinize 1000 yaşına kadar yaşasa 1000 yaşına kadar tonlarca maaş verecek durumdayken 30 yaşını doldurmuş insanların ekmeğini ellerinden alma hakkını nereden buluyorsunuz?

Bu hakkı size kim veriyor arkadaş? Peki bu adamlar 30 yaşına kadar emek verdikleri işten ayrılınca ne yapacaklar? Zaten 3 kuruş para kazanıyorlar, biri çıksın desin ki şu işi yaparlar, bu olabilir, şu da iyi vs. biri çıksın söylesin bilelim, bilsinler. Bu işe bi' ayar çekilmeli hatta ne ayarı anasını satıyım ya, adam oynayabildiği yere kadar oynasın kime ne? En fazla takımın hocası istemezse gönderir, sana n'oluyo be? "Yeter Demirören" deyince kızıyorsun, sızlanıyorsun, kızarıyorsun hem de dev ekranda kızarıyorsun canlı yayında kızarıp bozarıyorsun. Ama ne yapıyorum da bana "yeter" deniliyor diye hiç bakmıyorsun.

Hayretler içinde kalabilirsiniz, şok geçirebilirsiniz ama durun sakin olun. Bu beyin fırtınası sonucu ortaya çıkan kararı Demirören almamış. Şimdi dağılabilirsiniz.

Durun! Almamış ama düzeltme de yapmamış. O zaman, "yeter demirören" =)

Acaba hangi akla hizmet böyle bi' karar alındı. 30 yaşına gelmiş ama 3. ligde bile oynayamayan adamlar diye mi bakılıyor? Eğer böyle bi' kafa varsa o kafanın içine tüküreyim. 30 küsür yaşında GS, FB, BJK de mahalle maçında akşam kadroya yazmayacağın adamlar milyon dolarlar içinde her gün bi' mankenle gününü gün ederken iyi güzel oluyor, 30 ve üzeri yaşındaki garibim evine ekmek götürmek için zor şartlarda kıçını yırtarken mi kötü oluyor?

Sizin adaletinizi bilmem ne yapayım? Where is adalet? diye dalga geçenler var sağda solda. This is Adalet amk. This is Sparta. Birisi milyonların önünde Sparta Prag'ı Sparta da yeneceğiz diye beyanat veriyor, sonra en okkalısından malı götürüyor, öteki günde 1 paket sigara içiyor, bi' diğeri yanındaki adama pas vermekten aciz her maç yuhalanıyor vs. vs. Lan, yine dellendim bak.

30 yaşından sonra minimum 4-5 sene daha oynayıp, adam gibi hak ederek emeğinin karşılığını almak varken bu insanları çaresizliğe yönlendirmek kimsenin hakkı olamaz. İşçi, işveren, insan hakları, iş kanunu falan yok mu, yok mu bu işi bi' dalga dümeni?

Ve araştırdım baktım ki bu karar alınalı 5 yıl olmuş ve ben daha yeni karalama yapıyorum. Yazık lan adamlara, hem yazık hem ayıp. Ve bu işin nedeni de genç oyuncuların önünü açmakmış. Kayışın koptuğu yer. Bu arada bana da hem oha hem çüş, 5 yıl olmuş daha yeni ağlanıyorum.

Şimdi şöyle düşünün. Elinizde mükemmel yetenekli bi' çocuk var. 19-20 yaşlarında ya da 17-18 falan. Sonuçta genç kavramı herkes için farklı, örneğin genç Semih vardı 28 yaşında, her neyse. Bu mükemmel yetenekli olduğunu sandığımız genç vatandaş 30 yaşından gün almış ve hala 3. liglerde oynayan sıradan bi' emekçiden formayı alıp sahaya çıkamıyor. O zaman biz ne yapıyoruz? Hemen bi' kural getiriyoruz ve 30 yaş üstüne yasak koyuyoruz ki kendini yetenekli sanan ve bizimde yetenekli diye aldandığımız adamı kadroya alıyoruz. Aaaaa, bak ne güzel işe yaradı bu plan dimi?

Bu örümcek kafalılar, nato kafa nato mermerler azalarak bitmediği sürece biz daha çok dünya kupalarını televizyondan izleriz, kimse merak etmesin. Lan 17-18-19-20 yaşında ve çok yetenekli bi' adam varsa o zaten yürür gider, onu kimse tutamaz. Sen neyin peşindesin kimin önünü açıp, kimin önünü kapatıyorsun? Kime hizmet ediyorsunuz kardeşim siz, bu ne rezillik bu ne düşünememezlik, komiksiniz komik.

Bu adamların hakkı verilmeli hemde yeni sezonun başlaması beklenmeden hemen yarın karar alınıp gereği yapılmalı. İnsanların ekmeği ile kimse oynamamalı gerekirse bu işe siyaset bile karışabilir. Zaten karışmadığı ne kaldı ki buna karışsın da en azından bi' işe yarar.

Ha, unutmadan federasyon eğer genç oyuncularını ve onların oynadıkları yetiştikleri alt yapıları bu kadar önemsiyorsa 6 ayda 1 alt yaş kategorilerinin milli takım hocalarını kulüp takımlarına göndermez. Önce o koltuğu doldurun sonra kimsenin ekmeği ile oynamanıza gerek kalmaz, hadi anam bekleme yapmayın icraat yapın.

8 Aralık 2013 Pazar

Juventus'u Juventus Gibi Karşılama Fikri

Bugün birisi Fatih Terim'in Milan'a gittiği zaman çekilen Telsim reklamını anlattı da hafiften bi' güler gibi olduk ama kimse yemedi. Reklamda Milan formalı çocuk Terim'e takımın oynaması gereken taktiği söylüyor, Terim de olur öyle yaparım diyor. Sonra Milan formalı çocuk uzaklaşıp formayı çıkarıyor ve altında Juventus forması ile telefona sarılıp Terimi kandırdığını falan söylüyor vs. vs.

Roberto Mancini büyüğümüz ise tesadüf mü yoksa bilerek mi ya da doğrusu olduğu için bilemiyoruz ama tam da Juventus maçı öncesi 3'lü savunmaya dönerek bi' çeşit sinyaller vermeye çalıştı. Mesela ilk Juventus maçı ile bugünkü Juventus maçı arasında Galatasaray 13 maç oynadı. 3'ü şampiyonlar ligi, 1'i türkiye kupası ve 9 tanesi lig maçı. 4-4-2, 4-2-3-1, 4-3-3 ve son olarak da 3-5-2 düzeni ile sahaya çıkıldı. Yani rakip takım direktörü Conte'nin kafası bu yüzden karışmış olabilir ama Mancini'nin kafasının güzel olduğu çok net.

                                                                                                                                     
3'lü defans denendiği zaman kesinlikle ve özellikle Türkiye ligi standartları içinde çok başarılı olunabilecek bi' sistem. Hele ki büyük takımsan ve kanat beklerinin gel-git yapma kapasitesi üst düzeyi zorlar haldeyse ne hücumda sorun yaşarsın ne savunmada eksik kalırsın ne de orta alanı rakibe kaptırma riskin oluşur. Bunu şu anda avrupa da en iyi uygulayan takım Juventus ki 3 savunmacı ile oynayan kim var başka o da tartışılır. Benitez gelene kadar Napoli oynardı, şimdi Mazzari ile İnter oynuyor, Liverpool da Rodgers da denedi galiba ve gecenin bu saatinde aklıma başka da kimse gelmiyor. 03:37

Elazığ önünde yanda görüldüğü gibi eldeki malzeme ve lig kriterlerine uygun olarak oluşturulan bi' 11 ile sahaya diziliş izledik. İlk göze çarpan Riera'nın 3 yıllık Gaassaray kariyerinde ilk defa  kendi mevkisine en yakın yerde oynamış olması oldu. Ardından Ceyhun'un süpürücü görevini başarıyla yerine getirmesi nedeniyle tehlikeli olabilecek yerlerde soğukkanlılıkla kesilen Elazığ hücumlarına şahit olduk. Ceyhun süpürücü olmasının yanına  pas yapan savunmacı özelliğini arttırarak devam ettirebilirse hiç beklenmedik şekilde  takımın bankolarından biri olabilir. Tabi bi' de oyununa sertlik eklemesi gerekecek ki bunu şu saatten sonra nasıl yapar bilemiyorum. Uyuya kalmışım 04:56

Peki ya Mancini Elazığ maçında 3'lü denedi diye Juventus maçında kesin 3lü mü oynatacak? Ne bileyim lan ben! Ama maçta sonra "bugün ilk defa gol yemedik" demesi bu dizilişten umutlu olduğunun ipuçlarını veriyor. Her iki takım 3-5-2 dizilişi ile sahaya çıkacak olursa ki öyle görünüyor. Orta alanda Juventus üstünlüğü ele alamazsa yani taraftar, ev sahibi, saha avantajı, gaza gelme, final havası, kasap havası, hep beraber üçlü derken üstünlüğü rakibe vermezsek şansımız %51 olur. Diğer türlü içimden geçen skor 0-2 Juventus alır şeklinde.






13 maçta 1658 farklı oyuncusu olsa hepsine şans verirdi dediğim Mancini'nin Elazığ 11'i ile Juventus önüne çıkacağını hiç sanmıyorum. Tamam 3-5-2 ile devam edebilir ki bu taktik benim yeryüzünde şu anda tek geçtiğim hatta daha ileri gidip 3-3-4 yapılarak nirvanaya ulaşılması gerektiğini düşündüğüm yegane bi' sistem. Ancak bu denli  "final gibi final" maçında taktik değiştirmek ve oyuncu denemesi yapmak mantıksız diyeceğim, o da ne diyebilirsin o yüzden açık ve net olarak "yemez" diyorum. 

Tahminim 3-5-2 olacak ama yabancıların dört bi' tarafı çevirdiği hatta Sneijder'in damdam düşer gibi 11'e girmiş olabileceği bi' kadro ve tuhaf enteresan sürpriz bi' diziliş, yani şöyle 3-4-1-2;

Melo'nun Elazığ dizilişinden midir yoksa formundan mudur nedir bilmem ama sergilediği oyun çok iyiydi. Juventus'ta Pirlo yok diye dağa taşa yaza yaza haber yapıyorlar ama Pogba, Vidal, Marchisio üçlüsü de rakibin nefesini kesmeye yetecek de artacak seviyede futbolu bilen ve oynayan, oynatan gerekirse seni de oynatmayan isimler. O yüzden maçı kilidi orta saha ve bu durumda Sneijder'in orta sahaya vereceği katkı çok çok önemli olacak. Eğer kopuk bi' oyun sergilerse yine söylüyorum 0-2 temiz biter. O değilde o kadar döndüm dolaştım maçı Sneijdere bağladım ya, kendime yuh diyorum. Melo ve Selçuk sezonun maçına çıkacak.

Açıkçası şu saatten sonra UEFA ligine düşülse de ki bence o durum garanti çünkü Madrid Kopenhag'ı dümdüz eder geçer. UEFA ligine gitmek de başarısızlık olmayacak. Çünkü sezon başında kimin aklına gelirdi 10 Aralıkta şu hallere düşüleceği, kimin? Ha, Juventus'u yenip CL de tur atlanırsa da tadından yenmez. Mesela Fenerin şu saatte ekranda görünen 9 puanlık liderlik keyfi falan vız gelir tırıs gider, devre arası çilekler gelir.

Son 2 satırda Juventus için. Keşke Real Madrid'i al aşağı edip el ele beraber tur atlasaydık ama olmadı. Olsun canın sağolsun be!

Kim düşerse UEFA'ya, kupayı getirsin buraya, yazalım 2 satır bakalım makaraya... 

6 Aralık 2013 Cuma

Fethiye, İnegöl, Buca, Balıkesir hatta Antep Belediye

Türkiye Kupasının bi' önceki esprisi Fenerbahçe'nin en son milattan önce kupayı kazanmasıydı. Her sene bi' makara dönüyordu ama Aykut Kocaman makaraya çomağını sokarak kupanın ülke çapındaki ilgi durumunu ilişkisi yok olarak değiştirmesine neden oldu. Sonra kupayı bi' daha ne gören oldu ne de soran...

Ta ki geçen Salı Galatasaray'ın Antep Belediye önünde hem de kendi evinde ıkına ıkına penaltılarda turu geçmesi ve peşine Kadıköy'de 106 yıldır yenilmeyen Fethiye'nin rekor denemesine kadar... İşte o an kupaya olan ilgi arttı. Fenerbahçe'nin 30 yıllık hasreti bitirmesiyle ilgi alaka kesilen kupa, bugün herkes için çok önemli konuma geldi ya da gelir gibi yapıldı.

Şimdi bütün büyük takımlar ve onların yandaş medyacıları büyüklerin daha doğrusu reytingi tavan yapan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu turlarda elenmelerini başka başka nedenlere bağlamaya çalışıyorlar. Hatta bu durumun bi' daha kesinlikle tekrarlamaması için ne yaparız diye kara düşünüp sağda solda saçma sapan çareler arıyorlar. Mesela her sene bu ikisi final oynasa hayat bayram olsa falan...

Tabi şimdi A Haber ve Atv  kadrosu ilk cuma namazında bi' araya gelip, Galatasaray kupada finale gitsin diye dua edecekler çıkışta cinci hocaya gidecekler, mevlid falan da okutabilirler ama fayda etmeyebilir. Çünkü medya dünyası sporun bu sürprizlerle dolu güzelliğini hiçbir zaman sevmez. Ama sürprizlerde medyayı hiç sevmez, medyanın haberi yok. Mesela Bursaspor şampiyon olduğunda Fenerlileri geçtim, cinnet geçiren Gaassaraylı Beştaşlı medyacılar olduğunu kimse inkar edemez, biz biliyoruz.

Bursaya böyle yapanlar bugün Bucaya, Fethiyeye, İnegöle, Balıkesire neler yaparlar neler...

Reytingi düşük Beşiktaş maçını izliyoruz, ismi lazım olmayan yorumcu "Bucanın bilmem kaç numarasına dikkat edilmeli" gibisinden bi' cümle sarf etmiş. Spiker de bunu canlı yayında bize söylüyor. Ama söylerken sanki BjkTV yayınındayız, öyle bi' mistik hava var. Ha sonra n'oldu, Buca koydu şampiyonluk geldi. Yorumcu ile spiker hala dikkat etmeye devam ediyorlar.


Turu geçen ve geçemeyenlere gelecek olursak. Antep Belediye takımı turu geçebilir miydi, evet uzatmada bi' fırsat geldi değerlendiremediler. Penaltı da yine o fırsat kaçtı. Oyun olarak pek iç açıcı değillerdi. Ama mücadele dersen yırtındılar, yırttılar ama olmadı.

İnegölü izleme fırsatımız olmadı ama Sergen'in dediğine göre kupa maçlarına oyuncuları konsantre etmek zor oluyormuş. Bu lafa kendisi gibi cevap vermek istiyorum, "geçelim bu hikayeleri"..

Balıkesir takımı PTT liginde zaten sezonun flaş takımı hücum hattı abuk sabuk değişik fantastik isimlerle dolu yani Trabzon'un hele ki Erciyes ve Eskişehir maçlarında Onur'u ile 6 puan aldığını düşünürsek Zeki ile Balıkesir'e yenilmesi çok çok normal tartışması bile olmaz. Balıkesirspor'lu Muhammet Reis de bi' harika dostum..

Fethiyespor için söylenecek söz yok, balık malık sonuçta 107 yıl diye gırgıriye yapıyorlar daha ne olacak?

Son olarak Buca takımı bunlar içinde en adam akıllı ve topu bilen adamlardan oluşan, top oynayan oynatan isimlerin bi' arada olduğu bi' kadro. Yani hangisi en az şaşırttı dersen reytingsiz beşiktaşın mağlubiyeti derim.

Kupanın kura formatına gelecek olursak oraya 1-2 bi' şeyler sıkıştırmak gerekiyor. Amatör takımların katıldığı ön eleme turu ile kupa formatı başlıyor.1, 2 ve 3. turdan sonra avrupa kupalarına katılan takımlar son 32 takım içine kalmış şekilde kupaya başlıyorlar. Bu neyin kafası bilmiyorum ama bence saçma. İstediğin kupaya katılabilirsin, istersen uzay şampiyonlar liginde FC Gora ile maçın olsun bu diğer takımları hiç ilgilendirmez. Ha, 1. turdan mı başlasın hayır başlamasın. Ama 4. tura kadar da kıyak çekilmesin.


Bu işin oluru 3. turda 64 takım varken kuraya girmek. En azından daha enteresan eşleşmeler ortaya çıkabilir o zaman kupaya daha fazla ilgi olabilir. Bugünkü sahte ilgi gerçeğe dönüşebilir.

Ayrıca 32 takım kala kuraya girip, bu yetmezmiş gibi 16 takımın saçma sapan bi' şekilde seri başı olması da hiç komik değil. Madem son 32 den giriyorsunuz bari takım kayırmaca yapmayın. Bırakın 4. turda Fener-Gaaassaray eşleşsin ne olacak yani.

Son olarak da en baştan sonuna kadar kura çekimi yapılıp kim kimi yenerse kimle eşleşiyor, maçlar hangi tarihte nerede kimin sahasında, final hangi statta belli olursa her şey daha şık olur. Ha, sizin gibi yöneticilere bu yakışır mı dersen, bence yakışmaz ama yine de denemekte fayda var.

Balıkesir finale kadar yürüsün, Muhammet Reis UEFA Avrupa Liginde boy göstersin diyecem de adamın dünya umurunda değil ama 14 maçta 8 golü var!

20 Kasım 2013 Çarşamba

Devre Yarısı

Geride kalan 11 haftada 3 kez 2şer haftalık milli maç araları verilince, kalan 6 haftanın hiç ara verilmeden oynanıp ilk yarının sona erdirilmesine bizim buralarda devre yarısı diyorlar. Hani sizin orada amca baba yarısı, teyze anne yarısı, baba ile annenin geriye kalan yarılarını toplayınca babaanne oluyorsa bizde de devre yarısı oluyor.

Kalan 6 hafta sezonun ton rengini belirlemek için takımlar adına fırsat haftaları olarak görünüyor. Mesela son sıradaki Kayseri pastadaki 18 puandan 12-13 puan çıkaramazsa, 11 haftada topladığı 6 puan ile birlikte PTT 1. lig hesaplarını yapmak için kolları sıvar. Hatta devre arasında Süleyman Hurma dahil o taraklarda bezi olanlardan kimse kalmaz.

Alt tarafta kazanın dibinde oturan takımlardan Gaziantepspor Sergen ile anlaşarak büyük bi' sürprize imza attı. Hatta Sergen bile bu duruma şaşırmış olabilir. Zaten bu maceradan sonra Sergen'in anlatacağı hikayeleri dinlemek için sıramı bekliyorum. Ancak 8 puanla dibe demir atan Antepte Sergenden mucize yaratmasını bekleyen daha çok bekler çünkü o otobüs gelmez. O yüzden Sergen 8 puanlı takımını 20 puanla yeni yıla sokarsa o stada gelmek için davetiye bekleyen Antepliler öpsün de başını koysun 20 puanı. Ki içeride Trabzon, Bursa dışarıda Eskişehir ve Gençlerbirliği deplasmanlarından oluşan fikstür hiç kolay değil. Ancak Sergen'in dediği gibi "farklılık yaratmak istiyoruz" dan yola çıkılırsa olabilir.

Trabzondan aşağı, Erciyesten yukarı 7 takımdan oluşan "ne etliye ne sütlüye" dese kimseyi şaşırtmayacak takımlar grubu var. Bunlar şu anda ne yukarıyı hedefliyorlar ne de aşağı gelme durumları var. Ama yabana da atılmamalılar. Çünkü bunlardan en kötüsü 13 en iyisi 15 puanda ve her hangi birinin yapacağı 10-12 puanlık devre sonu performansı kendisini 25 puana taşıyıp aşağıdan tamamen koparıp belki yukarı çıkarım ümidini doğurabilir. Bu durum bu takımları "laylaylom galiba sana göre sevmeler" tafyasından sananlar için hüsran ile sonuçlanan şok mağlubiyetlere sebebiyet verebilir, vermezse gel yanıma.

Etli sütlü sevenler; Akhisar, Rize, Antalya, Bursa, Gençlerbirliği, Karabük, Konya

Devre yarısının 2 flaşı var, Kasımpaşa ve Sivasspor. Bence asıl flaş olan Sivasspor ve Roberto Carlos hareketi. Çünkü Kasımpaşa'nın ki geçen seneden devam eden bi' takım yapısı ve paranın da etkisi oldukça fazla olduğu için bana pek cazip gelmiyor.

Kasımpaşa, liderin 4 puan arkasında çaktırmadan CL'ni zorluyor. Eğer bunu çaktırmadan yapmaya devam edip sezon sonunda "Sürpriz...Biz Şampiyonlar Ligine gidiyoruz" demeleri için devreye girerken kalan 6 maçta 35 puan barajını aşmaları gerekecek. Bunun için içeride GS ve BJK, dışarda Bursa, Antalya ve Rize maçları var. Güzellik yaptım 17. hafta Akhisar maçını saymadım, direk 3 yazdım ki o bile bu 5 haftanın ardından zordan zor olacaktır. Ama paşalılar istikrarı devam ettirip 35 puan barajını aşıp yeni yıla adım atarsa, sezon sonunda ilk 3 dışına çıkmazlar. Ha, ilk 3 dışında göremezsek bil ki yeni 1 Cem Papila türemiştir.

Peki ya Sivas'ta 35 puan yaparsa n'olacak? Sezon sonunda Fener, Sivas, Kasımpaşa ilk 3 mü olacak? Neden olmasın? GS, BJK ve Akhisar deplasmanları var. Sivas benim gözlemime göre kırılganlık açısından Kasımpaşaya göre dağılıp, ufalanma konusunda daha potansiyelli bi' takım. Yani 35 yapsa da ilk 3'e giremeyebilir o yüzden boşuna Cem Papila'ya falan saldırmaya gerek yok. İlk 3 olmasa bile ilk 5 yapar gibi görünüyorlar tabi bu oyun ritmini devam ettirebilirlerse. Sivas'ın eşik noktası Arena'da ki Galatasaray maçı olur.

Üst tarafta tutunmaya çalışan 2 takım var, Trabzon ve Eskişehir. Trabzon 6 maçtan 4'ünü içeride oynayacak ama arada oynayacağı UEFA kupası maçları da olduğu için performans kaybı yaşama ihtimali çok yüksek. Son olarak 2-0 dan Gençlerbirliğine 3-2 maç verdiklerini de görünce maç trafiğinde kayıp yaşama ihtimalleri çok yüksek. Trabzon evinde oynayacağı 4 maçı da kazanırsa, deplasmandaki 2 maçta hiç kasmasına gerek kalmaz. Gelecek 12 puan ile birlikte toplamda 29 puan takımı yukarıda tutmaya yeter.

Eskişehirspor kesinlikle golcü sıkıntısı olan bi' takım. Bienvenu ile avrupa hedefi tutmaz, Necati'nin gücü yetmez tıkanır kalır. Eskişehir'in eşiği bu hafta Avni Aker'de ki Trabzon maçı. Kazanırlarsa 5 maç kala 22 puan yapacaklar. 30 puan 2. yarı için nefis, ilk 5 için umut tazeler.


Şampiyonluk Yolu..

Galatasaray kadro olarak hala şampiyon olabilecek ve 9 puan farkı kapatabilecek kaliteye sahip. Ama şu şartlarda, şu psikolojik kaybetmişlik ve inceden inceye artan kaos ortamından sonra ligi ilk 3te bitirirse iyi olur. Zaten Fenerin cezasını düşünürsek ilk 3te olmak şampiyonlar ligine götürür. Bu da şu ortam da iyi olur, hatta çok iyi olur. Mancini hala ne yapacağını bilmiyor, hala denemelere devam ediyor. Ve bu süreçte ligde 9 puan geriye düştü, şampiyonlar liginde Kopenhagdan puansız dönüldü. Yani hedefler bu 6 haftalık süreçte eriyip gidebilir. 11 Aralıkta sezonu kapatmış olma riski var ve bu olmayacak iş değil. 19 puanı 35 yaparsa zirveye tutunabilir. Bu da 6 maçta 5 galibiyet 1 beraberlik demek ki bu da Mancini kafasında zor ölüm 6!

Beşiktaş'ın Konya maçından sonra oynayacağı FB(d), Sivas, Kasımpaşa(d) 3'lüsünden çıkaracağı puanlar şampiyonluk için durumunu tayin eder. Bu 3lüden önce oynanacak Konya maçının seyircisiz olduğunu hesaba katarsak 4 çok zor maç var. Açıkçası Beşiktaş'ın şampiyonluk şansının hiç olmadığını düşünüyorum. Ha, 4 maçta 12 puan yaparsa bu lafları yer misin? diyorsan. Yerim, sorun değil hatta 10 yapsın yine yerim diyorum.

Son olarak ligin favorisi Fenerbahçe. Galatasaray'ın 9 puan önünde kalan 6 hafta fikstürü nefis klas. 6 da 6 yapması yüksek ihtimal ama 4 galibiyet 2 beraberlik bile alsa takım için yeterli olur ki bu 42 puan demek. Ersun Yanal 2. yarı fikstürünün zor olduğundan bahsetmiş ama 42 puandan sonra 2. yarı 75 puan yapması şampiyonluk için yeter. Açıkçası şu saatten sonra Fener nasıl geri düşer diye sorarsan. Cem Papila'ya büyük görev düşüyor bu konuda başka da bi' ihtimal göremiyorum.

Devre sonu tahminim;

Fenerbahçe; 42
Beşiktaş; 30-32
Galatasaray; 30-32
Kasımpaşa; 32-35
Sivasspor; 31-33
Eskişehirspor; 28-31
Trabzonspor; 27-30

Erciyesspor; 14-16
Gaziantepspor; 15-18
Elazığspor; 12-14
Kayserispor; 15-17

15 Kasım 2013 Cuma

Ballon d'Or 2013 Finalist Belirleme Sonuçları

Naçizane kelimesini nerede kullanırım şu hayatta diye bazen düşünüyordum, kısmet bugüneymiş. Naçizane, uluslararası twitter kullanıcılarından ve yerli piyasadan 5-10 kişiden aldığımız destekle yaptığımız minik Ballon d'Or anketimize 111 kişi katılım göstermiştir. Katılıp bizi ciddiye alan, umursayan tüm uluslararası halklara teşekkürü borç biliriz. Gün gelir devran döner, bizimde bi' "vote" 'umuz var burada merak etmeyin.

FİFA her sene olduğu gibi bu sene de yelpazeyi geniş tutarak 23 aday belirledi ki bana göre bunu hem doğru hem yanlış yanları var. Doğru yanı 23 kişinin de bu ödülü kazanmak için yeterli performansı gösterdiğini tüm dünyaya duyurmak ve bu kişileri onore etmek olabilir. Ama yanlış yanı da şu, 23 kişilik liste olmaz aga. 5 olur, 10 olur eyvallah. Ama oylamada oyu alacak 3-4 kişi zaten belli. Geriye kalan 15-16 kişinin diğerlerine göre alacağı oy bi' hiçten ibaret olacağı için 23 kişilik liste FİFA'nın TFF ayarında iş yapması gibi bi' şey oluyor.

111 kişilik bi' katılım ile Ocak ayında finalde yarışacak 3 kişiyi biz belirledik, tahminen FİFA da buna benzer bi' finalist listesi açıklayacak yarın öbürgün.

İtalya, İspanya, İskoçya, Hollanda, İngiltere, Fransa, İsviçre, Almanya, Norveç, İsveç, Nijerya, Endonezya, New York, Türkiye, Finlandiya, Rusya, Avustralya, Bulgaristan, Gürcistan, Gambiya, Japonya, Sırbistan, Güney Kore, Mısır, Portekiz ile 4 kıta, 25 ülkedeki kullanıcıların katılımı ile gerçekleşen ve 111 kişinin oy vermekte tenezzül ettiği Ballon d'Or 2013 finalist belirleme oylamasına göre sonuçlarımız şu şekilde oluştu;


Sonuç ezici bi' şekilde Cristiano Ronaldo lehine gözüküyor. Tabi bu durumda Messi'nin sakatlığı, son 4 maçta gol atamaması gibi etkenler var. Ayrıca yıl içinde Bundesliga, Şampiyonlar Ligi, Almanya Kupası, Süper Kupa gibi kupaları koleksiyonuna takır takır oynayarak katan Franck Ribery'nin, Ronaldo dan bu kadar fark yemesinin tek açıklaması popüler futbol gündemi, magazinel yaşantı vs. olduğunu düşünüyorum.

Ha, Messi sakat olmasa golleri sıralasa yine Ribery almalı diye düşünür müydüm? Tam emin değilim ama yine de, yiğidi öldür hakkını yeme demişler, adam deli top yaptı bu sene kupaları da kaldırdı. Ribery'e saygı duyulmuyorsa, çok ayıp edilir.

Bu sene hiç kupa almamış, Messi gibi 90-100 barajını delip geçerek abartı bi' rekora imza atmamış bi' Ronaldo'ya ödülü vermek de pek adaletli olmaz gibime geliyor.

Finalistler açıklandıktan sonra oylamayı 500-1000 katılımcı aralığına taşıyıp, Ocak'ta ki gala gününden önce yeniden buralara bırakır kaçarız merak etmeyin, zaten eden de yoktur.

Dünya Derbisi'nden Dünya Kupasına

Kalede Volkan, defansta sağda Gökhan solda Caner, stoperler Egemen-Semih ikilisi, orta alanda savunmanın önünde Mehmet Topal, Topalın sağında Selçuk İnan solunda Emre Belözoğlu, hücumda Umut ve Burak, bu ikilinin arkasında Salih Uçan. A milli takım önümüzdeki bi' maça bu 11 ile çıksa kim ne diyebilir. 4-3-1-2 için ideal isimler. 1-2 kişi dışında tartışması olmaz.

Dünya derbisi diye birbirimizi kandırıp her sene nefretimize nefret eklediğimiz karşılaşmalara hafta sonu bi' yenisini daha ekledik. Oyun olarak galibiyete sevinen fenerliler dahil olmak üzere sahadaki oyundan memnun olan, ağzının suyu akan, tadı damağında kalan 1 tane futbolsever bulamazsınız. Dünyada kimsenin umrunda olmayan bu mücadelede, sahada yer alan Türk pasaportlulardan oluşan milli takım kadrosu girişte verdiğim gibi oluşuyor ve oyundan kimseyi memnun edemiyor. 

Buradan nereye varmaya çalışıyorum. Öncelikle Fenerliler için bi' yanıt geliyor. Galibiyeti gölgelemek, lafı değiştirmek, olayı başka bi' yöne çekmek gibi bi' amacım yok. 99 dan beri alışığız bu duruma artık hiç umursamıyoruz, haberiniz olsun. 

Asıl dikkat çekmeye çalıştığım konu milli takımın neden dünya kupası yolunda play-off bile oynayamamasının nedenlerinden birini göstermek. Sahada dünyaca ünlü bi' derbide dünyaca ünlü olduğunu sanan oyunculardan kurulu kadrolar var ve tamamı A milli ama milli takımımız DK için play-off bile oynayamıyor. 

Neden gidemedik diye düşünen olursa ben hatırlatayım dedim. 

Hani dünyanın en iyi 5 kalecisinden biri diye pohpohlanan Volkan, Alves olmasa Barcelona da oynar denilen ama 1 tane iyi milli maçı olmayan Gökhan Gönül, Türk Xavi dediğimiz Selçuk İnan, Ocakta Chelseaye olmadı Milana gidiyor diye manşet atılan gol makinesi Burak Yılmaz..

Hepsini gördük pazar günü. Milyonlarca insanın hayatından 2 saatini çaldılar. Ama kendileri her zaman olduğu gibi milyon dolarları pazar mazar demeden indiregandi yaptılar. 

Belki biz bunları cezalandıramıyoruz, elimizden bi' şey gelmiyor. DK başlayınca milli takımda olsa diye hayıflanıp kendimize takım beğenmeye çalışıyoruz.

Tabi Allah'ın sopası yok!

Ülkede aşağılama kadar kolay yapılan bi' eylem olmadığı için, bu eyleme "çingene Romenler" olarak katılım gösteren Romanya milli takımı, bizim "İstanbul beyefendisi" havasında ki oyuncularımızla Kuzey İrlanda ile 1445634. yeni oluşumun temellerini attığımız günlerde belki de Brezilya bileti ayırtıp Mayıs ayı içi sabırsızlanmaya başlayacak.

Bu arada derbiden Dünya Kupasına gidenler; Eboue, Chedjou, Dany, Drogba, Kuyt, Emenike ve Portekiz'in durumuna göre belki Alves ve Bruma..

400 milyon, dolar mıydı Türk lirası mıydı? Yoksa Japon yeni miydi, neydi bu ligin değeri söylesene Digiturk! Söylesene Samet!

14 Kasım 2013 Perşembe

Cristian Baroni Sığınma Evi

Neresinden başlasak bilemiyorum. Çünkü neresinden tutsam elimde kalacak ya da ele almaya değmeyecek bi' konu gibi duruyor. Ama yine de insan böylelerini görünce iki lafın belini kırmadan edemiyor, o yüzden veriyorum kutsal suyu ve açıyorum oturumu.

Galatasaray yönetimi Fenerbahçe mağlubiyetinin hemen ardından olağanüstü toplantı yapmış. Tahminim, toplantıda alınan karar mağlubiyeti gölgelemek için neler yapılması gerektiği. Çünkü taraftar floryayı basmış, yönetim istifa sesleri ile inliyor. Zaten Fatih Terimin gidişiyle taraftar ile yönetim arasında dev bi' soğukluk oluşmuş. E, napcak yönetim? 11. haftada liderin hem de lider Fenerbahçe iken 9 puan gerisine düşülmesi-bjk lider olsa sorun olmazdı-ve yine Kadıköy de galip gelinememesi durumlarını örtmek için bu soğuk ortamda sıcak bi' yuvaya sığınmaları gerekiyordu.

Sonunda aranan sıcak yuva bulundu. Maçtan sonra Melo ile forma değişen ve değiştiği GS formasını taraftarın kendisini tribüne çağırdığı anda alkışlamak için şortunun içine sokan Cristian Baroni, GS yönetiminin tutunacağı dal oldu. Yani şortun içine forma mı girdi yoksa yönetim mi girip saklandı orası muamma!

Her neyse...

Bu taktiğin tutacağını düşünen yönetim, ortalığı farfaraya verdi. Tüm gazetelerde, haberlerde, twitterda falan mağlubiyet ve rezil oyundan öte Baroni'nin şortunun içine soktuğu GS forması konu oldu. Bunu duyan yönetim olağanüstü toplanarak izledikleri politikanın başarısı kutlamış mı merak ediyorum. Belki de başkan herkesin cep telefonuna mesaj atmıştır ya da whatsapp dan tek tek yazmıştır, belli mi olur.

Yönetim ve düne kadar piyasada olmayan bugünün futbol uzmanı kişiler kusura bakmasın, karşılarında kombineyle, biletle vs. ekşınlarla susturacağı, "benim fikrim ikimize yeter" felsefesini kabul ettireceği taraftarlar yok.


Kadıköy'e ezeli rakibinin evine gidiyorsun, 99 dan beri galibiyetin yok, nefretine nefret katıyorsun her sene, artık taraftarın sabrı taşmış florya'da diğer sabırlara tur bindiriyor, 11. hafta olmuş ve 9 puan farkla geridesin, hepsini geçtim-geçemem de hadi neyse diyelim- kaleye tek şutun var o da 1687 metreden Drogba'nın vurduğu top, kornerin yok, 90 küsür dakika da 1 tane korner kazanamamışsın anlıyor musun?

Silik bi' oyun, maç 1-0 FB önde olmasına rağmen hala geride bekleyip 1-0'a razıyım modunda yan paslar, isteksiz saçma sapan hareketler, Mancini desen Burak Yılmaz'ın hala sol kanatta ne işi var anlayamadık o ne düşünüyor merak ediyoruz.

Böyle rezil bi' ortamda, kendi futbolcularına en ağır para cezasını veya kadro dışı vs. cezaları vermen gerekirken, kendi durumunu nasıl kurtarırım düşüncesinde Cristian Baroni'ye saldırmanın ne faydası olacak? Küçülürsün başka da bi' şey olmaz. Bi' de ofsayttı-değildi, penaltıydı-değildi, hakem iyiydi-kötüydü diye tartışmaya girmeye çalışan GS'liler var ki hiç çekilmiyorlar. O zaman diyorum ki bi' 6 tane daha atsalardı o zaman hepiniz azalarak bi' anda biter miydiniz? Yoksa yine Cristian Baroni sığınma evine mi yanaşırdınız bilemiyorum.

Böyle yöneticilik olmaz, olursa da Türkiye'de olur, oluyor da zaten, hayırlı olsun güle güle kullanın. O size bilette bulur, kombineyi kargoyla evinize bile gönderir. Siz canınızı sıkmayın, söyleneni yapın.
Hadi bakıyım şimdi dağılın, yeter bu kadar.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Sözde Ebedi Dostluk


Her şeyden önce Ersun Yanal'a geçmiş olsun demek lazım ki Galatasaray resmi siteden geçmiş olsun mesajını yayınlamış. Her ne kadar kimse kimseden haz etmese de, derbi haftası geldiğinde bi' kaşık suda boğacak nefret etme düzeyine gelse de sözde ebedi dostluktan küçük anektodlar görmek güzel.

Bu hafta reklamlarda Can Bartu ve Metin Oktay'ın formalarını değiştirerek oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı ve arka planda Halit Kıvanç'ın ilk günkü gibi heyecan dolu sesinden kurgulanmış ebedi dostluk reklamı dönüyor.

Şimdi herkes bi' kendine sormalı, kim gerçekten inanıyor bu ebedi dostluğa, bu "ezeli rekabet ebedi dostluk" laf ebeliğine, var mı inanan?

Bunu düşünürken tribünden saha içine girelim.

Kopenhag'dan en kötü 1 puan alırız sevdasıyla yola çıkan Mancini onu da alamayınca CL de işleri zora soktu. Ama bu kötü skora rağmen UEFA biletini kaçıracağını sanmıyorum. Yalnız taraftarın daha Kasım ayından liderin 9 puan gerisinde kalma tehlikesi olan takıma sezonun devamında vereceği desteğinde azalacağından kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü kimse kimseyi kandırmasın, Galatasaray taraftarı hep başarı ister, başarı yoksa anında sırtını döner. Mancini falan tanımaz.

Bu nedenle Kadıköy'den 3 puan alamasa bile 1 puan alınması şu kritik dönemeçte Mancini için çok iyi olabilir. Ama 13 senedir Kadıköy'den koltuğunun altına topunu almış bi' şekilde evine dönen taraftar bu işten hiç de memnun olmaz, yani bu beraberliğe Floryada karşılama falan olmaz. Karşılama bekleyenin hevesi kursağında kalır.

Mancini'nin Kopenhag ve öncesinde oynanan maçlarda yaptığı taktiksel denemeler hala takımı ve oyuncularını tanıyamadığını gösterdi. Mesela Ceyhun'u aldıktan sonra 5 dakika sonra Semih'i çıkarıp Ceyhun'u savunmaya çekmesi hala ne yapacağı konusunda net bi' fikri olmadığını gösterdi. Ve aylarca oynamayan Riera'nın avrupa macerasına yön verecek maçta bi' anda 11 başlaması, taktiksel anlamda soru işaretlerinin düşündüğümüzden fazla olduğunu gösteriyor.

Mesela sol savunma kim oynayacak? Sneijder madem Mancini'nin kilit oyuncusu, yerini kim dolduracak? Yabancı kontenjanını nasıl kullanacak? Şu karman çorman ortamda Mancini'nin geleceği adına daha adam akıllı, ayakları yere basan sağlam bi' savunma takımı çıkarması Galatasaray geleneğini adına uygun olmasa da yapması gereken hamle gibi duruyor.

Tahmini 11; Eray-Eboue, Çedju, Semih, Dany-Ceyhun,Melo-Umut, Selçuk, Burak-Drogba

Fenerbahçe'de Volkan, Gökhan Gönül gibi isimleri düşününce maça Ersun Yanal'ın rahatsızlığının gazıyla çıkacak potansiyeli görmemek mümkün değil. Çünkü bu ve benzeri isimler maç sonunda muhtemel galibiyeti kutlarken ilk olarak "galibiyeti hocamız için" diyerek kutlayacaktır. Bu Fenerli oyuncular için yeterli motivasyonu sağlar. Ayrıca sezon başından bu yana gelen 3'ü son dakikada olmak üzere peş peşe alınan galibiyetler motivasyon konusunda sorun teşkil etmez. Ancak her şeyden öte ön tarafta Galatasaray klasiği haline gelen fazla hücumcuyla sahada yer alma anlayışını çok iyi uygulamaları, Galatasaray savunmasını düşününce Feneri 1-2 adım favori olarak görmemizi teterli kılıyor.

Kadroya gelince kilit isimler Emre ve Webo olacak diye düşünüyorum. Emre'nin sezon başından bu yana öyle böyle bi' performansı yok. Zaten Ersun Yanal da Selçuk Şahin ve Holmen dahil olmak üzere herkese şans verdi. Totale bakınca Emre neden oynuyor diye soran Fenerli çok olur, bende soruyorum. Yani Alper şu anda fizik ve form olarak Emre'nin önünde ama bazı derbiler tecrübe de ister. Ama bi' taraftan da Caner ve Emre'nin ultra gergin bi' ortamda aynı anda sahada kalması pek de mantıklı değil. Yetmezmiş gibi bi' de Egemen var. Ama unutulmaması gereken burası Kadıköy ve kart çıkarmak kolay değil, yani yemez.

Webo'ya gelince, geçen hafta neden bu hafta 11 başlaması gerektiğini oyuna girdikten hemen sonra golünü atarak gösterdi. Emenike ya da Webo oynayacaksa dünya üzerinde her antrenör sırtı dönük oynamayı bilen, savunmayı alıp taç çizgisine getirirken ayakta uyutan, en olmadık yere burnunu sokan ve oyun konsantresi yüksek olan Webo'yu tercih eder diye düşünüyorum. Ki ben Webo'nun Aziz Yıldırım'ın bahsettiği o cumhuriyetin forveti olmasını kabullenemiyorum orası ayrı.

Tahmini 11; Volkan-Gökhan, Alves, Egemen, Caner-Topal, Meireles, Holmen-Sow, Webo, Kuyt

11. hafta hiçbir zaman lig bitmez derler ama Fenerbahçe galibiyeti, ligi bitirir. Çünkü bu gazla Fenerbahçe'yi zorlayacak tek takım Galatasaray iken olası mağlubiyette tekrar lige tutunması, hem de Mancini'nin bu kafası karışık halde zordan da öte bi' hale gelir.


Del Piero 39

Mahalle maçında Del Piero olmayanınız var mı?
 İşte o adam bugün 39 yaşında. 
Nice yıllara, nice duran toplara reyiz..









5 Kasım 2013 Salı

Aydın'ın Bitmeyen Son Şansı

Mancini ilk çıktığı idmanda 15 dakika, bilemedin yarım saat, en kötü ihtimalle 45 dakikalık bi' gözlem sonunda Aydın Yılmaz'ın yeteneğinin farkına varmış. Daha doğrusu Aydın geleneksel hale getirdiği, yeni gelenin gözüne nasıl girerim performansını sergilemiş, 1-2 araya kaçmış, sağdan atıp soldan geçmeler falan yapmış derken Mancini'nin Juventus maçı 11'inde oynatma fikrini aklına sokmuş.

Tabi öyle bi' şey nedense bi' daha olmadı. Üstüne oynanan 2 CL, 4 lig maçından sonra Aydın-ne hikmetse yine bi' Konya maçında-İniesta ruhuyla oyuna girip Xavi beyniyle attığı milimlik ince pastan sonra bende yeniden bi' şans daha mı verilse diye bi' ışık yanmasına neden oldu.

Uzaktan bakınca mantıksız görünebilir ama şu yabancı sınırlamasına hem acil, hem akıllı, hem de treni raydan çıkarmayacak pratik ve kulağa hoş gelen çözümler bulunması gerekiyorsa ve Mancini de çift forvet oynatmayacağının sinyalini hem sağa hem de sola çaktıysa denemekten zarar gelmez.

Son 2 maçtır, Bruma'yı oynatamadığı için Umut ile başlıyor ve Umut iyi niyetiyle hem savunmaya hem de hücuma aynı katkıyı %100 'ü ile vermeye çalışıyor ki son maçta Drogba'ya da asisti yaptı. Ama madem kanat hücumcularını barındıran savunmada 5'li orta saha, hücumda 3 forvet görünen bi' sistem yapacağız o zaman neden Aydın'a olmaz diyorsunuz, diyoruz.

Tamam Umut da iyi ama bi' yere kadar. Cümle içinde bile "ama" 'sı var. Yani Aydın da olan bazı kanat oyuncusu belirtileri açıkça Umut'ta yok, çünkü Umut bi' 9 numara ya da 9,5 mu desek öyle bi' şeyler işte. Yani merkezde etkili ilçede bazı sorunları var.

Heea, Aydın sanki kenarda dahiyane bi' oyuncu mu tabi ki değil ama patlayıcı bazı özellikleri var. Yani Burak yedek kalsın diye değil ama Aydın ve Bruma yakın zamanda Mancini'nin deneyeceği tek merkezli yerleşimlerin 2 kanat forvetleri olabilirler.

Belki Aydın'ın Fatih Terim'den alamadığı gaz Mancini de mevcuttur, bilemezsin ki yeğen. Adam zamanında Balotelli'ye atar yapmış. Atara atar yapar bu Lazio'nun bebesi demiş, belli olmaz bu işler.

Ayrıca Aydın'a şans vermek, çare olabilir mi, bi' el atabilir mi derken sezonda 30 maçta nefis top oynasın, alsın yürüsün, milli takımın efsane 7 numarası olsun, Metin Tekin ağzı açık izlesin falan demiyoruz. Sezonda 7-8 üst düzey performans verecek, kalan maçlarda ise ki şans bulursa, ortalamanın altına düşmemek için biraz yırtınacak. Gerekirse kart görecek, gördürecek ama taraftar onu bilecek. Yoksa ekeke kös köse Aydın, yemezler bilader.

Çare demişken neye çare olacak Aydın? Bu konuda net bi' şey yok. Ama yerli plaka'nın altın değerinde olduğu şu günlerde biraz kıpırdansa bile takıma katkı verme konusunda potansiyeli en yüksek adamlardan biri, Konya maçında yaptığı gibi ya da Konya maçları!

Galatasaray altyapısı deli gibi sol bek aranan günlerde, 1 tane bile sol savunmacısını yukarıya veremiyorsa, Aydın'ın şans bulma konusunda daha çok zamanı ve hakkı olur kimse boşuna tasalanmasın. Bugün ben şans veririm, 3 ay sonra sen verirsin, seneye diğeri verir. Sonra hep beraber Aydın'ın jübilesini yaparız.

1 Kasım 2013 Cuma

Hafta Sonu İlla Maç İsteyenler


2 Kasım Cumartesi
14:00 Ankaraspor - Balıkesirspor **TRT 1 Belki Balıkesir'i merak eden olur ya da Ankaraspor'un müthiş(!) seyircisini merak eden, belli mi olur!

14:00 Karşıyaka-Beşiktaş **LİG TV 2 Beşiktaş ne yapmaya çalışıyor belli değil, ama Karşıyaka makine düzeninde devam..
14:45 Newcastle - Chelsea **LİG TV 3 Bu saatte işin yoksa tek devre izlemelik, 90 dakika sıkar gibi
16:00 Aliağa-Fenerbahçe **LİG TV 2 Ne dedi Obradovic, hedef Aliağa!
16:30 Hoffenheim - Bayern München **TRT Spor Guardiola ne giymiş diye bakar kapatırım
17:00 Fulham - Manchester United **LİG TV 3 Moyes şansını zorluyor diyorlar da, yok öyle bi' şey. Fulham iyi takım
19:00 Bursaspor  - Fenerbahçe **LİG TV Daum 3 puan sürpriz olur diyerek, tarlaya tohumu ekmiş daha ne olsun
19:00 Parma-Juventus ** TİVİBU KG yok rahat alırız, Parma kim, Tokyo kim, kim bunlar?
19:30 Arsenal - Liverpool **LİG TV 3 İngiltereden sonra en çok Türkiyede takip edilecek bi' maç gibi Mesut döşer fıratpeni
19:30 Panathinaikos - Olympiakos **NTV Spor İlk defa canlı yayınlanacak bi' yunan derbisi şaka gibi
21:00 Rayo Vallecano - Real Madrid **NTV Spor Smart Comandante Ronaldo ve askerleri çifte şans 1-0
21:45 Milan-Fiorentina ** TİVİBU evdeysen deli maç olabilir, bok gibi de olabilir ortası yok
23:00 Sevilla - Celta Vigo **NTV Spor 7 yediler ama önemli olan Rakitic ne alemde onu merak ediyorum

3 Kasım Pazar
13:00 Getafe - Valencia **NTV Spor Smart Brunchlık maç, maç olsun da 
15:00 Galatasaray-Tofaş **LİG TV 3 gitsem mi diye düşünüyorum kitap fuarı ağır basıyor
15:30 Everton - Tottenham **LİG TV 2 Barkley, Mirallas parayla saadet olmaz Spurs
15:30 Trabzonspor - Elazığspor **LİG TV Elazığın uzun çarşı, boş tribünlere oynanan bi' trabzon maçı olur alt olur
18:00 Atletico Madrid - Athletic Bilbao **NTV Spor geleneksel 1757435. pazar günü Atletico maçı
19:00 Beşiktaş - Karabükspor **LİG TV Karabük puan alırsa Beşiktaş devreyi zor görür yazın bi yere verin leftere
19:00 Çaykur Rizespor - Akhisar Belediye **LİG TV 2 Beşiktaş maçı Rize maçı mı desen, Akhisar derim
21:00 Santos - Cruzeiro **LİG TV 3 Telegol, Beyaz Futbol falan başlayana kadar gideri var, sonra olaylar olaylar
21:45 Torino-Roma ** TİVİBU 11 maç 33 puan olur mu, yok artık Marco Delvecchio
22:30-02:00 Telegol, Beyaz Futbol, Top Bizde, Top Sizde, Top Kimde, Kim Top

Abramovich'in Haremi


30 Ekim 2013 Çarşamba

Ah Gece Gelme Gündüz Maçına Gel

Serie A, Premier Lig ve Bundesliga, büyük küçük demeden herkesin geceye gündüze, zamana mekana, asfalta kuma aldırmadan sahaya çıkıp takır takır topunu oynamaktan hiç geri kalmadığı, bizimde ağzımız açık dört gözle izlediğimiz ligler.Ve hepsinde her hafta, yaz veya kış fark etmeksizin gündüz maçları oynanıyor. Kimsenin de şikayeti olmadığı için oynanmaya da devam edecek.

Gel gidelim bizim 400 milyon dolarlık ligimize, hadi büyüklerden birisini gündüz gözüyle kendi sahasında oynatın bakalım neler oluyor?

Gündüz maçı oynandı geçen haftalarda bi' gün, teknik konuda direktör olarak görev yapan adamın dediği lafa bakar mısınız; "çocuklar uyanamıyorlar" ee yatırın o zaman televizyonda alt yazı bile var "hadi çocuklar uykuya" diye, biri de "çok güneş geliyor bizim kaleye" dedi geçen gün..Islak odunu olan var mı?


Manchester United, Arsenal, Manchester City, Liverpool, Bayern Münih, Dortmund, Juventus, Milan, İnter vs. gündüz maç yapmaktan hiç çekinmeyen, gece veya gündüz fark etmeksizin aynı topu, aynı kaliteyi sahaya yansıtabilen ve bundan şikayetçi olmayan takımlar. Hayır, anlaşılamayan konu şu, gündüz oynamanın gerçekten büyük bi' dezavantajı mı var ki de bizim ligin sözde büyükleri böyle ağlanıp duruyorlar. Gündüz maçı deyince deliye dönüyorlar. Almanlar yıllardır kendi saatlerine göre 15:30 da lig maçı oynuyorlar, aynı şekilde italyanlar 15:00 de başlatıyorlar pazar günü maçlarını, ingilizler yine aynı şekilde 15:00-16:00 ama biz kıçı ayrık ispanyol karıdan beteriz. Bi' bakıyorsun 13:30, arkanı dönmeye gör 21:45 olmuş. Ulan hiç düşünce yok, bu insan 21:45 te başlayıp 23:30 da bitecek maçtan sonra evine nasıl gidecek? Ayıp be.

Hem pazar gecesi 19 veya 20 de maç oynatmak ne kadar iğrenç bi' durum hiç bilirler mi? Parasını her gece saymadan uyumayan, pazartesi sendromu olmayan pazar günü lanetini hayatında yaşamamış zengin tafyası. Pazartesi iş vardır, belki de pazar gece vardır belli mi olur kimin ne iş yaptığını bilemezsin. O yüzden pazar günü en geç maçı 16:00 ya da 17:00 ye koyacaksın ki 18-19:00 dan sonra herkes dalgasına baksın, en azından yapacak bi' şeyi daha olsun. Diğer türlü 21 ya da 22 de stattan çıktıktan sonra ne yapabilirsin ki zaten yollarda perişan olmaktan başka ne seçeneğin kalıyor? 

Gündüz maçının şöyle de bi' güzelliği olur. Cuma ve Pazartesi akşamları saçma sapan maçlar oynatmaktansa bunları hafta sonu gündüze kaydırırsanız, cuma ve pazartesi stata gidemeyenler için de güzellik yapmış olursunuz, farkında olmadan gişeden kar yaparsınız demedi demeyin. Olmayan seyirci ortalamanız artar. Aslında bu tarz detaylar herkesin aklına gelebilecek şeyler ama demek ki başka dolaplar dönüyor ki yapmıyorsunuz. 

Cumartesi
14:00 || 1 maç
16:00 || 2 maç
18:00 || 1 maç

Pazar 
13:30 || 2 maç
15:30 || 2 maç
17:30 || 1 maç

Tabi bu saatlere ilk itirazı LİG TV yapacak. Zaten her şeye çomak sokan da onlar onunda farkındayız. Ama sorun olmaz. 2 farklı gün ve 6 farklı saat var, Trabzonspor'un LİG TV için önemi olmadığı gerçeğini ortaya koyarsak, 3 büyükleri aynı saate denk getirmedikleri sürece sorun olmaz ki bu saatlere göre getireni de döverler.

Salı günü CL olan cumartesi oynar, perşembe UEFA'sı olan önce ve sonra pazar oynar. Tamam, ağırlıklı olarak büyükleri 17:30 ve 18:00 de oynatırsınız. Ama aynı güne denk gelince mecbur 15:30 ve 16:00 da oynatırsınız. Çok da güzel olur merak etmeyin, hadi alın kağıdı kalemi de yapın önümüzdeki haftanın programını.

23 Kasım Cumartesi
14:00 || Bursaspor-Kasımpaşa
16:00 || Trabzonspor-Eskişehirspor, Rizespor-Kayserispor
18:00 || Galatasaray-Sivasspor

24 Kasım Pazar 
13:30 || Gaziantepspor-Elazığspor, Erciyesspor-Gençlerbirliği
15:30 || Beşiktaş-Konyaspor, AkhisarBLD-Karabükspor
17:30 || Antalyaspor-Fenerbahçe

Bak, önünde sımsıcak bi' örnek var geçen hafta "El Clasico" ispanya saatiyle 17:00 de başladı. 

Hadi bakalım TFF, " ah gece gelme gündüz gel, tenhalarda mehhalarda buluşalım vay vay"

25 Ekim 2013 Cuma

El Kılasiko

Nasıl ki NBA yayınları D-Smart platformuna geçince bizim için sadece skordan ibaret bi' lig haline geldiyse, La Liga da bu şafaktan sonra sezon sonunda Barcelona'nın şampiyon olduğu bi' lig olarak devam edecek. Bu ne la? NTV dedik, bağrımıza bastık ama EL CLASSİCO da şifreli yayıncılığın kurbanı edilmez ki yazık günah ayıp tü kaka yani. 

Ancelotti den bi' bok olmaz, bizim 34 dakikada Burak, Sneijder, Drogba, Eboue, Melo ile harcadığımız pozisyonları Barcelona'da Victor Valdes bile kaçırmaz ona göre hadi bakalım. 

Fakirlerelink rastgele, bağlantısı hızlı olan kazansın!


Şifo'lu Genşler

Ankara'da önce Ankaragücü vardır sonra duruma göre Gençlerbirliği yani hobi gibi bi' şey. Gençlerbirliği ne zaman varolmuş, armaya bakarsan 1923 yazar ama göz kararı baktığın zaman Kona-Moşe-Kuşe dönemleri, devamında can yakan büyük takım galibiyetleri, Ersun Yanal ile gelen efsanevi başarılı sezon, sonrasında geçtiğimiz 2 sene tadı damaklarda kalan Fuat Çapa dönemi ve tabi ki İlhan Cavcav adında ete kemiğe bürünmüş bi' demirbaş. Tabi unutmadan Behzat amirimin estirdiği kırmızı-kara havası da son zamanların popülaritesi. Özetle 90'lı yılların başından bugüne kadar geçen 20-25 yıllık bi' zaman dilimi. Zamana takılıp kalmamak lazım.

Mehmet Özdilek, dillere destan ve örnek bi' şekilde noktalanan profesyonel kariyeri sonrasında sokağa çıkamayacak duruma düştüğü İsviçre faciasından sonra halkın gözünde profilini sağlama almak için Antalyaspor ile 5 sezon boyunca takdire şayan bi' istikrar ve her sene yükselen bi' performans gösterdi. Namı-diğer Şifo, Antalya'dan sonra yine aynı seviyede mi kalacak yoksa gönlünde yatan karakartal sevgisi için sabırla beklemeye mi geçecek sorularına Gençlerbirliği olarak cevap verdi. Açıkçası beni çok şaşırttı. Antalya'dan sonra Gençlebirliği gibi hiçbir zaman yukarıya oynamak gibi bi' hedefi olmayan, "komşuda pişer bize de düşer küme düşmeyelim yeter" kafasında lige renk katan bi' kulübe gelerek neyi amaçlamış olabilir, merakımdan çatlamasam da içim içimi kemirmese de acaba demekten kendimi alamıyorum.

Acaba İlhan Cavcav yıllardır biriktirdiği paraları bozdurup, kumbarasını kırmaya ve zirveye oynamaya mı karar verdi? Eğer öyleyse Şifo hocaya helal olsun, ince ayar güzel ayar vermiş, akıllılık etmiş. Ama başkan, "yok öyle bi' dünya, ben yıllardır biriktirdiğim parayı Şifo Mehmet için mi bozdurcam" diyorsa bu olayın bi' mantığı yok. Mantık aramak için sebepte yok, geleneksel dönemlik türk teknik direktör kıyımlarından biri olsa gerek der geçerim.

Uzattık da uzattık ama önce bi' olayın iç yüzünü öğrenmek lazım ki kime nasıl konuşacağımızı bilelim.




Şifo Mehmet hoca, Antalya da 5 sezon boyunca haddini aşmadan ama çok da geri basmadan, yarım adım da olsa ileri gitmenin bu topraklarda nimet olduğunu bilerek, elindeki malzemeden maksimum verimi alarak ve bunlara istikrarlı bi' oyun yapısını taktiksel anlayışı da ekleyerek, kulübe belki de tarihinin hem sportif hem de ekonomik olarak en önemli katkısı yapmış biri olarak tarihe geçmiştir. Ama Antalya seyircisi kendisine böyle bi' teşekkür etti mi bilmiyorum. Bilen varsa söylesin, yoksa ayıp etmişler zaten.

Şu an ki Gençlerbirliği kadrosu lig ortalamasının altında bi' kadro, kesinlikle 2-3 transfer isteyecektir. Ama devreye kadar 9 maç var ve burada bi' etki gösterip en azından takım üzerindeki ölü toprağını atıp silkelenmesini sağlamak için çalışacaktır ve bunu da yapabilir. Hatta sürpriz 1-2 sonuç alabilir, yazalım kenara tutmazsa alabilir demiştik alır demedik der, işin içinden çıkarız. İlk yarı bitmeden Trabzon, Galatasaray ve Beşiktaş ile maçı var, artık kime niyet kime kısmet!


Kadro detayına girelim. Şifo'nun Antalya da çok tuttuğu, bi' zamanlar sağdan soldan topladığı 1 puanların eseri olan Yalçın Ayhan-Ömer Çatkıç ikilisinin benzerini Ramazan ve Sedat Bayrak yakalar mı, neden olmasın. Defansta Sedat yer bulabilir mi o başka bi' detay. Ama hoca önce savunma der, bunu yıllardır sıkıla sıkıla izledik. Şifo gençleri sever, misal istanbuldan getirip 11 oynattığı Emrah Başsan onun eseridir. Şimdi ise Uğur Çiftçi, Ahmet Çalık, Atabey, Artun(kiralık gitti) gibi ve daha sonra adını duyacağımız gençlerbirliği cevherlerini de es geçmemek lazım. Ancak gözle görünür bi' golcü ve oyunu yönlendirmek için gerekli bi' oyuncu eksikliği bas bas bağırıyor, affedersin kıçını yırtıyor kimse bakmıyor. Yani Azofeifa ve Vleminckx'i koy şu takıma bi' anda kolbastı yapar rakibe. Çok da kötü değil, zamanla Şifo ayarı verecektir. Antalya'dan gelebilecek oyuncular olabilir, mesela Emrah Başsan gibi ve Emrah'ı 10 numara pozisyonuna çekip hem takım için hem de Emrah için olması gerekeni yapmış olur.

Gençlerbirliği'ni ne severim, ne de sevmem, ne etliye ne sütlüye bol köpüklü orta şekerli severim. Ama Ankara'yı çok severim, zahmet olmazsa küme falan düşmesinler ayıp ederler. Kumbarada bi' ton parayla PTT 1.ligde komik olur.

24 Ekim 2013 Perşembe

İbrahimoviç vs Ronaldo

Yakın tarihten Giggs, Weah ve Cantona, fi tarihinden ise George Best, Schuster ve Di Stefano futbol kariyerleri boyunca hiçbir zaman dünya kupasında forma giyememiş yıldızlar olarak google arama motorunu meşgul etmekten gurur duyarlar. Günümüzden sıcak bi' örnek vermek gerekirse 100 milyonluk adam Gareth Bale de dünya kupasında hiçbir zaman forma giyemeyecek.

İnanmazsan Sinan Engin'e sor; "Galler ne ya, Galler ne abi?".

Hani bi' laf vardır, "o forma kutsaldır nasip olmaz herkese" diye işte dünya kupası o hesap nasip olmuyor herkese. Bak bizim Fatih Terim de bi' türlü gidemedi oraya. 2006 da cort, 2010 da mort, 2014 yine terelelli.

2014 Brezilya finalistlerinin çoğunluğu belirlendi. Geriye kıtaların play-off eşleşmelerinden galip gelecek takımların belirlenmesi kaldı. Afrika da favoriler bu sefer sürpriz yapmayacak gibi, Amerika kıtasında Uruguay ve Meksika play-offu U21 kadroları ile geçebilecek kolaylıkta rakiplere denk gelmişler, asıl kısa devrenin, cadı kazanının, adrenalinin olacağı yer Avrupa elemeleri. Kuradan önce Hırvatistan, İsveç, Fransa ve Portekiz'in tur atlayacak şekilde kuranın çekilmesini dilemiştim ama gel gör ki Portekiz ve İsveç birbirini çekmiş.


Ya İbrahimoviç Brezilya'da olacak ya da Cristiano Ronaldo. Yani hayvani goller atan, dev cüsseli sihirbaz mıdır nedir bilinmez bi' kılığa bürünmüş ve futbolcuyum diye ortada dolanan mucizevi insan Zlatan İbrahimoviç, dünya kupasını evde kola-çekirdek yaparak geçirecek, mesela yani. Aynı şeyleri nedense Ronaldo için yazasım hiç gelmiyor. Portekizi zaten sevmem, Ronaldo'dan hiç haz etmem ama saygı duyarım orası ayrı konu. Buraya yazıyorum, Ronaldo dünya kupasına gidemezse, o vakitte dünya kupasını takip ederse bende İrina Shayk ile 6 gece 7 gün herşey dahil tatil yaparım, masraflar benden. Daha da ne diyim ben artık, bu saatten sonra gelmem davosa..

Sonuçta dünya böyle bi' risk ile karşı karşıya. Birinden biri mortlayacak. Tabi arada güme gitmesi muhtemel ultra insanlardan biri de Fransız Franck Ribery. Ukrayna kolay takım değ-el hacılar. Bi' bakmışsın Yarmolenko 1-0 yapmış, bi' bakmışsın 90+2 olmuş sonra pompido olur farkına varamazsın by by France.

Zaten bi' Türkiye futbol federasyonu bi' de FİFA, yok abi bu adamlarla bu işler yürümez. Adam gibi çeksene kurayı dimi, versene güzelcene ince ayarını ne milletin canını sıkıyorsun. Bak bi' de bu yüzden bölüneceğiz şimdi ikiye, mitoz mu mayoz mu olur artık orası rastgele.

O değilde Platini UEFA yerine FİFA başkanı olsaydı, play-off da Yunanistan, İzlanda, Romanya ve Ukrayna'nın Brezilya'ya gitmesini sağlayıp İbrahimovic, Ribery, Ronaldo ve Mandzukic'i evde bırakmanın bi' yolunu bulurdu. O yüzden buna da şükür demekte fayda var.

Peki şunu hiç düşünen oldu mu; ya Romanya Yunanistan'a elenirse, Bogdan Stancu'yu izleyemeyecek miyiz?

23 Ekim 2013 Çarşamba

Mancini'nin Virajı

Fatih Terim'in gönderilmesi ve bahanesi camianın o çok bahsedilen değerlerine ayıp edilerek yapıldı. Bunu aksini söyleyen fazla kurumsallaşmış demektir ki fazlası mideye zarar verir, aman. Belki sezon başı yani önceki sezon sonu tokalaşıp helalleşip teşekkür edilerek yollar ayrılsaydı; midemiz bulanıp, kafamız soru işaretleri ile dolup, sezon hevesimiz, 4. yıldız heyecanımız yarım kalmamış olacaktı. Oha lan, sizli bizli konuşarak çok taraf oldum sanki ama yok öyle bi' şey bilen bilir. Taraf olmaya zamanım yok, yazı yazmaya olduğu kadar :) Bu arada teşekkür edilecek birisi varsa o da Fatih Terim'dir. Fatih Terim'in Ünal Aysal'a teşekkür etmesi için bi' sebep yok. Çünkü 2 sene üst üste şampiyonluk yaşatarak bi' kez olsun yönetimin aklını seçim, istifa gibi tribal enfeksiyonlarla bulandırmamıştır. 

Mancini'nin takımın başına getirilmesi belki çok önceden planlanmış bi' şeydi veya değildi orasını bilemeyiz ama Juventus deplasmanı öncesi gelmesi kendisi açısından dezavantaj olmakla birlikte gizli bi' avantajı beraberinde getiriyordu. Bu avantajı 2-2 ile de cebine koyarak başladı bizim eleman ama milli maç arasına girerken Akhisar da almış olduğu darbe hiç hoş olmadı. Çünkü burası Mancini'nin de dediği gibi herkesin herşeyi bildiğini sandığı ama kimsenin herşeyi tam olarak bilmediği Türkiye Cumhuriyeti. Nasıl cümle ama, iyi dimi? Bende tam anlamayıp bodoslama sallayanlardan olduğum için öyle bi' cümle çıkması normal.

Mancini herşeye rağmen elinde fırsat kuponu+kargo bedava kampanyası ile gezmeye devam ediyor. Bu anlamda önünde hala şampiyonlar liginde 2. tur şansı ve UEFA'ya kalsa bile Fatih Terim'in Madrid'den 6 yemesine bahane bulunacak bi' başarı söz konusu. Lig içinse 2-3 hafta sonra Kadıköyde oynanacak olan Fenerbahçe maçı dışında başka bi' çıkış yolu görünmüyor. Eğer Mancini gerçek anlamda bi' elemansa ve premier lig şampiyonluğu arapların milyar dolarlarından bağımsız kazanılmışsa; yani demem o ki olsa ile bulsa yanyana gelse ekeke kös köse eşemede kişne falan..

... -se, -sa, Kopenhag, Kayseri, Konya, Kopenhag, Fenerbahçe diye devam edecek 5'i bi' yerde serisinden hem tabela da hem de psikolojik olarak üstünlüğü ele almış olarak çıkması gerekiyor. Zaten bu keskin virajın sonunda uçuruma yuvarlanmadan Kadıköy'den hem psikolojik üstünlük hem de 3 puanla dönülürse o akşam formalara 4. yıldız takılır bunu da not edin bi' tahta masaya. Diğer türlü elemancininin işi zorunda ötesinde olur çünkü 4. yıldız gazıyla başladığı maratonun 11. haftasında liderin 9-10 puan gerisinde kalmak kuyruklu yıldızın tepesinden zirveye aval aval bakmaya dönüşür. Bu da ne demek ben de bilmiyorum, çünkü kıçım limon kamyonu kıvamında sıkıp duruyorum. Limon kamyonu ne alakaysa, işte bunlar hep eleman, hep elemancini!

Hepsini geçtim, ilk lig maçında kemer takmadan giydiği, belli ki üzerine milim milim ölçülerek dikilmiş takımı ile Fatih Terim'i aratmayacak dolabı da yanında getirmiş bizim eleman!