22 Mayıs 2012 Salı

Euro 2012: Hollanda // Bana Kaderimin Bi' Oyunu mu bu?

Hollanda milli takımına dair ilk hatırladığım kareler 96 Avrupa Şampiyonasından bulanık bi' 4 numaralı Seedorf forması ve ardından 98 dünya kupasında Dennis Bergkamp adlı futbol sanatçısının Arjantin ağlarına gönderdiği çılgın ayak dışı plasesi ve Patrick Kluivert'ın enfes golcülüğü ile yarı finale kadar uzanan ancak "gerçek Ronaldo'nun" büyüklüğüne takılıp dünya 3.lüğüne razı olan Surinam sömürgesi ile var olan portakallar. 

Hollanda'nın kaderinin iyi olmadığı kesin. 74 ve 78 dünya kupası finallerini kaybetmeleri, 98 de Ronaldo engeline takılmaları, 2000' de tarifi olmayan bi' İtalya mağlubiyeti yaşamaları derken son olarak 2010 da ki belki de en adil olanı hatta hiç üzülmedikleri ama 3. kez finalde kaybetmenin verdiği burukluğu yaşamaları. Baktığın zaman bu resimden güzel bi' drama çıkar, ama sonucunda alacağı ödül Altın Portakal dan öteye gitmez fazla heveslenmemek lazım. Zaten siz sormadan ben söyleyim Bekir abimiz de Hollanda sempatizanı her zaman güzelliklerin peşinde olup, kaybedenlerin yanında olmuş, isyan etmenin faydası yok kaderin böyle demiş, başını eğip usul usul yolunu almıştır.

İtalya sempatime rağmen ben bile 2000 yarı finalinde Hollanda'nın oynadığı bugünün enfes Barcelona'sına benzer oyunun karşılığının yarı finalde elenmek olduğuna üzülmüştüm. Belki de Chelsea'nin bugünkü şampiyonluğunun habercisi o günkü İtalya galibiyetiydi. Neyse artık present continuous tense dönme zamanı...

Hollanda milli takımı zamanında Rinus Michels'in Cruyff merkezli taktiksel dehası olan 4-3-3'ü ile dünya üzerinde sempati toplayan ve en son 2000 avrupa şampiyonasındaki yarı final maçında sahada gördüğümüz olan mirası artık sahaya yansıtmıyor. Çünkü o dillere destan 4-3-3' ü oynayabilecek yapıda oyuncuları yok. Tam tersine sert, savunmacı, uzaktan vuran, hızlı çıkan 4-5-1'in dünya üzerindeki yeni milli takım temsilcisi desek yalan olmaz. Robben gibi hızlı hücuma çıkabilen, Huntelaar ve RvP gibi bitiriciliğe sahip, Sneijder gibi her maçta uzaktan 10 şutu olan, De Jong gibi odunlar odunu kazmalar kazması bi' çapaya sahip olan hücum kalitesi yüksek ama kontrollü oyunu benimseyen, rengine, taraftarının güzelliğine ayıp eden bi' takım. 

4-5-1 dedik ama Robben, Huntelaar, RvP, Van Der Vaart, Sneijder, Van Bommel 6'lısını yazınca nasıl kim kesik yiyecek, nasıl 11 ile çıkacaklar diye de merak etmiyor değilim. Tabi burada oyun stratejisi gruplardan takımın gelişi ve saha içindeki uyum da önemli. O zaman ortaya nasıl bi' salata çıkıyor bi' görelim.


Benim gönlümden geçen 11 yukarıda ki gibi şekillendi. Aslında gönlümden geçen demek biraz yalnız kaldı. Bu diziliş Hollanda adını görünce hepimizin sahada görmek istediği bi' oyun anlayışını yansıtan bi' duruş. Ama Marjvik'in-doğru mu yazdım bilmiyorum- bu şekilde sahaya çıkmayacağını daha dün hollanda sömürgesi altına giren yeni doğan Surinamlı garip çocuklar bile biliyorlar. Dolayısıyla fantezi yapmaya gerek yok. Hepimiz biliyoruz ki Marjvik kadroyu yazarken en başa Nigel De Jong adlı futbolcu diyeceğim diğerlerine büyük terbiyesizlik olacak Kemalletin Şentürk'ü bile alınıp darılacak duruma getiren adamı yazıyor. Dolayısıyla total futbol falan diyerek komik duruma düşmeye gerek yok. 

Hollanda'nın Marjvik den bağımsız en güzel yanı, Almanya ve Portekiz ile aynı grupta olması ve lanet olası Almanların o turnuva şanslarına rağmen gruptan çıkamamalarını sağlamaları ihtimali olacak. Umarım Hollanda bunu başarıp Almanları şapa oturtmayı başarır diyeceğim ama ben bile inanmıyorum galiba çünkü 4-1'lik bi' Almanya galibiyeti görüyorum, aaa bak Klose yine atmış, Mesut asist yapmış. 

Sessizce dağılalım ve rüyamızda totalleşelim belki üstümüzden bi' Cruyff geçer. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder