1 Ekim 2013 Salı

Karmaşık Duygular:Juventus-Galatasaray


15 yıl önce tabiri caizse ben göt kadarken, 16 Eylül günü grup ilk maçı olan Juventus-Galatasaray maçını izlerken Ümit Davala'nın golüne horul horul uyuyan ev ahalisini uyandırmamak için sessiz ve delice sevinmiştim. O gün galibiyeti kaçıran taraftık, Delle Alpi de tarih yazacaktık ama İnzaghi izin vermemişti. Maçın benim için en enteresan tarafı Juventus'un attığı ilk gole farkında olmadan sevinmiş olmamdı. Sonra n'oluyo lan deyip 2-2 yaptıkları gole üzülmüştüm. Juventus golüne sevinmemin tabi ki bi' nedeni vardı.

Kendi takımlarına delicesine aşık hatta takıntı haline getirmiş holiganistler tarafından hoş karşılanmasa da futbolu futbol olduğu için seven herkesin Avrupa liglerinden, yurt içinde alt liglerden, hatta kendi liginde alt sıralardan sempati duyduğu takip ettiği takımlar vardır. Bizim Dikmen yöresinde de Avrupa havasını solumuş ya da solumaya hevesliler olarak Juventus'u sevme, destekleme, takip etme modası 90'lı yılların başından bu yana bi' gelenektir. Ha, bu sevgi gösterisi bu sempatiklik juventus'un ne siyah-beyaz renginden ne de kara kaşından kara gözündendir. Herkesin farklı bi' sebebi var, kimisi Del Piero peşinde, kimisi forma peşinde, kimisi de yüreğinin götürdüğü yerdedir ancak amaç herkesi aynı nokta da buluşturmaktadır.

Bugün aynı noktada buluştuğumuz tüm Bianconerilerle acaip duygular yaşama arefesindeyiz. Fenerliler bugün dünden daha çok Juventuslu olacak, biz gol olunca nasıl bi' tepki göstereceğiz bunların merakı içindeyiz. Kura çekildiği andan itibaren heyecanla beklediğimiz konsantremizi sadece maça vermek istediğimiz bi' ortamda Ünal Başgan'ın aldığı cinnetlik karar biraz olsun tadımızı kaçırdı ama yine de düdük çalınca herşey unutulur diye avunuyorum.

İlk maçta alınan 6-1'lik Real Madrid yenilgisi herkesin hayallerini suya düşürdü hatta bu sezonu kapatanlar bile oldu ama ben bunu diyenlerin tam karşısındayım. Şampiyonlar liginde grupta kim olursa olsun 3. maça kadar herkesin her türlü şansı devam eder. Bunu geçen sene Braga ve Cluj'u al aşağı ederek görmüştük. Tabi bu 3 maçta 1 puan aldıktan sonra gruptan her türlü çıkarım durumunun sadece rakipler Braga ve Cluj olduğunda gerçekleşebileceğini düşünenler ağırlıktaydı. Ama Real Madrid ve Juventus olduğunda bile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Belki de kendimizi avutuyoruz. Hatta aklıma "Türkler otobüse binmeden maç bitmez" diyen Cristiano Ronaldo'yu getiriyorum ve her seferinde neden olmasın diyorum.

Şimdi yine aynı durumla karşılaşma ihtimali var. Ama yaşam koşulları biraz engebeli, biraz soğuk ve bulutlu bi' gökyüzü var. Brezilya dizilerini geçtim, Arka Sokaklar dizisinde bile yaşanmayacak saçmalıkta sergilenen 40 yıllık Galatasaraylı Fatih Terim'in 2 günlük Ünal Aysal tarafından gönderilme biçimi ile sarsılan "kurumsal" şirketimiz, şampiyonlar ligi gibi küresel bi' organizasyon öncesinde inceden dağılmış durumda. Ama bu dağılma dönemini atlatmak için de Juventus gibi çok önemli bi' deplasmandan puan ve iyi oyunla dönmek bi' anda siyahla beyaz kadar olmasa da bulutları dağıtıp güneşi yüzünü göstermesi için yeterli olacaktır.

Peki Mancini ve pırasa saçları takım üzerinde nasıl bi' etki gösterecek? Juventus deplasmanı ile Mancini kuralları işlemeye başlayacak mı yoksa bu maçı "sütten" sayıp önümüzdeki maçlara mı bakacağız?  Eğer Mancini taraftarın gözüne girmek istiyorsa ki Fatih Terim'den sonra bu iş çok zor. Alex Ferguson gelse bile zorlanırdı şu şartlarda. Üst üste başarılı sonuçlar alıp taraftarın tepkisi azami seviyeye çekmeli yoksa en ufak bi' kötü sonuç halinde protesto etmeye hazır bi' seyirci profili hali hazırda bekliyor olacak ki bu takıma el freni çekmekten başka bi' şeye yaramaz.

Dolayısıyla bu maç takımdan önce Mancini için hem şans hem de şanssızlık. İtalya dan puanla dönerse çatlak sesler kesilir, galibiyetle dönerse içeride ki ilk maçta tribüne gelir yumruk şov yapar. Ama net bi' mağlubiyet alınırsa o pırasa saçlarındaki beyaz sayısındaki artış yüzdesi normalin çok üstünde olabilir, hatta olur.

Klavyeden baktığımız zaman, Mancini'nin Fatih Terim'in çoğu zaman içten içe isteyip de elde edemediği bi' şansa sahip olması nedeniyle işinin ilk günden kolay başlayacağını görüyoruz. Neymiş bu içten içe isteyip elde edilemeyen şans? Wesley Sneijder sakat ve büyük ihtimalle oynamayacak. Bu durumda Mancini Burak mı Drogba mı diye düşünmeyecek. Ya da Sneijdere yer açmaya çalışmayacak. Tabi hoşuna giden saha içi yerleşim hangisidir, neyi sever, neyi uygun bulur bilemem ama takip ettiğimiz bildiğimiz duyduğumuz italyanların söylediğine falan bakılırsa ağırlıklı 4-4-2, duruma göre 4-2-3-1 yapan bi' italyan vatandaşı olarak biliniyor. Ha, gönlümden geçeni sorarsan Conte'nin 3-5-2'si derim orası ayrı. 

4-4-2 ya da 4-2-3-1, bu maçta daha çok savunmayı düşünen bi' takım görmemiz kimseyi şaşırtmayacak. Ama önemli olan her şeye rağmen çift forvetle çıkmak. Geçen sene ki çeyrek finalden sonra tek forvet arkası 5 defansif orta sahaya dönüp kuyruğuna basılmış kedi olmamak bu seviyede geri vites yapmamak kayda değer. Yunanistan misali kazanılacak başarılara bizim karnımız tok. Çünkü Galatasaray bu değil, bu olmadı ve olmamalı da.

Juventus'a gelince, insan 2 satır yazmak istiyor ama ne diyeceğimizi bilemiyoruz ki yarın akşam gol olursa her türlü sevinir miyiz acaba diye düşünüyorum, gerisi tırı vırı. Yine 2-2 biter mi diye de iç geçiriyorum ona göre!

Muslera-Eboue,Semih,Dany,Riera-Engin,Melo,Selçuk,Bruma-Drogba,Burak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder