15 Ocak 2013 Salı

Hangi Beyler Olum?

Sene 99, bilemedin 2000, milenyumla ilk tanışmamız, ortaokul bitmek üzere liseye nazır ergenlikten yeni fırlamışım. Okuldan çok idmana gidiyorum. Bu durum o zamanlarda ders yerine top peşinde koşan herkes için geçerli. Haftada 30 saatlik dersin 20 saatini idmanda geçiriyorum. Öyle ki yıllar sonra üniversitede yaşadığım %30 devamsızlık sınırını o zamanlarda delik deşik etmiş olduğumun farkında bile değilim, üstüne yıl sonunda da teşekkür belgesi verdiler, eyvah eyvah! 

Her neyse…



90’lı yılların sonu, hafta içinde herhangi bi’ gün ama Cuma değil Pazartesi zaten olamaz. Sabah 09:30 Dikmen Marco Tardelli Semt Sahasında okul takımı ile hazırlık maçına çıkıyorum öğleden sonra da kulüpte idman var. Manyağım ya ben, günü çift idman yapmadan geçirmiyorum, gözüme uyku girmiyor, içim rahat etmiyor ille de çift idman, ille de kondisyon, ille de istasyon! Öğleden sonra 16:00 suları, Anıttepe Radomel Abbondanzierri Garcia tesisleri 2 nolu eğimli sahada kulüp  idmanındayım. Önce makarasına bi' 5'e 2, sonra inceden bi' açma germe, peşine 5-10 şut. Senin anlayacağın ısınma mısınma bitmiş çift kale maça geçmişiz. Zaten ısınmama da gerek yok, daha sabah ki terim bile soğumamış. Kırmızı ve yeşil yelekler paylaşıldı, taraflar belli oldu ve maç başladı. Play now!

Oğuz Haksever ile O An’ı yaşıyorum NTV 16:00 bülteni gibi. 

O zamanlar fazla çift kale yapmazdık. Halbuki en iyi idman maçtır derlerdi. Ama gel de deli Kadir'e anlat. O istiyordu ki hep koşalım, zıplayalım, indirelim, kaldıralım. Tam tersi bende koşmayı hiç sevmezdim. Top koşsun banane amk, kafasındaydım. Hatırladığım 2 tane çiftkale var, tabi ki daha fazla yapmışızdır ama aklımda skoru ile kalan 2 tane var. 1-1 ve 1-2.

İşte 1-2!

Maçın 3’te 2’lik kısmını geride bıraktığımız anlar, baskı yemişiz, sağlı sollu kornerler, taçlar, duran toplar, çift vuruşlar falan ardı arkası kesilmiyor gibi gözükse de bu kelekler atamazlar adım gibi biliyorum. 

Dakika düdük çalana kadar vur patlasın çal oynasın, skor one on one 1-1.  Resume Match!

Bizim defansın götünden ter geliyor 2. yi yememek için ama defans deyip geçmemek lazım. 

Kalede telli turna kıvamında bi’ adam, Hertha Berlin kalecisi Kiraly misali giydiği eşofmanı, hocanın serbest bıraktığı anda kaleyi bırakıp saha içinde attığı kıvrak çalımları, üst yaş grubundaki 1.90’lık kaleciyi düşürdüğü komik anlarıyla tey tey İboooo. Sol tarafta Devlet Su İşleri gibi bi’ devlet kurumunda demirbaş listesine girmeye hak kazanmasına rağmen, mütevazi kişiliği ile bunu kibarca reddeden bi’ black mamba, Erdemoğlu diye bilinir adını kimse hatırlamaz. Sarkık libero oynamayı kızlara sarkma sanan, uzun top oynaması ve çabukluğu dışında başka bi' özelliği olmayan Suat Kaya boyunda kısa bi' defans adamı, Gürcan'dı heralde. Stoper var, Emre Aşık misali danduncu ama sağlam, rakibin 9 numarası ile tuvalete bile gider yetmez yemeğe çıkar, balığa gider. Marking 20. Jumping 20. Adını sanını kimse bilmez ama soyadı dillere destan Kayıkçı. O değilde yanlış anlayıpta aklında Kayakçı olarak kalanlarda olmuştur.

Sene 2013 artık tandem yapan 4’lü savunmalar var, bazı takımlar 3’lü tercih ediyorlar. O zamanlar tandem oynamak zor geliyor hatta yemiyor, Brezilya milli takımı ve Popescu-Bülent ikilisi dışında tandemi yedirebilen yok. Peki biz ne oynuyoruz? 3’lü değil 4’lü tandem değil. Böyle söyleyince, o zamanlar defans yok muydu lan? diyebilirsin. Tabi ki öyle bi’ şey yok, defans olmaz olur mu? Var, ama Pele’nin 1000 gol atıp efsane olduğu kendisini küstahca Maradona ve Messi ile karşılaştırmasına neden olacak seviyede zayıf, dirençsiz yol geçen hanından hallice, top geçer adam da geçer.


Diziliş olarak 4 savunmacı var, sağ ve sol bek olmazsa olmazımız.  Asıl kayışın koptuğu yer, diğer 2 adamın ne dolaplar çevirdiğinde saklı. Zamanın modası sarkık liberolu sistem. Hal böyle olunca vasatın üstünde hücum gücü olan takımlar rakip takımı kevgire çevirebiliyor. Sistem şu şekilde işliyor. Yani maç öncesi tahtada bize aktarılan şekli ile anlatıyorum. Sağ ve solbek dediğim gibi yerli yerinde gibi gözükse de öyle değil. Önce sarkık libero ve stoperin hal ve gidişini anlatayım. Libero hiç bi’ zaman adam tutmaz ama sana bana tutturur. Stoper rakibin 9 numarası dışında kimseyle muhatap olmaz. İlk sene 85’li dallamalar içinde Deniz vardı liberoda, her maçta Engin…Engin…. diye nasıl yırtınırdı, görmen lazım. Sebep, tabi ki rakibin 9 numarası dışında kalan diğer adamı markaj altına aldırmak. Hayır, arkadaşım, neden sen yanaşıp bi’ zahmet tutmazsın o adamı, neden illa ben? Aslında maç toplantısında tahtada anlatılan, 9 numara dışındaki diğer adamı tutması gereken sağ ya da sol bek, artık hangisine daha yakınsa. Defansif olarak taktik bu şekilde ön taraf bildiğimiz gibi 4 ve 2 şeklinde. Yani 1-3-4-2 gibi bi' diziliş var, o "1" kaleci değil.

Tandem demişken iki stoperi yan yana koyma ile o kadar kolay tandem yapıldığını sananlar varsa kum sahaya inmeden boşa tırmalamasınlar, o iş o kadar kolay değil. Kademe bilmek, çizgiyi kontrol etmek, alan savunmak beyaz camdan izlediğin kadar kolay iş değil. Ki 90‘ların sonu 2000’lerin başında o yaşlarda çim saha falan da yoktu. Misal Anıttepe Radomel Abbondanzierri Garcia tesisleri Romen rakamıyla II nolu sahada-sahayı bilenler için söylüyorum-Anıtkabir tarafındaki kaleyi sırtına aldığın zaman, orta alanın rakip yarı alanına bakan kısmının sağ tarafında, maraton tribünü önünden başlayan eğimin, sahanın %40’ına yakın kısımda hakim olduğu bi’ zeminde kim ile neyin tandemini oluşturup hangi defans anlayışını yapmaya çalışabilirsin ki? 

İşte, aslında beton olan ama uzaktan toprağa benzeyen, her zaman gönüllerde çim olmasını ümit ettiğimiz zeminlerde gençliğimizi, dizlerimizi, diz kapaklarımızı, ellerimizi, avuç içlerimizi heba ettik. 

Peki ya sonuç?

Sonuçta sağlı sollu kornerler, araya ince paslar, duran toplar ile sıkılan, fenalık geçiren defansın son durumuna geri geldik. Sarkık liberonun badisi, nerede o eski Ankaragüçlüler dedirtecek cinsten Ankaragüçlü olan, fiili olarak 44 giysede teorik olarak 48-49 numara krampon giydiğini tahmin ettiğimiz stoperin, savunmayı rahatlatacağını düşündüğü haykırışı ile artık toparlanırız diye ümit ettik. Ama neyin toparlanması amk, eğimin tam tersi yönden gelen cinnetlerden cinnet beğendiren, AB grubu için küskünler diye senaryo yazdıran, gözü kapalı sövdüren bi’ tepki ile dağılıyoruz ve kayış kopuyor, işte O AN topu ağlarımızda görüyoruz. 

Dakika Düdük Çaldı Çalacak, Skor 1-2 ve mağlubuz.

Özet

49 numara Adidaslı Stoper:(Kükrer gibi) Hadi beyler, hadiiiiiiiiiiiiiiiiiii !!!
Eğimin Tam Tersinden Deli Kadir: Hangi beyler lan, hangi beyler oluuuuuum?
49 numara Adidaslı Stoper: (Fatal error !!!)
Deli Kadir: Sen...Siz....Ne zaman bey oldunuz olum? 16’sından gün almamış…
49 numara Adidaslı Stoper: Kedi Miyavlaması ile:"arkaaşına sokim Kadirrrr"

Maç bitti, duş aldım. Dolmuşta üstünü beklememi gerektirmeyecek parayı verdikten sonra uyuya kalmışım. Sonra evde yemek yerken buldum kendimi. Mutfakta uyuya kalmışım iyi mi la?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder