28 Kasım 2011 Pazartesi

Yalan Hafta

Haftayı 3'te 3 ile kapattık. Cumartesi Romada tek gollü bir Lazio galibiyeti ile Milan ve İnter'den sonra şampiyonluk adaylarından birine daha yolverdik, yine Cumartesi Arena'da Engin'in önce yıldızlaşıp sonra yine hırsının kurbanı olması ile son dakikalarında zorlansak da götümüzden solusak da galip gelmeyi başardık. Son olarak da İstanbulda Güngören deplasmanına gelen 100. yılın en rezil takımlarından olmak için elinden geleni yapan Karşıyakamız rakibi önünde üstün bir oyun ile galip gelmeyi başardı.

Sonuç olarak haftasonu için 3'te 3 dedim ama; Dortmund'un kazanması, Bayernin puan kaybetmesi, M'Gladbach ve Reus'un zevk veren oyununun devamı bu hafta sonu için güzel şeylerdi.

Haftanın kötüleri ise Barcanın gol atamaması ve dangalağın aptisi Valdesin hatasını nedeniyle yediği golden dolayı maçı kaybetmesi ve Atletico'nun Barneabau da 0-1 öne geçip, oyun olarak da müthiş başlamasına rağmen maçı 4-1 kaybetmesi falan pişman haftasonunun içine eden hallerdi. Zaten Cumartesi pek bi sıkıntılıydı niye öyleydi anlamadım ama öyleydi. Hiç yapmazdı böyle ama anlamadım, genelde pazarları yapardı bu sıkıcılığı senin anlayacağın işimiz Almanyadan kötüydü...


Engin Baytar'ı G.Birliğinde oynarken ekranda 1-2 kere izlemiştim, dikkatimi çekmişti ama asıl etkilenmeyi 3-0 yendiğimiz-Lincoln show yapmıştı-Ankaradaki G.Birliği maçında yaşamıştım. Benim adım da Engin diye sempatim falan da hiç yok yani hemen kıytırık hikayelere girmeyin. Her neyse.. Adam da mükemmel bir bilek vardı, pasları oyun anlayışı falan tam istediğim gibi oynuyordu. Hatta Uygarada söylemiştim-şimdi hatırlamaz- bu adam tam Ayhanın yerinde oynatmamız gereken elemandır demiştim. Sonra üstünden çok zaman geçti. Engin tabiri caizse ortalığın mnakoydu. Eskişehire gitti, maç içinde biriyle kavga etti kimdi hatırlamıyorun, oradan Trabzona gitti, Türkiye Kupası finalinde Luganoyu bir sağa bir sola yatırdı, yapıştırdı, soktu Volkanı kaleye, kaldırdı kupayı, orada da Burak ile kavga etti sahada, derken kadro dışı kaldı, bir baktım ki Engin Galatasaray ile anlaştı yazıyor. Tüm kavgalarına gürültülerine rağmen arkasında olduğum 3-5 oyuncudan biridir. Kendim imzalamış gibi sevindim o gün, formayı giymiş aferin çocuk artık göster kendini dedim.

Engin bu sezon oynadığı tüm maçlarda direk oyuna etki edebilen 2-3 sarı-kırmızılı oyuncudan biri oldu takım adına. Misal Bursa maçında Elmandere attırdığı gol ile hiç gol atamayacakmışız gibi giden maçta kilidi açtı, son olarak da Sivas maçında yine mükemmel oynadı, atılan 2 golde direk payı var ki zaten birini kendisi attı. Ama çocuğun yine tepesinin tasını attırdılar o da yeter lan dedi, koydu kaleciye kafayı iyide yaptı demeyi isterdim. Kaleci Volkan olsaydı iyide yaptı derdim ama hiç iyi yapmadın be çocuk.

Şimdi direk kırmızı olduğu için haftaya G.Birliği maçında ardından da Arenada ki Fener maçında oynamayacaksın. Bu yaptığın iş değil, tamam şimdiye kadar hep saldırdın, olay çıkardın, sorun yarattın adam akıllı topunu oynamadın vs. ama 2 hafta sonra belki de sezonun en önemli maçını oynayacağız ama sen yoksun ve yetmezmiş gibi Ayhan oynayacak. Ben artık gider miyim o maça? Ayhan için mi vereceğim 50-60 milyonu, artı buradan oraya yol parasını, git gel çilesini, dönüşte 16 saatlik vardiyasını cartını curtunu filli foto bunlar..

Ama maça çift forvet başlamak #grandepuntonun bu sezon adına denediği en olumlu hareketlerden biriydi. Ancak Kazım ve Riera dünyadan bi haber, hadi maç bitsede eve gitsek modunda oynayan tiplerden hücum kanatlarını oluşturunca o çift forvet çıkmak bir boka yaramadı. Yok yok yaradı hücum presi adına etkili Elmander Sivas savunmasını çok zorladı, Barosta bi zahmet yardımını esirgemeyince baskı pres geldi. Derken Enginin maçı 2-0 yapmasının ardından Kazım ve Rieranın acilen oyundan çıkması gerekiyordu. Yani en azından ben olsam öyle yapardım.

Riera ile Kazımı kendime benzetiyorum. Nasıl mı? Şimdi halı sahaya çağırıyorlar direniyorum gitmemek için hem de nasıl direniyorum. Bahaneler, bahaneler... Tabi bunlar boşa direnmeler o yüzden kendimi sahanın ortasında buluyorum. Mecbur oynayacağız artık kaçış yok, ama kim takar, yaa zaten zorla gelmişim bir de kendimi yorup-terleyip-susayacak mıyım hiç çekemem valla, sahada gezinip bi şekilde zamanı bitiriyorum. İşte Kazım ve Rieranın hikayesi tam böyle yalansa yalan de, değilse yalamam de...

Nasıl mı? Ney nasıl mı? En azından ben öyle yapardım dedim ya o nasılı söyleyim.

Öncelikle Mertan'ın artık bu takımda sürekli 18'de bulunması gerektiğinin farkında olurdum. Yektanın da sakatlandığını ve cezalıları da göz önünde bulundurunca bunu yapmak düşünmek dolayısıyla uygulamak çok da zor olmazdı. Kazım ile Mertanı değiştirip 2-0 dan sonra mecbur risk alacak olan Sivas savunmasına bir darbe indirirdim, Mertanı getireceği enerji de işin cabası olurdu, aynı şekilde de Riera ile Ceyhunu değiştirir, Engini sola çekerdim, belki maç içindeki Engin gözlemime göre oyundan alıp kart görme ihtimalini ortadan kaldırırdım. Tabi Engini almak uzak bi ihtimal olsa da Riera ve Kazımı kesinlikle çıkarırdım kaçarı yoktu.

Sonuçta kazanılan bi 3 puan var. Ayrıca hakem şöyleydi böyleydi muhabbetine de hiç girmiyorum. Ama kırmızı kartlar keyfimizi kaçırdı. Ufak da olsa maça gitme ihtimalini göz önünden kaldırmış değilim. Şu şartlarda neden olmasın;
Muslera-Eboue, Semih, Ujfalusi, Balta-Ceyhun, Selçuk, Melo-Kazım, Riera, Baros ve sonradan oyuna dahil olabilecek bir Mertan bi Berk İsmail çok şey istemiyorum biraz cesaret, açıkçası yiyorsa...

Lichsteiner,Barzagli,Pepe,Pirlo,Vidal,Gigi,Bonucci,Matri,Chiellini,Marchisio,Vucinic

Bu hafta sağolsun komşunun ergen çocuğunun porno sevdası yüzünden internet bağlantısındaki sorunlar nedeniyle, 11 hafta kesintisiz takıntısız donmaksızın izlemiş olduğum Juventusumuzun maçını bu hafta yarım yamalak izledim. Tam olarak nasıl oynadık ne yaptık yine iştahlı mıydık yoksa bala göte bi golle mi yendik bilmiyorum ama bildiğim, herkesin bildiği bir gerçek var. 11 maçta mağlubiyetimiz yok, İnter, Milan ve Lazioyu yendik sıra Roma ve Napoli de hadi bakalım, İtalya gerçek büyüğüne kavuşuyor...

Aynı yayın sıkıntısını Karşıyaka maçında da yaşadım. Ama bu sefer internet bağlantısı sorunu yoktu. 11 hafta boyunca kesintisiz tüm Karşıyaka maçları veren TRT bu hafta Karşıyaka maçını es geçti. Bolu maçını verdi. Ama izleyenlerin anlattığına göre üstün bir oyun çıkarmışız ve galibiyet kaçınılmaz olmuş. İstanbulun Güngören, Kartal, Sarıyer gibi statlarındaki seyirci üstünlüğümüzden bahsetmeme gerek yok sanırım.Zaten 3 tane galibiyet var ve ben 3ünüde izleyemedim. Genelde sıkıntı benden kaynaklanıyor bunun farkındayım.

Aslında tatsız bir hafta sonu oldu. Yavandı yavan. Neden böyle oldu bilmiyorum. Şu yazıyı yazarken bile zor devam ediyorum, hatta yazdıktan sonra araç çubuğu ile aşağı doğru inip "vay be yine iyi sallamışım lan" diyemedim ki sıkıntı var demektir ya hadi hayırlısı panpalar...


Türünbünden nedir lan, kör cahiller kültürsüz ayılar!!!

Şimdi 60 bilet, 20 yol, 10 yemek, gidiş-dönüş çilesi, çıkışta ezilme tehlikesi, dönüşte uykusuzluk üstüne 16 saat çalışma, üstüne ergen muhabbeti, şıllık dedikodusu, yoppoloş hareketler, falan filan hepsi ne için Ayhan Akman için mi? İyice bi düşünmek lazım, acele etmemek lazım...

Düşün o kadar tatsız tutsuz ki resim bile koymadan postu bitiriyordum. O kadar renksiz olmasın dimi araya serpiştireyim 1er 2şer, işim gücüm gırgır şamata bu haftanın klişesi "bunlar filli foto" yaz bi kenara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder