22 Ocak 2014 Çarşamba

Mata'h Bi' Şey Değil Ama 45 Milyon €

David Moyes Everton'da iken tüm adanın saygı duyduğu bir adamdı. Ferguson gitti gidecek dendiği zamanlarda haklı olarak Mourinho ile birlikte hatta Mou'dan bile fazla şansının olduğu konuşuluyordu. Üstüne üstlük Guardiancılar, Telegraphcılar, Independentcılar bi' araya gelip, Ferguson'un geçmişine ve bugün geldiği nokta da ki duruşuna bakınca Moyes'in bu yolun yolcusu olması gerektiğini yüksek sesle dile getiriyorlardı. Derken olanlar oldu. Bi' gün SİR ağzında aromasından eser kalmayan sakızını atıp yenisiyle devam istedi. Ancak elini cebine attığında sakızın bittiğini görünce yolun sonuna geldiğini düşündü ve Moyes'in kendi koltuğu için en uygun adam olduğunu açıklayarak görevi İskoç teknik adama teslim etti.

Moyes hakkında olumlu görüş bildiren sadece ada basını değildi. Bizim buralarda hemencecik Moyesseverler dernekleri kuruldu, var olanlar kendilerini öne attı, olmayanlar Moyesci oldu vs. vs.

Premier Lig de 22 hafta geride kaldı ve Moyes liderin 14 puan gerisinde kaldı. 16 hafta kala bu farkı kapatması mümkün değil ki tek rakibi yok. Aynı anda hem Arsenal'i hem City'i hem de Chelsea'yi geçmesi bu dünyada olacak iş değil ama paralel evrende neden olmasın.

14 puan geride kalmak Moyes'in öyle bi' içine oturmuş ki şu transfer döneminde kim gelirse gelsin farketmez diye bi' bakış açısı oluşturmuş. Halbuki geçenlerde Cagliari-Juventus maçını izliyordu. Tahminim Marchisio'ya teklif yapacaktı ama o olmadı ya da Juventus kabul etmedi. Şu dönemde Vidal'i dünyaları versen Juventus'tan alamazsın. Ama konumuz ne Marchisio ne de Vidal. Gönül isterdi onlar olsun.


Manchester neden 14 puan geride kaldı. Bazıları Van Persie'nin sakatlığına bağlayabilir. Ama Moyes'in 22 maçta çıkardığı ideal bi' kadro hiç olmadı. Sürekli denemeler yaptı. Orta saha bugün dünyanın merkezi konuma gelmişken oraya bi' çözüm bulamadı. Hadi geçen sene SİR Alex'in sihiri ile Carrick'li United orta sahası şampiyon olmuştu ama bu sene olmuyor, olamayacağını Moyes sezon başında görmeli oraya rakiplerle mücadele edecek bi' merkez oyuncusu almalıydı. Yaya Toure-Fernandinho, Ramsey-Arteta-Özil, Ramires-Lampard-Oscar gibi rakiplere karşı Carrick-Cleverley vs. ile oynamak bile bile lades değil de nedir başkan?

14'e çıkan puan farkı ve medyanın geçtiği dalga dümene dayanamayan Moyes ne yapacağını şaşırdı ve Chelsea de Willian, Oscar, Hazard, Lampard varken forma bulmaması gayet normal olan Mata için 45 milyon euro teklif etti, hatta bu iş bitti diyorlar. Belki de şu an bitti gitti bile Mata.

Daha önce çok merak ederdim Mata'nın nasıl Chelsea seviyesinde bi' topçu olduğunu ki Mourinho gelince o da benim gibi düşündüğü için hiç şans vermedi. Sonra da kek alıcıyı bulunca, bilezik misali 45 milyon € 'ya açık denizde boğulmamak için çırpınan United'a geçirdi.

Şimdi soru şu; Mata mı kurtaracak United'ı? Chelsea de kadroya giremeyen adam gelip Premier Lig seviyesinde takım mı kurtaracak? Sir Alex olsaydı şu resmin içinde gidip yine Mata'yı alır mıydı?

Bırakın bu işleri. 45 milyonu Mata'ya verene kadar, git 2 tane Fernandinho gibi adam bul, 50 milyon ver. Sonra takım nasıl oluyor gör. En azından kafan rahat olur.

Belki de Mata'dan Mesut etkisi bekleyen olabilir. Bak bu da bi' ihtimal ama o otobüs buradan geçmiyor boşuna kimse beklemesin!

17 Ocak 2014 Cuma

Yurt Dışındaki Milli Gururumuz

İlk olarak Hakan Şükür'ün Torino'lu Şaban olarak akıllara kazınan bakkala ekmek almaya gider gibi 5 dakikada gidip geldiği İtalya macerasına tanık olmuştum. Video görüntüsü olmayan ama fotoğraflardan gördüğümüz kornerden attığı bi' gol vardı, 54 numaralı Hakan Şükür'ün. Sonra Tugay'ın tahminimce Fatih Terim ile ters düşmesinin de payının olduğu, her iş'te bi' hayır vardır kıvamında gerçekleşen Rangers transferi ile başlayıp Blackburnde 30bin kişiye maske taktıracak kadar efsane olan bi' yürüyüşüne şahit oldum, olduk. Şu sıralarda 3. sezonun ortasında olan Atletico Madrid efsanesi olma yolunda ilerleyen ve her gün üstüne koyan bi' Arda Turan'ı izliyoruz. Son kupa maçında oyundan çıkarken tüm stadın ayakta alkışlayıp "Arda Turan" diye tempo tutmasını da görünce..

Her Ocak ayında çıkan bi' haber olma klasiği yolunda ilerleyen bi' konu ise sözleşmesi Haziranda bitecek oyuncuların veya teknik direktörlerin "Avrupa'dan teklifler var, menajerim görüşüyor, bende Avrupa'da oynamak istiyorum" dedikten sonra yaz kampında barbekünün başında tepiştiriyor olması...

Nereden aklıma geliyor böyle saçmalıklar bende anlamıyorum!

Caner'in sözleşmesi bitiyormuş. Muhtemelen Fenerbahçe ile imzalayacaktır. Umarım imzalamaz, şöyle bi' performans yakalamışken transferi patlattı patlattı, yoksa bi' daha yapamaz. Ha, transfer patlatmak gibi bi' çabası var mıdır bilemem. Benim hesabım Avrupa da en az 10 tane oyuncumuzun yer alması.

Oha lan biz 1 taneyi zor buluyoruz. Bulduğumuzu da NTVSPOR şifreli veriyor onu bile izleyemiyoruz, diyebilirsin ama gitmek isteyen olursa bu sayı çok doğal. Kıytırık ülkelerin zottirik futbolcuları bile biraz potansiyelleri olduğu için yurtdışında üst düzey liglerde oynayarak kendilerini geliştirme ve milli takımlarına daha fazla katkı verme şansı yakalıyorlar. Bizimkiler ise her sene daha da düşerek hiçbir yere katkı vermiyorlar, sağolsunlar.


Kimler gitmeli, Gitmeye yakın, Gidebilir, Gitse İyi Olur, Gitmez?

Tabi ki Caner Erkin.
Yıllardır gitmeyen ve Mayısta sözleşmesi biten Gökhan Gönül.
Türkiye liginde miadını dolduran Burak ve Selçuk İnan. Özellikle Selçuk!
Skysports İtalyaya göre Roma'nın istediği Oğuzhan
Trabzon da kalsa efsane olur ama gitse şahane olur dediğim Onur
Menajerinin de itiraf ettiği gibi İngilizlerin takip ettiği Mert Günok
Aykut Kocaman ile UEFA kupasında yarı final oynayıp, Ersun Yanal ile ligi unutan Salih Uçan
Şenol Güneş kesinlikle Türkiye de çalışmamalı hadi be hocam, kaldır kafanı
İnzivaya çekilen Aykut Kocaman, pas oyunu ısrarı çok farklı bi' kariyer getirebilir
Bülent Korkmaz olma hedefi yoksa tam zamanı gelmişken Semih Kaya
Bursa'da harcanıp sonu Barca kapısından dönen Muhammed gibi olacak olan Enes

10 futbolcu, 2 Teknik Direktör kapıyı açarsa diğerleri de peşlerinden gelebilir..

13 Ocak 2014 Pazartesi

Arda || Messi


                                             Posterlik bi' fotoğraf

Şu resmin altına veya üstüne hiçbir şey yazmasak yine de olurdu. Her şey apaçık net ve ortada. Kendini ispat etmiş, dünya çapında kendini kabul ettirmiş ve ettirmeye devam eden Türk milli takımı kaptanı, Arjantin milli takım kaptanı ile kariyerinin zirve fotoğrafını çektirerek forma değişiyor.

Türk futbolunda alt yapı sorunu var diyoruz. Bunu herkes bağıra çağıra söylüyor ama kimse elini taşın altına koymuyor. Herkes boş boğaz bende dahilim buna, atıp tutuyoruz.

Mesele altyapılarda kapıların üstüne, girişlere, çıkışlara vs. yerlere "mucize, imkansız, çalışmak" gibi insanlarda mesleki körlük oluşturmuş düşmüş basit ykelimelerden oluşan alengirli cümleler yazmak değil.

Alt yapı için bi' adım atacaksanız, bi' tuğla koyacaksanız ya da çorbada tuzum olsun diyorsanız, bu resmin posterini o alt yapı organizasyonun da herkesin göreceği tek bi' yere asınız ve o genç çocukları bu sağ taraftaki 10 numaralı abilerinin yerinde Messi ile forma değiştirirken olmanın hayali ile karşılayıp o hayalle antrenmandan gönderiniz.

Her neyse, ben Arda'nın ne avukatıyım ne de mahalleden arkadaşıyım ya da vs..

Dünya çapında Türk futbol tarihinde böyle bi' oyuncusunu bugüne kadar hiçbir zaman pazarlayamamış bi' ülke olduğumuzu kabul edersek, bu ilki yaşatan, hani derler ya "Türk'ün adı duyulsun" diye işte onu sapına kadar hem de kazıya kazıya yaptı bu koca kafalı sakallı oğlan. O yüzden Liverpool efsanesi Gerrard'a duyduğunuz ölürcesine saygının, Başbakan diye kıçında dolandığınız Pirlo'ya duyduğunuz sevginin 10'da 1'ini Arda Turan'a verin. Korkmayın, verin bi' şey olmaz. Isırmaz merak etmeyin.

Tarihin yaşayan yegane tanığı-Allah uzun ömürler versin-Halit Kıvanç'ın Pele ile ilgili anıları vardır. Anlatır durur. Sene bilmem kaç, bi' baktım Pele..Oha! Hangi Pele? Taçsız Kral Pele vs. İşte bu kadar olmasa da ona benzer bi' anısı oldu bu anı canlı izleyenlerin.

Ve olay aynen şöyle gelişti:

Sene 2034...

Sol tarafta forma numarası görünmeyen ama dünyanın ezbere bildiği bi' 10 numara. Zamanın efsanesi Arjantinli, Barcelona altyapısının eşsiz eseri, yok böyle bi' mücevherat, yok böyle topla dans..O nasıl bi' ayak içi, sert gibi ama yumuşak köşeye bırakılan bi' plase..O nasıl bi' oyun zekası, gol koklama..Bu nasıl bi' oyun tarzı bu nasıl bi' sahte 9 bu nasıl bi' insan...Yoksa uzaylı mı? Lionel Messi..Kilimci Arif ve Komutan Logar'dan sonra 4 Ballon d'Or ödülünü üst üste kazanan ilk uzaylı! Rakip Atletico Madrid. Sağ taraftaki 10 numara bizden biri. Atletico da bi' Türk. Hem de Türk gibi Türk. Arda Turan. Türkiye'de yemediği eleştiri kalmamış. Saha içi saha dışı hatta yatak odasına kadar yemiş eleştiriyi. Ama gün gelmiş devran dönmüş, o artık Atletico'nun 10 numarası saha içindeki oyun zekası. Müthiş oyun kabiliyetine, Simeone'nin taktiksel disiplini de eklemiş, jilet gibi artık. Maç şifreli ama fakirlerelink her yerde. Bi' şekilde yayını var. Maç başladı ve bitti. Bu iki gol makinesi takım 0-0 berabere. Üst oynayan iddaacılar bile Arda'nın mükemmel oyunundan sonra "boşver be, çocuk ne top oynadı helal olsun" demekten kendini alamaz. Ve işte o an. Dünya tarihine sayılı 3 oyuncudan biri olarak geçen belki de dünyanın en iyisi dediğimiz Lionel Messi ile Arda Turan formalarını değişir ve gülüşür. Maç sonunda tüm dünyada manşet bu iki adam. Birisi dünya tarihinin gelmiş geçmiş en iyi 2-3 futbolcusundan biri olan Messi, diğeri ise bizim Bayrampaşalı efsanevi elçimiz Arda Turan. Mundo Deportivo, AS, Marca, Guardian, Independent, Gazzetta vs. hepsinden aynı resim iki isim. İşte bu fotoğraf o zamandan kalma. Sonra Arda Turan ne yaptı diye sorarsan, o sene İspanya'da şampiyon. La Liga'yı kazanan ilk Türk futbolcusu. Ardından Premier Lig'e transfer. Chelsea de Mourinho ile Şampiyonlar Ligi'ni de kazandıktan sonra her fırsat bulduğunda izlemeye geldiği parçalıyı-onu istemeyenlere rağmen- 2 sene terleterek kariyer finali. Eeee, sonra n'yaptı dersen ki onu da soracak gibisin. Magazinel çevresi ve popülaritesi dünya çapında olan bi' kariyeri geride bıraktığı için diğer herhangi bi' Türk milli yıldız gibi yorumculuk yanar dönerliği peşinde değil. O artık medya patronu. Aynı zamanda da Galatasaray kongre üyesi ve gelecek seçimde kimin listesine gireceği tartışması konusu. Sen sormadan Messi'nin ne yaptığını söyleyeyim. Barcelona başkanı Carles Puyol, Lionel Messi'nin teknik direktörlüğünde kazanılan ilk La Liga şampiyonluğu sonrası çok mutlu.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Lewandowski ve Tarık Çamdal

Bosman kuralını en çok CM'nin efsane serisi olan 01/02 de kontratı Haziran da bitecek oyunculara "month to month" yaparak transfer etmede kullanırdım, CM oynayıp da bu yöntemi kullanmayan sayısı azdır hatta yoktur. Çünkü popülaritesi düşük bi' takımı yönetiyorsanız ve daha üst taraftaki takımlardan oyuncu almak istiyorsanız imdadınıza "month to month" yetişir. Oyuncuya 1 ay için 3 milyon dolarlık teklif de bulunup, kulüpten içeri girdiği anda 5 yıllık kontratı çakarak bi' nevi yasal hile yolu ile kadroyu yıldız isimlerle donatırsınız. Sonra ver elini şampiyonlar ligi, kıtalararası şampiyonluklar, lig, kupa ne var ne yok toplarsınız..

Bu arada Bosman kuralını en çok CM de kullanırım diye başlamışım, şimdi fark ettim. Sanki kullanacak başka yerlerim, imkanlarım oldu da kullanmadım. Fazla coşmamak lazım, sakin.

Eskişehirspor'da kontratı Mayıs ayında bitecek olan Tarık Çamdal, sezon sonunda kulüpten ayrılacağını açıklayıp peşine Galatasaray ve Beşiktaş ile anlaşma yoluna girince Eskişehir tarafından kadro dışı bırakıldı. Dememize kalmadı, Beşiktaş'a gitmek isteyen Veysel Sarı da az önce kadro dışı bırakılmış. 

Tesadüf bu ya, tam da bu olayların üstüne Dortmundlu Lewandowski, Bayern Münih için sağlık kontrolünden geçmiş ve 5 yıllık sözleşmeye imza atmış. Yani Hazirana kadar Dortmund da devam edecek. Hatta gün gelecek Bayern maçında gol atacak, sevinecek. Belki Dortmund ile şampiyonlar ligini kazanacak vs. ama gitmiş Bayern ile 2019'a kadar geçerli olacak sözleşmeyi imzalamış. 

Şimdi yalnız ve güzel, gelişime ve gazlanmaya açık ülkemin güzel insanları söyleyin yanlış nerede? Almanlar mı çok geniş, biz mi çok darız? At gözlüğüne mi bağlayalım, hainlikten mi devam edelim? 

Bi' tarafta Lewandowski gibi bi' adam. Nefis bi' golcü yeteneği, gol vuruşu ve sezgi, son vuruşlar, penaltılar, havadan, yerden komple bi' machine. Ha, Mandzukic varken gerek var mıydı? Bence hayır. Ki hep diyoruz, diyorsunuz, diyorlar Götze sahte 9 olacak. Pep onu Messi gibi kullanacak. E, o zaman hiç gerek yok. Ama Bayern bu, bana yar olmayanı sana yar etmem mi diyor bilemem. Neyse konu bu değil. Lewandowski için ortalığı yaksa Dortmund kimsenin sesi çıkmaz. Adam haklı beyler deriz.

Diğer tarafta Tarık Çamdal 2013 Eylül-Ekim hatta Kasım ayındaki hazırlık maçları kadrosuna çağırılana kadar kimsenin tanımadığı adını bile daha dün değil evvelsi gün bilemedin geçen hafta duyduğu bi' genç yetenek. Bi' potansiyeli var. Her iki kanat bekinde de görev alabilir. Misal Philip Lahm. Biraz abartı bi' örnek oldu ama pozisyon açısından verdim, atlamayın hemen. Yani bugün bi' potansiyeli var ama yarın kaybolup gitmeyeceğinin garantisi yok. 

Eskişehirspor yanlış yaptı diye düşünüyorum. Veysel ve Tarık gitmek mi istiyorlar?
"Tamam kardeşim gidebilirsiniz. Size 3 gün süre, istediğiniz takım ile sezon sonu geçerli olmak kaydıyla anlaşın. Sonra da gelin Antalya kampında yerinizi alın. Biz sizden memnunuz 6 ay daha sırtınıza bineceğiz." Diye söylenip takımın iskeletini, kulübün havasını, taraftarın canını sıkmazdınız.

Ha, şimdi n'oldu zaten kısıtlı bi' kadro ile mücadele eden Eskişehir 2 tane 11 oyuncusunu kadro dışı bırakmak zorunda kaldı. Ve yapılan açıklama da oyuncular Ocak ayında transfer olmazsa, Mayısa kadar A2 ile çalışacaklar deniliyor ki burası daha da vahim. 

Bosman kuralını bile hazmedemedik ya helal olsun. Bu ortamda bi' de yabancı kuralına itiraz ediyoruz. Yarın yabancı serbest olsa ona da bi' kulp takar yine işin cılkını çıkarırız. 

Spor Toto Apertura SuperLiga

Devre arasına 2. Galatasaray ile 8 puan fark yapan Fenerbahçe'nin hak edilmiş liderliği ile giriyoruz. Devre arası gelince sezon başı kampında "kolej havasındayız, arkadaşlık mükemmel, çok iyi bi' takım olduk" ile başlayıp lig başladıktan sonra "bizi 3 hafta bilemedin 5 hafta sonra görün, zamanla daha iyi olacağız, yeni transferler takıma alışıyor" diye devam eden ve ligin 10. haftasından sonra "devre arasında yapacağımız takviyelerle..., transfere ihtiyacımız var, eksiklerimizi biliyoruz" diye zirve yapan cümleler bi' anda film şeridi olarak gözümün önüne geliyor.

E, 1 ay ara olunca ister istemez 10. haftadan sonra herkes kendini devre arasına atmak için can atıyor. Hele ki kötü giden takımlar için 10. haftadan sonra kalan 7 hafta geçmek bilmiyordur. Mesela bu aradan en fazla zarar görme ihtimali olan takım Fenerbahçe sonra Galatasaray. Neden? Çünkü liderin bi' havası var, gazı var bunu kaybetmek istemez. Aynı şekilde son haftalarda toparlanan Galatasaray tam seriye bağlamaya hazırlanırken 1 aylık ara hiç işlerine gelmeyecektir. Sen bakma medyada çıkan arayı iyi değerlendireceğiz, şöyle yapacağız böyle yapacağız demelerine 2 sinin de işine gelmez, gelmeyecektir de.


Kimin için iyi olur bu 1 ay dersen, illa ki bi' cevabımız var.

Mesela son haftalarda gazı kaçan Kasımpaşa. Yavaş yavaş zirveden kopmaya başladı. Fenerle arasındaki fark 10 puana çıktı. Fenerin avrupaya gidemeyeceği bi' ortamda, Galatasarayın arkasından 3.lüğü zorlamak varken ve bunu yapabilecekler neden bi' toparlanma için mola almasınlar? Tam da yerinde bi' zamanlama oldu, Kasımpaşa için. 1-2 takviye gelecektir. Tunay Torun gelmiş, kapalı kutu ama takviye takviyedir.

Ardından Eskişehirspor. Tarık Çamdal krizi ile lig konsantresini kaybetmiş bi' takım havasındalar. Devre arası krizlerden arındırılmış, nem yapmayan oyuncu kadrosu ile belki gelecek takviye ekip ile avrupa yarışına kaldıkları yerden devam etmek isteyeceklerdir.

Devre arasının enteresan transfer hamleleri yapmakta olan Antalyaspor. Hleb ile anlaştık dediler sonra baktık adam Konya'dan çıktı. Ama Aissati'nin takıma geri dönmesi sezon başında yapılan hatanın ne denli büyük olduğunu ispat etmiş oldu. Semih Şentürk hamlesi ise beni Samet Aybaba faktöründen dolayı hala düşündürüyor. Şimdi bu adamların kadrosunda Diarra var, Aissati'yi aldılar. Samet Aybaba çift forvet arkası Aissati oynatabilecek kapasitede biri mi? Bence hayır. E, o zaman bu Semih yine mi yedek kalacak. Yedek kalacaksa niye gitti Antalya'ya? Sorular, sorular aklımdaki sorular, at bunları kenara. Ajax'tan Enoh gelmiş. İşte bu tam isabet olmuş. Enoh ve İnceman birlikte iş yapar.
Antalya 11'im; Hakan-Koray,Emre,Yobo,Vederson-İnceman,Enoh,Aissati,Emrah-Semih,Diarra

Konyaspor şu ana kadar topladığı puanlarla herkesi ağzını açık bırakan bi' takım oldu. Ben mesela hiç izlemedim. İzlemeyi de düşünmüyorum. Ama dün bi' baktık, Hleb ile imzalamışlar. Mesut Bakkal zaten 2 transfer istemiş. 1 hücumcu yani Hleb, 1 de stoper o da Vukovic olmuş. Konya için 20 puan bence mucize. 2. yarı yine 20 alsınlar zaten ligde kalırlar.

Daum'un Bursasporu devreyi dört gözle bekledi. Hem Daum hem takım hem yönetim hem taraftar. Forvet transferi takımın olmazsa olmazı. Fernandao diye bi' golcü geldi. Ama ne denli faydalı olur hiç bilinmez. Bakarsın patlar gider. Zamanında Daum devre arası Nobre'yi alıp şampiyonluk için dev bi' adım atmıştı, herkes biliyor. Ama Bursayı sadece bi' forvet transferi avrupa potasına sokar mı, sokar demek ezbercilik. 

Roberto Carlos'un hala maç sonu röportaj veremediği ama ligin izlemesi en zevkli 3-4 takımından biri olan Sivasspor ile devam. Aatıf Şeyşu fırtına gibi bi' devre oynadı. Sivas 29 puanın üstüne 3-4 daha koyar mıydı? Bence evet. Mesela içerideki 0-3'lük Antalya mağlubiyeti, GS deplasmanında ki kırmızı ve sarı kart cezalıları, sakatların yokluğu bu sonuca etki etti. Sivas deyince herkes 10 gol attığı için Şeyşudan bahsedecek ama sağ kanattan Burhan Eşer'de bağıra bağıra geliyor. Sivasın kupa dahil oynadığı 20 maçın 18'inde 11 başlayan bi' istikrar ve 6 tane gol. 1 devrede kanat oyuncusu olarak 6 gollük katkı üst düzey bi' performansa denk gelir. Burhan böyle devam ederse milli takım havuzuna dalar, demedi demeyin.

Gaziantep ve Sergen Yalçın ses getiren bi' manşet haberi gibi başlayıp, flaş sonuçların ardından gecenin karanlığında kaybolan isimler oldular. 6 maçta 4 galibiyet ile 13 puan toplayarak takımı ipten alan bi' teknik adam, bi' efsane. Artık Sergen Yalçın ile sıkıntı yok. Ama Antep yönetimi karışık, kulüp karışık alacaklı çok futbolcu var. Devre arası Cenk ve Muhammet gidebilir. Zaten kısıtlı kadro Antep düşmemesi gereken kemikleşmiş takımlardan ama Ankaragücünün düştüğü(düşürüldüğü) bi' ligde kapı herkese açık. Sergen Yalçın kalırsa ki yönetimin buna bi' teminatı olmalı, kalırsa yine flaş işlere imza atar.

Asıl merak ettiğim yer düşme potası. Kayseri berbat bi' halde. 12 puanı var. Süleyman Hurma lig sonunda 9-10. olacağız diyor. Okan Buruk biz düşmeyeceğiz diyor. Erciyes başkanı kendinden emin, imkanı yok biz kurtarırız diyor. Rize zaten arka bahçeden transfer atağına kalkıp bi' şekilde yırtar gibi duruyor. Antalya desen Samet Aybabaya rağmen acaip transferler yapıyor. Konya'nın 20 puanı vardı, gitti bi' de Hleb ile anlaştı. E, kim düşecek?

Olmazsa ben düşeyim kimsenin keyfi bozulmasın!

Döndük dolaştık ve şampiyonluk hesabına geldik. Benim teorim açık ve net. Fenerbahçe 9 Mart haftası oynayacağı Trabzon deplasmanına kadar geçen 6 haftada puan farkını 6 puanda tutarsa ligi alır götürür. Yani çok net bi' şey olmasa da, ilk 6 hafta kalan 11 hafta için son durumu belli edecek. Galatasaray'ın Chelsea maçları da bu sürede şampiyonluk yoluna etki edecektir. Eğer tur atlanırsa öncesi ve sonrasını düşündüğümüzde minimum 3 lig maçına etki edecek bi' şampiyonlar ligi çeyrek finali olacak ki bu dünyada ki her takım için puan kaybına açık kapı bırakmak demektir.

Ancak düz mantık yapanlar var. Neymiş Fener derbilerin 3'ünü de dışarda oynayacakmış. 2 mağlubiyet 1 beraberliğe puan farkı kapanır, diyorlar. Ama şampiyonlar liginde iki Chelsea maçı, öncesi ve sonrasında 4 maça direkt etki eder. Bu da şampiyonluktan kopmak için yeter de artar bile. Bakalım Mancini nasıl bi' rotasyon ile kayıpları engellemeye çalışacak. Bi' de Ersun Yanal'ın takımları 2. yarı düşer diye bi' şehir efsanesi var, inanmayın. Fenerin ilk yarıdaki en önemli avantajı 5 maçı son dakikalarda gelen golle kazanmasıydı onun dışında Ersun Yanal'ın takımları 2. yarı düşer, kaybeder falan tırı vırı bunlar.

Gelelim apertura liginin tam bağımsız, gerçekçi, popülist olmayan, hak edenlere yer verilen altın 11'ine.


3 Ocak 2014 Cuma

Tayfun Hoca, Sergen ne?

Tayfun Korkut ile bi' sorunum yok. Olması içinde bi' sebep yok. Adam bi' şekilde Hannover teknik direktörü olarak imzayı attı. Hayırlı olsun, başarılı olsun. Alsın başını gitsin, engelleri aşsın daha büyük takımlara gitsin. Hatta Pep Guardiola'dan sonra Bayern'in başına geçsin vs. vs. Adam Hannover ile anlaştı diye BİLD bile Türkçe başlık atmış, ne güzel. Yarın Bayern'e gitse demek ki başlığın altı bile Türkçe metin olacak, belli mi olur? Bunlardan rahatsız olan var mıdır, olması imkansız. Herkes gurur duymuştur en azından helal olsun demiştir.

Çok övüyorlar kendisini, şöyle hocadır böyle hocadır diye. Eyvallah övün, övmek serbest. Önünüz açık her türlü atabilirsiniz ki şu anda ben nasıl atıyorsam sizde öyle yapıyorsunuz. Şurada lisans almış, buradan sertifika almış burada çalışmış, böyle yapmış... 

Öncelikle neden milli takımda çalışırken sizin bahsettiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız katkıyı yapmamış? Bi' sorar mısınız? Neden milli takım dünya kupasına gidemezken 6 maçlık ve 1,5 yıl süren görev süresi boyunca takımı daha iyi yapacak katkıyı verememiş? Bi' görünce sorun be, olur mu? 

Bu milli takım meselesini sorgulamam, bence ucuz ve kirli bi' iş. 

Asıl enteresan olan kendisinin ortaya koyduğu herhangi somut bi' başarı yokken "oooohhh neler var hem de neler neler" modunda gazlamaya çalışanlar, yere göğe sığdıramayanlar, hastası olup, facebookta beğenmek için fanpage için arama yapanlar. 

Mesela Köln spor okulundan mı bilmem nereden bi' lisans diploma gibi bi' şey almış, Tayfun. Aferim iyi de yapmış, güzel yapmış. Ama bu lisansı diplomayı artık neyse o, onu ilk alan Tayfun mu? Yılmaz Vural'ın bahsettiği diploma lisans benzeri şey ne? Neden Yılmaz Vural-Cardiff haberi çıkınca dalga geçiyorsunuz da, Tayfun Hannover ile imzalayınca Barcelona'nın başına geçmiş gibi göklere çıkarıyorsunuz? 

Tayfun'un haberi çıktığından beri takip ediyorum. Herkes kendisinden Tayfun hoca olarak bahsediyor. Bak, dikkat et "Tayfun Hoca". Peki Sergen Yalçın Gaziantep ile anlaştığında neler yazıldı? Hatta 2 aya yakında görev yaptı. Bu sürede ne yazıldı? Hiç dikkatinizi çekti mi? 

Her yerde sadece "Sergen" yazıldı, yazdılar, yazıyorlar. 

İşte çok bilmiş medyamızın ve yeni bitme medyacıların yaptığı icat bu. Türk futbolunun efsanelerinden 70 milyonun öyle veya böyle adını ezbere konuştuğu, zamanında Mattheaus'un sağında atıp solunda geçen adam "Sergen attı şampiyonluk geldi" sözünün mimarına asker arkadaşıymış gibi sadece Sergen derken, Sergen Yalçın Mattheaus ile taşşak geçerken o maçta oynayan ama kimsenin hatırlamadığı sürpriz yumurtadan çıkarcasına milli takım yardımcılığı yapan birine bastıra bastıra "Tayfun hoca" deniliyor.

Bunu zamanında Fatih Terim ile Aykut Kocaman'ın adının geçtiği konuşmalarda yapanlar da olmuştu. Fatih hoca diye cümleye başlayıp, Aykut diye bitirenler oluyordu. Bugün benzerini Sergen Yalçın için yapıyorlar. 

Hayır, şunu merak ediyorum. Adam gitse Dortmund, Leverkusen, Schalke gibi takıma bende diyeyim "Tayfun Hoca" diye. Abi adam gitti Hannover 96'ya. Hannover 96 ne abicim ya? 1461 Trabzon var bizde o daha güzel anasını satayım, güldürmeyin adamı. 

Sonuçta Avrupa özentiliğini hele hele Alman hayranlığını, alamancılığı bi' kenara bırakalım. Biz öyle olamayız boşuna oramızı buramızı yırtmayalım. Tanımadığımız kişiler hakkında hayranlık nidaları atmalayalım. Elimizde ki malzemeyi nasıl daha iyi yaparız, onun peşinden gidelim. Hele bi' de yabancı futbolcuların efsane olduğu yerde bizim efsanelerimizi aşağılayanlar yok mu? Alacaksın ıslak odunu, bi' dalacaksın aralarına yer misin yemez misin?

Al sana efsane, al sana legend!

04 Ocak-24 Mayıs Fikstürü